Teknik Bilgiler
Stok Kodu
9789754646535
Boyut
165-235
Sayfa Sayısı
228
Basım Yeri
Ankara
Baskı
7
Basım Tarihi
2012-07
Kapak Türü
Karton
Kağıt Türü
2. Hamur
Dili
Türkçe
Alman Siyasal Sisteminde Erkler Ayrılığı Bağlamında Yargı ve Siyasal Erkin Yakın İlişkisi
Yazar:
İhsan Yılmaz Bayraktarlı
Yayınevi : Yetkin Yayınları
29,75TL
Satışta değil
9789754646535
536007
https://www.kitapburada.com/alman-siyasal-sisteminde-erkler-ayriligi-baglaminda-yargi-ve-siyasal-erkin-yakin-iliskisi-p536007.html
Alman Siyasal Sisteminde Erkler Ayrılığı Bağlamında Yargı ve Siyasal Erkin Yakın İlişkisi
29.75
Devletler, demokratik anayasalarıyla iyi ve adaletli bir yönetim düzenini hedeflerler. Alman Devleti de anayasasının 20. maddesi, 2. ve 3. paragrafları ile "İktidar gücünü Alman halkı adına birbirinden bağımsız olan yasama, yürütme ve yargı organları aracılığı ile yürütür" kuralını benimsemiştir. Devletin bu organları doğal olarak beraber çalışmak durumundadırlar. İşte bu çalışma, yargı ve siyaset kurumlarının iç içe girmiş kaçınılmaz yakın ilişkilerini incelemektedir. Devlet erkleri arasında var olan çatışma noktalarının, yetki dağılımında çoğu zaman yetki sınırlarının yakın veya iç içe geçmiş olmasından kaynaklandığı görülmektedir. Devlet organlarının yetkilerinin anayasa ile belirlenmesi ve sınırlandırılması iktidar gücünün keyfi kullanılmaması için düzenlenmiş önemli bir engeldir. Ancak bu düzenleme, devlet erklerinin zorunlu olarak ortak çalışma gereğinden doğan birçok sorunu da beraberinde getirmektedir. Örneğin yargının siyasal kurumlardan tamamen bağımsız, kendi iç işleyişinde de özerk olması hep tartışılmaktadır. Halkın devlete olan güveninin tecelli edeceği yegâne kurum olan yargının demokratikleştirilmesi çok konuşulmasına rağmen, bu konuda ciddi değişiklikler getirecek adımların atılmadığı bir gerçek olarak ortada durmaktadır.
Yasama, yürütme ve yargı erkleri arasında var olan gerilim, erkler ayrılığı fikrinden daha eskiye dayanmaktadır. Kanunları yorumlama konusu Roma klasik hukukun da tartışma konusu idi. Hatta tartışmalar o derece ileri seviyede yapıldı ki, İmparator Justinian M.S. 553 yıllarında kanunları yorumlamayı yasak etmişti. Yani yürütme ve yargı arasındaki gerilim bu dönemlerin de tartışma konusuydu. (Hirsch 2002, V). Bugün de aynı tartışmalar söz konusudur. Yapılan tartışmalara bir yanıt olarak Alman Anayasa Mahkemesinin ilk hâkimlerinden Willi Geiger tarafları şu şekilde ikaz edilmektedir. "Bir mahkemenin, hatta anayasa mahkemesinin görevi anlaşmazlıklar konusunda bir karar vermektir. Mahkemenin görevi bilimsel çalışmalar yapmak değildir." (Geiger 1980, 5).
Bu çalışma, erkler ayrılığının başlangıçtan günümüze kadar genel bir özetini verirken aynı zamanda Alman anayasa tarihini de Paul Kilisesi Anayasasından itibaren incelemektedir. Bir anayasa fikrinin gelişimini kısaca incelemekte ve çeşitli anayasa modellerini konu etmektedir. Ancak esas itibariyle bu çalışmada anayasaların siyaset kurumu ile ilişki ve işleyişleri incelenmektedir. Anayasalar, siyasal sistemin gelişmesine, devam ettirilmesine temel oluştururlar, yapısını kurarlar ve aynı zamanda da bu siyasal sistemin işletim programı olma hüviyetindedirler. Siyasal kararların alınmasında hangi kurumun veya yetkilinin hangi kararı vereceğini belirlerler. Anayasalarda toplumun tümünün değer yargıları ön plana çıkarılır.
Bu çalışmanın temel alanını, devlet erklerinin (yasama, yürütme, yargı) yetki ve sorumluluk alanlarının Federal Almanya Cumhuriyeti anayasasının ilgili maddelerinde yerini bulmuş olmasına rağmen çeşitli ortam ve bilimsel çalışmalarda konu edilen erkler arası çekişme, hatta ileri seviyede yapılan tartışmalar ve bu kurumların anayasa ve yasalar içindeki konumu oluşturmaktadır.
Çalışmanın ilgili kısmında Federal Almanya Anayasasının maddeleri yorumlandığından dipnotlarda alıntılanan anayasa maddeleri Almancadan Türkçeye çevrilmeyip olduğu gibi verilmiş; bu şekilde ilgili ve daha uzman okuyucunun, kolayca ve doğrudan özgün kaynağa ulaşması amaçlanmıştır. Kısaltmalar çoğu zaman Almanca esasına dayandırılarak Türkçeleştirildi. Ancak birçok kısaltma Almanca aslında olduğu gibi bırakıldı. Çünkü okuyucu atıf yerini ancak bu şekilde kolaylıkla bulabilecektir. Örneğin, bir Federal Anayasa Mahkemesi kararına atıfta bulunulmuşsa, kısaltmayı da Almanca aslında olduğu gibi bırakmak gerekir. Yoksa o kaynağa doğrudan ulaşmanın yolu kesilmiş olacaktır.
Yasama, yürütme ve yargı erkleri arasında var olan gerilim, erkler ayrılığı fikrinden daha eskiye dayanmaktadır. Kanunları yorumlama konusu Roma klasik hukukun da tartışma konusu idi. Hatta tartışmalar o derece ileri seviyede yapıldı ki, İmparator Justinian M.S. 553 yıllarında kanunları yorumlamayı yasak etmişti. Yani yürütme ve yargı arasındaki gerilim bu dönemlerin de tartışma konusuydu. (Hirsch 2002, V). Bugün de aynı tartışmalar söz konusudur. Yapılan tartışmalara bir yanıt olarak Alman Anayasa Mahkemesinin ilk hâkimlerinden Willi Geiger tarafları şu şekilde ikaz edilmektedir. "Bir mahkemenin, hatta anayasa mahkemesinin görevi anlaşmazlıklar konusunda bir karar vermektir. Mahkemenin görevi bilimsel çalışmalar yapmak değildir." (Geiger 1980, 5).
Bu çalışma, erkler ayrılığının başlangıçtan günümüze kadar genel bir özetini verirken aynı zamanda Alman anayasa tarihini de Paul Kilisesi Anayasasından itibaren incelemektedir. Bir anayasa fikrinin gelişimini kısaca incelemekte ve çeşitli anayasa modellerini konu etmektedir. Ancak esas itibariyle bu çalışmada anayasaların siyaset kurumu ile ilişki ve işleyişleri incelenmektedir. Anayasalar, siyasal sistemin gelişmesine, devam ettirilmesine temel oluştururlar, yapısını kurarlar ve aynı zamanda da bu siyasal sistemin işletim programı olma hüviyetindedirler. Siyasal kararların alınmasında hangi kurumun veya yetkilinin hangi kararı vereceğini belirlerler. Anayasalarda toplumun tümünün değer yargıları ön plana çıkarılır.
Bu çalışmanın temel alanını, devlet erklerinin (yasama, yürütme, yargı) yetki ve sorumluluk alanlarının Federal Almanya Cumhuriyeti anayasasının ilgili maddelerinde yerini bulmuş olmasına rağmen çeşitli ortam ve bilimsel çalışmalarda konu edilen erkler arası çekişme, hatta ileri seviyede yapılan tartışmalar ve bu kurumların anayasa ve yasalar içindeki konumu oluşturmaktadır.
Çalışmanın ilgili kısmında Federal Almanya Anayasasının maddeleri yorumlandığından dipnotlarda alıntılanan anayasa maddeleri Almancadan Türkçeye çevrilmeyip olduğu gibi verilmiş; bu şekilde ilgili ve daha uzman okuyucunun, kolayca ve doğrudan özgün kaynağa ulaşması amaçlanmıştır. Kısaltmalar çoğu zaman Almanca esasına dayandırılarak Türkçeleştirildi. Ancak birçok kısaltma Almanca aslında olduğu gibi bırakıldı. Çünkü okuyucu atıf yerini ancak bu şekilde kolaylıkla bulabilecektir. Örneğin, bir Federal Anayasa Mahkemesi kararına atıfta bulunulmuşsa, kısaltmayı da Almanca aslında olduğu gibi bırakmak gerekir. Yoksa o kaynağa doğrudan ulaşmanın yolu kesilmiş olacaktır.
- Açıklama
- Devletler, demokratik anayasalarıyla iyi ve adaletli bir yönetim düzenini hedeflerler. Alman Devleti de anayasasının 20. maddesi, 2. ve 3. paragrafları ile "İktidar gücünü Alman halkı adına birbirinden bağımsız olan yasama, yürütme ve yargı organları aracılığı ile yürütür" kuralını benimsemiştir. Devletin bu organları doğal olarak beraber çalışmak durumundadırlar. İşte bu çalışma, yargı ve siyaset kurumlarının iç içe girmiş kaçınılmaz yakın ilişkilerini incelemektedir. Devlet erkleri arasında var olan çatışma noktalarının, yetki dağılımında çoğu zaman yetki sınırlarının yakın veya iç içe geçmiş olmasından kaynaklandığı görülmektedir. Devlet organlarının yetkilerinin anayasa ile belirlenmesi ve sınırlandırılması iktidar gücünün keyfi kullanılmaması için düzenlenmiş önemli bir engeldir. Ancak bu düzenleme, devlet erklerinin zorunlu olarak ortak çalışma gereğinden doğan birçok sorunu da beraberinde getirmektedir. Örneğin yargının siyasal kurumlardan tamamen bağımsız, kendi iç işleyişinde de özerk olması hep tartışılmaktadır. Halkın devlete olan güveninin tecelli edeceği yegâne kurum olan yargının demokratikleştirilmesi çok konuşulmasına rağmen, bu konuda ciddi değişiklikler getirecek adımların atılmadığı bir gerçek olarak ortada durmaktadır.
Yasama, yürütme ve yargı erkleri arasında var olan gerilim, erkler ayrılığı fikrinden daha eskiye dayanmaktadır. Kanunları yorumlama konusu Roma klasik hukukun da tartışma konusu idi. Hatta tartışmalar o derece ileri seviyede yapıldı ki, İmparator Justinian M.S. 553 yıllarında kanunları yorumlamayı yasak etmişti. Yani yürütme ve yargı arasındaki gerilim bu dönemlerin de tartışma konusuydu. (Hirsch 2002, V). Bugün de aynı tartışmalar söz konusudur. Yapılan tartışmalara bir yanıt olarak Alman Anayasa Mahkemesinin ilk hâkimlerinden Willi Geiger tarafları şu şekilde ikaz edilmektedir. "Bir mahkemenin, hatta anayasa mahkemesinin görevi anlaşmazlıklar konusunda bir karar vermektir. Mahkemenin görevi bilimsel çalışmalar yapmak değildir." (Geiger 1980, 5).
Bu çalışma, erkler ayrılığının başlangıçtan günümüze kadar genel bir özetini verirken aynı zamanda Alman anayasa tarihini de Paul Kilisesi Anayasasından itibaren incelemektedir. Bir anayasa fikrinin gelişimini kısaca incelemekte ve çeşitli anayasa modellerini konu etmektedir. Ancak esas itibariyle bu çalışmada anayasaların siyaset kurumu ile ilişki ve işleyişleri incelenmektedir. Anayasalar, siyasal sistemin gelişmesine, devam ettirilmesine temel oluştururlar, yapısını kurarlar ve aynı zamanda da bu siyasal sistemin işletim programı olma hüviyetindedirler. Siyasal kararların alınmasında hangi kurumun veya yetkilinin hangi kararı vereceğini belirlerler. Anayasalarda toplumun tümünün değer yargıları ön plana çıkarılır.
Bu çalışmanın temel alanını, devlet erklerinin (yasama, yürütme, yargı) yetki ve sorumluluk alanlarının Federal Almanya Cumhuriyeti anayasasının ilgili maddelerinde yerini bulmuş olmasına rağmen çeşitli ortam ve bilimsel çalışmalarda konu edilen erkler arası çekişme, hatta ileri seviyede yapılan tartışmalar ve bu kurumların anayasa ve yasalar içindeki konumu oluşturmaktadır.
Çalışmanın ilgili kısmında Federal Almanya Anayasasının maddeleri yorumlandığından dipnotlarda alıntılanan anayasa maddeleri Almancadan Türkçeye çevrilmeyip olduğu gibi verilmiş; bu şekilde ilgili ve daha uzman okuyucunun, kolayca ve doğrudan özgün kaynağa ulaşması amaçlanmıştır. Kısaltmalar çoğu zaman Almanca esasına dayandırılarak Türkçeleştirildi. Ancak birçok kısaltma Almanca aslında olduğu gibi bırakıldı. Çünkü okuyucu atıf yerini ancak bu şekilde kolaylıkla bulabilecektir. Örneğin, bir Federal Anayasa Mahkemesi kararına atıfta bulunulmuşsa, kısaltmayı da Almanca aslında olduğu gibi bırakmak gerekir. Yoksa o kaynağa doğrudan ulaşmanın yolu kesilmiş olacaktır.
- Yorumlar
- Yorum yazBu kitaba henüz kimse yorum yapmamıştır.