5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nda Tutuklama ve Adli Kontrol
"Dünyada değişmeyen tek şey değişimdir"
- Heraklitos
Ve yine Mevlananın deyişiyle; "Düne dair ne varsa dünle gitti cancağızım; artık yeni şeyler söylemek lazım. "
01 Haziran 2005 tarihinden itibaren Ceza Adalet Sistemi önemli, köklü, reform sayılabilecek bir değişim sürecine girdi. Bunu bir süreç olarak algılamak gerek; zira öğretinin uzun yıllardan beri dillendirdiği kurum, ilke ve kuralların gerek Ceza Yasasına, gerekse Ceza Muhakemesi Yasasına konulması sağlandı. Ancak bu süreç 1 Haziranda da sona ermedi. Bu tarihten sonra da, gerek uygulama, gerekse öğretiden gelen eleştiriler doğrultusunda yasal değişiklikler yapılmaya devam edildi. Tüm bunlarla birlikte, Türk hukukçuları, deyim yerindeyse hararetle maddi ceza hukukunu ve ceza muhakemesi hukukunu yeniden öğrenme sürecine girdi. Ve bu süreç, yargısal içtihatların tam oturmadığı bu ortamda hala sürmekte.
Ceza Muhakemesi Hukukunun koruma tedbirlerinden olan Tutuklama kurumu, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkını sınırlandırması nedeniyle çok dikkatli ve özen gösterilerek uygulanması gerekir. Tutuklama tedbirine verilen önem nedeniyle, tanzimi yalnızca yasa koyucunun takdirine bırakılmamış, Anayasada da düzenlenmiştir 1982 Anayasası 19. m. ve 5271 sayılı CMK. 100 vd. 1982 Anayasasının 90. m. Değ. 07/05/2004 - 5170 S. K. /7. mad- son fıkrası gereğince, usulüne uygun olarak yürürlüğe girerek iç hukukumuzun parçasını oluşturan ve mahkemelerce doğrudan uygulanırlık niteliğine sahip Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi AİHS- 5. maddesinde, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı ile bu hakkın sınırlandırılmasını Tutuklama - Yakalama- hüküm altına almıştır.
Biz kitabımızda tutuklama kurumunu AİHS ile karşılaştırmalı olarak gerek normatif düzenlemeler, gerekse kararlar pratiği çerçevesinde uygulama açısından inceledik. Bu bağlamda, tutuklama kavramı ile kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının tarihsel gelişimi, hukuki niteliği, tutuklamanın koşulları, nedenleri, çalışma konumuza dahil edildi. Tutuklama geçici olma özelliğine sahip bir önlem olması sebebiyle, belirli bir süre ile sınırlıdır. Bu sürenin değerlendirilmesi bakımından, tutuklunun hakim önüne çıkarılması, tutuklamanın devamının denetimi, tutuklama kararına karşı itiraz ve tutuklulukta makul süre, Avrupa İnsan Hakları Komisyonu kurulu olduğu döneme ilişkin kararları - ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları açısından irdelenmiştir. Tutuklamaya ve tutuklamanın devamına karar verebilmek için, sanığın kaçma şüphesi ve delillerin karartılması tehlikesini gösteren somut bir takım olguların gerçekleşmesi gerekir. Bu hususa özen gösterilmemesi, adeta matbu, kalıplaşmış ifadelerle, soyut olarak tutuklama ve tutukluluk durumunun sürdürülmesine karar verilmesi, tedbirin amacına aykırıdır. Ayrıca tutuklamanın koruma tedbiri olma niteliği gözardı edilerek, uygulamada cezai amaçla kullanılmaktadır. Tutuklunun kısa bir sürede yargıç önüne çıkarılması önemli bir güvencedir. Bir koruma tedbiri olan tutuklamanın geçici olma özelliği gözardı edilmemelidir. Yargılamanın makul sürede bitirilmesi ve tutukluluğun makul süre ile sınırlandırılması konusunda da özellikle yargı mercilerince gereken özenin gösterilmesi gerekmektedir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu, 01 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe girmiş ve ceza muhakemesi normlarının derhal uygulanırlık ilkesi gereğince, soruşturma ve kovuşturma evrelerinde uygulanma gücünü kazanmıştır. Kanunun getirdiği yeni kavram ve kurumlardan biri de Adli kontroldür. Kişi özgürlüğünün esas, sınırlandırılmasının ise istisna olması nedeniyle, esas olanın adli kontrol uygulaması olduğu, bunun yetersiz olması halinde tutuklamaya başvurulabileceği gözden uzak tutulmamalıdır. Çalışmamızda, en iyi uygulama teoriden geçer yaklaşımı ile kuramsal açıklamaları ihmal etmeksizin, kuram ve uygulama arasında denge kurulmuştur.
- Açıklama
"Dünyada değişmeyen tek şey değişimdir"
- Heraklitos
Ve yine Mevlananın deyişiyle; "Düne dair ne varsa dünle gitti cancağızım; artık yeni şeyler söylemek lazım. "
01 Haziran 2005 tarihinden itibaren Ceza Adalet Sistemi önemli, köklü, reform sayılabilecek bir değişim sürecine girdi. Bunu bir süreç olarak algılamak gerek; zira öğretinin uzun yıllardan beri dillendirdiği kurum, ilke ve kuralların gerek Ceza Yasasına, gerekse Ceza Muhakemesi Yasasına konulması sağlandı. Ancak bu süreç 1 Haziranda da sona ermedi. Bu tarihten sonra da, gerek uygulama, gerekse öğretiden gelen eleştiriler doğrultusunda yasal değişiklikler yapılmaya devam edildi. Tüm bunlarla birlikte, Türk hukukçuları, deyim yerindeyse hararetle maddi ceza hukukunu ve ceza muhakemesi hukukunu yeniden öğrenme sürecine girdi. Ve bu süreç, yargısal içtihatların tam oturmadığı bu ortamda hala sürmekte.
Ceza Muhakemesi Hukukunun koruma tedbirlerinden olan Tutuklama kurumu, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkını sınırlandırması nedeniyle çok dikkatli ve özen gösterilerek uygulanması gerekir. Tutuklama tedbirine verilen önem nedeniyle, tanzimi yalnızca yasa koyucunun takdirine bırakılmamış, Anayasada da düzenlenmiştir 1982 Anayasası 19. m. ve 5271 sayılı CMK. 100 vd. 1982 Anayasasının 90. m. Değ. 07/05/2004 - 5170 S. K. /7. mad- son fıkrası gereğince, usulüne uygun olarak yürürlüğe girerek iç hukukumuzun parçasını oluşturan ve mahkemelerce doğrudan uygulanırlık niteliğine sahip Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi AİHS- 5. maddesinde, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı ile bu hakkın sınırlandırılmasını Tutuklama - Yakalama- hüküm altına almıştır.
Biz kitabımızda tutuklama kurumunu AİHS ile karşılaştırmalı olarak gerek normatif düzenlemeler, gerekse kararlar pratiği çerçevesinde uygulama açısından inceledik. Bu bağlamda, tutuklama kavramı ile kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının tarihsel gelişimi, hukuki niteliği, tutuklamanın koşulları, nedenleri, çalışma konumuza dahil edildi. Tutuklama geçici olma özelliğine sahip bir önlem olması sebebiyle, belirli bir süre ile sınırlıdır. Bu sürenin değerlendirilmesi bakımından, tutuklunun hakim önüne çıkarılması, tutuklamanın devamının denetimi, tutuklama kararına karşı itiraz ve tutuklulukta makul süre, Avrupa İnsan Hakları Komisyonu kurulu olduğu döneme ilişkin kararları - ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları açısından irdelenmiştir. Tutuklamaya ve tutuklamanın devamına karar verebilmek için, sanığın kaçma şüphesi ve delillerin karartılması tehlikesini gösteren somut bir takım olguların gerçekleşmesi gerekir. Bu hususa özen gösterilmemesi, adeta matbu, kalıplaşmış ifadelerle, soyut olarak tutuklama ve tutukluluk durumunun sürdürülmesine karar verilmesi, tedbirin amacına aykırıdır. Ayrıca tutuklamanın koruma tedbiri olma niteliği gözardı edilerek, uygulamada cezai amaçla kullanılmaktadır. Tutuklunun kısa bir sürede yargıç önüne çıkarılması önemli bir güvencedir. Bir koruma tedbiri olan tutuklamanın geçici olma özelliği gözardı edilmemelidir. Yargılamanın makul sürede bitirilmesi ve tutukluluğun makul süre ile sınırlandırılması konusunda da özellikle yargı mercilerince gereken özenin gösterilmesi gerekmektedir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu, 01 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe girmiş ve ceza muhakemesi normlarının derhal uygulanırlık ilkesi gereğince, soruşturma ve kovuşturma evrelerinde uygulanma gücünü kazanmıştır. Kanunun getirdiği yeni kavram ve kurumlardan biri de Adli kontroldür. Kişi özgürlüğünün esas, sınırlandırılmasının ise istisna olması nedeniyle, esas olanın adli kontrol uygulaması olduğu, bunun yetersiz olması halinde tutuklamaya başvurulabileceği gözden uzak tutulmamalıdır. Çalışmamızda, en iyi uygulama teoriden geçer yaklaşımı ile kuramsal açıklamaları ihmal etmeksizin, kuram ve uygulama arasında denge kurulmuştur.
- Yorumlar
- Yorum yazBu kitaba henüz kimse yorum yapmamıştır.