Abdülkadir Geylani Divanı %15 indirimli Yusuf Zeydan
Teknik Bilgiler
Stok Kodu
9789756720172
Boyut
150-210
Sayfa Sayısı
351
Baskı
1
Basım Tarihi
2005
Kapak Türü
Karton
Kağıt Türü
2.Hamur
Dili
Türkçe

Abdülkadir Geylani DivanıSufi Şiirleri ve Rumuzlu Makaleler

Yazar: Yusuf Zeydan
Yayınevi : Sır Yayıncılık
20,25TL
Satışta değil
9789756720172
395336
Abdülkadir Geylani Divanı
Abdülkadir Geylani Divanı Sufi Şiirleri ve Rumuzlu Makaleler
20.25
Hicri 561 yılında vefat eden İmam Muhyiddin Abdülkâdir el-Geylânî -kaddesallâhu sirrahû- tasavvuf tarihinde yüce bir mevkie sahiptir. Bağlılarının onun vefatından sonra yaymaya başladıkları sufi tarikatının kurallarını o koymuş ve sonuçta Kâdirî Tarikatı İslâm âlemindeki en geniş yayılma alanına sahip tarikatlardan biri haline gelmiştir. Bununla birlikte İmam Geylânînin -kaddesallâhu sirrahû- eserlerinin çoğu ona lâyık ve yeterli bir ilgi görmemiştir. Bazıları tahkiksiz bir şekilde, diğer bir kısmı da halen el yazması halinde bulunmaktadır.


Tarihçiler İmam Geylânîye -kaddesallâhu sirrahû- ait haberleri uzun uzadıya zikretmişler, bazıları da onun hallerini anlatan, yaptıklarını ve eserlerini ortaya koyan özel biyografiler kaleme almışlardır. İmam Geylânîye -kaddesallâhu sirrahû- has ve ona ilişkin haberlere dair bu oldukça yoğun eserler içerisinde üzerinde durmamızı gerektiren iki ibare mevcuttur. Birincisi Şezerâtüz-Zeheb adlı kitapta geçmektedir. Orada İbnül-İmâd (öl. 1089/1678) şöyle diyor: Geylânînin -kaddesallâhu sirrahû- üstün ve parlak bir nazmı vardır... Diğer ibareyi ise Yâfiînin (öl. 768/1366) şu sözlerinde görmekteyiz: Onun sözleri muğlak ve zor anlaşılan bir yapıdadır.


Şimdi bu üstün nazım ve şu muğlak sözleri Geylânî Divânı başlığı altında tahkikli olarak sunuyoruz. Çalışmamız iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm İmamın -kaddesallâhu sirrahû- sufilerin diliyle yazmış ve söylemiş olduğu kaside ve manzumelerini ele almaktadır. İkinci bölümde ise İmamın -kaddesallâhu sirrahû- içinde sayısız işaret ve imaları toplamış olduğu -Yâfiînin muğlak sözler ifadesinde işaret etmiş olduğu- bir takım sembolik, imalı makaleleri bulunmaktadır.


Gerçekte İmam Geylânînin -kaddesallâhu sirrahû- ne basılmış ne de yazma nüsha şeklinde herhangi bir divanı bilinmemektedir. Elde olanlar orada burada dağınık olarak bulunan birkaç kaside ve makaledir. Biz, sonunda bu divan ortaya çıksın diye ilk defa olarak bunların doğru ve sıhhatli olanlarını bir araya getirdik. Burada durup bir nebze de olsa divan kelimesinden söz edelim.


Bazıları divan kelimesinin şiir mecmuası ile eş anlamlı olduğuna inanır. Bu, kelimenin anlamıyla sınırlı olan yaygın anlayıştır. Oysa divan -ki Farsçadan Arapçaya geçmiştir- içinde ister şiir ister başka bir şey olsun kitap, bir tek ciltte toplanmış olan sayfa ve yapraklar bütünü anlamına gelir. Söz konusu kelime sözlüklerde bu şekilde tarif edilmiştir. Biz de burada kelimeyi bu anlamda kullanacağız.


Bu noktaya önemle işaret etmemizin sebebi bazılarının bazen yanlış anlamalarına neden olmasıdır. Cafer el-Huldînin Bende yüz otuzdan fazla sufi divanı var. sözünü okuyan bazı kimselerin onun bu kelimeden kastettiği şeyin sadece şiir olduğunu zannettiklerini görüyoruz. Diyorlar ki Huldîden nakledilen bu ibareyi ele alırken uyanık olmak lâzım, çünkü oldukça abartılı.


Gerçekte ise Huldînin divan kelimesinden kastı, yukarıdaki tarifte açıkladığımız mânâdır. Huldî, sûfilerin haberlerini, sözlerini, şiirlerini ve hallerini ele alan sözünü etmiş olduğu miktarda kitaba sahipti. İşte buradan da Sülemînin (öl. 412/1021) şu rivayetinin ne anlama geldiğini öğrenmiş oluyoruz: Huldî bu sözü söyleyince ona sordular: Sende hiç Tirmizîye ait kitap var mı? Dedi ki Ben onu sufilerden saymadım!
Böylece şu sonuca varmış oluyoruz: Divan kelimesinden kastedilen şey meşhur müelliflerin eserlerinin tümü veya bir kısmı olup bunların şiir veya nesir olması arasında bir fark yoktur. Böylece sizlere sunmuş olduğumuz bu Divan da İmam Geylânînin -kaddesallâhu sirrahû- bilinen diğer eserlerine ilâve bir eseri olmuş oluyor.


Elinizde bulunan divanın içeriğinin seçimi, toplanması ve tahkiki İmam Geylânîye -kaddesallâhu sirrahû- nispet edilen bütün şiir ve nesirler taranarak ortaya çıkmıştır. Bu da epeyce çok sayıda kaside ve makaleyi ihtiva etmektedir. Çünkü İmam Geylânî -kaddesallâhu sirrahû- Bağdatta insanlara kırk sene vaaz etmiştir. Bağdatta insanlara öğüt veriyor ve imalı sözler söylüyor ve çoğu zaman şiir okuyordu. Öğrencileri ve müritleri İmamın -kaddesallâhu sirrahû- meclislerinde geçen lâtif sözleri ve çeşitli şiirleri yazıyorlardı. Kâdirî Medresesi Kütüphanesinin başına gelen, yani Bağdatın hicri 656/1258de Moğolların işgaline uğrayarak talan edilmesinden sonra başlayan felaketler zinciri olmasaydı, İmam Geylânînin -kaddesallâhu sirrahû- şiir ve nesirlerinden oluşan oldukça büyük miktarda eseri şimdi elimizde olurdu. Ancak bizler, Kâdirî mensuplarının yazmış olduğu ve ileride işaret edileceği gibi şeyhlerine nispet ettikleri elimizdeki bu metinlerden dolayı sevinçliyiz. Burada geriye şu soruda ifadesini bulan son bir nokta kalıyor: İmam Geylânînin -kaddesallâhu sirrahû- Farsça yazılmış bir şiir divanı var mı?


Bu sorunun ortaya atılmasının sebebi Mizra Ali Madrasın Gavsül-Azamın Divanı olarak bilinen, sufi irfanı konularını ele alan bir şiir divanının mevcudiyetine işaret etmiş olmasıydı. Dr. İbrahim Düsûkî Şitânın belirttiğine göre, İmam Geylânî -kaddesallâhu sirrahû- Farsça gazellerden oluşan bir divan düzenlemiştir. Dr. Şitâ bu Farsça divana dair görüşünü, Ethenin Fars Edebiyatı Tarihi adlı kitabında, bu Farsça divanın tek nüshasının Londradaki Hindistan Dairesi Kitaplığı 1430 numarada bulunduğuna ilişkin sözleriyle desteklemektedir.


Bizim görüşümüze göre sözü edilen Farsça şiirler, İranlı sufilerin sonradan kaleme almış oldukları tercümelerden ibarettir. Çünkü İmam Geylânînin -kaddesallâhu sirrahû- on sekiz yaşında Bağdata yerleşmesinden sonra Farsça yazdığına dair elde hiçbir bilgi yoktur. Eğer yazmış olsaydı, hayatını ele alan uzun eserler listesi buna işaret ederdi. Aynı şekilde, İmam Geylânîye -kaddesallâhu sirrahû- ait bazı şiirlerin, bir kısım el yazmalarına ek olarak Farsça tercümelerinin yapıldığı, yine aynı şekilde İmamın Arapça olarak yazmış olduğu aynı kasideleri ihtiva eden başka el yazmalarında Türkçe tercümelerin bulunduğu görülmüştür. Bütün bunlara ek olarak, İmam Geylânînin -kaddesallâhu sirrahû-, çağındaki geçerli kültür dili olan Arapçayı bırakıp başka bir dille yazı yazması garip ve ihtimal dışı bir şeydir. Her ne kadar ...
  • Açıklama
    • Hicri 561 yılında vefat eden İmam Muhyiddin Abdülkâdir el-Geylânî -kaddesallâhu sirrahû- tasavvuf tarihinde yüce bir mevkie sahiptir. Bağlılarının onun vefatından sonra yaymaya başladıkları sufi tarikatının kurallarını o koymuş ve sonuçta Kâdirî Tarikatı İslâm âlemindeki en geniş yayılma alanına sahip tarikatlardan biri haline gelmiştir. Bununla birlikte İmam Geylânînin -kaddesallâhu sirrahû- eserlerinin çoğu ona lâyık ve yeterli bir ilgi görmemiştir. Bazıları tahkiksiz bir şekilde, diğer bir kısmı da halen el yazması halinde bulunmaktadır.


      Tarihçiler İmam Geylânîye -kaddesallâhu sirrahû- ait haberleri uzun uzadıya zikretmişler, bazıları da onun hallerini anlatan, yaptıklarını ve eserlerini ortaya koyan özel biyografiler kaleme almışlardır. İmam Geylânîye -kaddesallâhu sirrahû- has ve ona ilişkin haberlere dair bu oldukça yoğun eserler içerisinde üzerinde durmamızı gerektiren iki ibare mevcuttur. Birincisi Şezerâtüz-Zeheb adlı kitapta geçmektedir. Orada İbnül-İmâd (öl. 1089/1678) şöyle diyor: Geylânînin -kaddesallâhu sirrahû- üstün ve parlak bir nazmı vardır... Diğer ibareyi ise Yâfiînin (öl. 768/1366) şu sözlerinde görmekteyiz: Onun sözleri muğlak ve zor anlaşılan bir yapıdadır.


      Şimdi bu üstün nazım ve şu muğlak sözleri Geylânî Divânı başlığı altında tahkikli olarak sunuyoruz. Çalışmamız iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm İmamın -kaddesallâhu sirrahû- sufilerin diliyle yazmış ve söylemiş olduğu kaside ve manzumelerini ele almaktadır. İkinci bölümde ise İmamın -kaddesallâhu sirrahû- içinde sayısız işaret ve imaları toplamış olduğu -Yâfiînin muğlak sözler ifadesinde işaret etmiş olduğu- bir takım sembolik, imalı makaleleri bulunmaktadır.


      Gerçekte İmam Geylânînin -kaddesallâhu sirrahû- ne basılmış ne de yazma nüsha şeklinde herhangi bir divanı bilinmemektedir. Elde olanlar orada burada dağınık olarak bulunan birkaç kaside ve makaledir. Biz, sonunda bu divan ortaya çıksın diye ilk defa olarak bunların doğru ve sıhhatli olanlarını bir araya getirdik. Burada durup bir nebze de olsa divan kelimesinden söz edelim.


      Bazıları divan kelimesinin şiir mecmuası ile eş anlamlı olduğuna inanır. Bu, kelimenin anlamıyla sınırlı olan yaygın anlayıştır. Oysa divan -ki Farsçadan Arapçaya geçmiştir- içinde ister şiir ister başka bir şey olsun kitap, bir tek ciltte toplanmış olan sayfa ve yapraklar bütünü anlamına gelir. Söz konusu kelime sözlüklerde bu şekilde tarif edilmiştir. Biz de burada kelimeyi bu anlamda kullanacağız.


      Bu noktaya önemle işaret etmemizin sebebi bazılarının bazen yanlış anlamalarına neden olmasıdır. Cafer el-Huldînin Bende yüz otuzdan fazla sufi divanı var. sözünü okuyan bazı kimselerin onun bu kelimeden kastettiği şeyin sadece şiir olduğunu zannettiklerini görüyoruz. Diyorlar ki Huldîden nakledilen bu ibareyi ele alırken uyanık olmak lâzım, çünkü oldukça abartılı.


      Gerçekte ise Huldînin divan kelimesinden kastı, yukarıdaki tarifte açıkladığımız mânâdır. Huldî, sûfilerin haberlerini, sözlerini, şiirlerini ve hallerini ele alan sözünü etmiş olduğu miktarda kitaba sahipti. İşte buradan da Sülemînin (öl. 412/1021) şu rivayetinin ne anlama geldiğini öğrenmiş oluyoruz: Huldî bu sözü söyleyince ona sordular: Sende hiç Tirmizîye ait kitap var mı? Dedi ki Ben onu sufilerden saymadım!
      Böylece şu sonuca varmış oluyoruz: Divan kelimesinden kastedilen şey meşhur müelliflerin eserlerinin tümü veya bir kısmı olup bunların şiir veya nesir olması arasında bir fark yoktur. Böylece sizlere sunmuş olduğumuz bu Divan da İmam Geylânînin -kaddesallâhu sirrahû- bilinen diğer eserlerine ilâve bir eseri olmuş oluyor.


      Elinizde bulunan divanın içeriğinin seçimi, toplanması ve tahkiki İmam Geylânîye -kaddesallâhu sirrahû- nispet edilen bütün şiir ve nesirler taranarak ortaya çıkmıştır. Bu da epeyce çok sayıda kaside ve makaleyi ihtiva etmektedir. Çünkü İmam Geylânî -kaddesallâhu sirrahû- Bağdatta insanlara kırk sene vaaz etmiştir. Bağdatta insanlara öğüt veriyor ve imalı sözler söylüyor ve çoğu zaman şiir okuyordu. Öğrencileri ve müritleri İmamın -kaddesallâhu sirrahû- meclislerinde geçen lâtif sözleri ve çeşitli şiirleri yazıyorlardı. Kâdirî Medresesi Kütüphanesinin başına gelen, yani Bağdatın hicri 656/1258de Moğolların işgaline uğrayarak talan edilmesinden sonra başlayan felaketler zinciri olmasaydı, İmam Geylânînin -kaddesallâhu sirrahû- şiir ve nesirlerinden oluşan oldukça büyük miktarda eseri şimdi elimizde olurdu. Ancak bizler, Kâdirî mensuplarının yazmış olduğu ve ileride işaret edileceği gibi şeyhlerine nispet ettikleri elimizdeki bu metinlerden dolayı sevinçliyiz. Burada geriye şu soruda ifadesini bulan son bir nokta kalıyor: İmam Geylânînin -kaddesallâhu sirrahû- Farsça yazılmış bir şiir divanı var mı?


      Bu sorunun ortaya atılmasının sebebi Mizra Ali Madrasın Gavsül-Azamın Divanı olarak bilinen, sufi irfanı konularını ele alan bir şiir divanının mevcudiyetine işaret etmiş olmasıydı. Dr. İbrahim Düsûkî Şitânın belirttiğine göre, İmam Geylânî -kaddesallâhu sirrahû- Farsça gazellerden oluşan bir divan düzenlemiştir. Dr. Şitâ bu Farsça divana dair görüşünü, Ethenin Fars Edebiyatı Tarihi adlı kitabında, bu Farsça divanın tek nüshasının Londradaki Hindistan Dairesi Kitaplığı 1430 numarada bulunduğuna ilişkin sözleriyle desteklemektedir.


      Bizim görüşümüze göre sözü edilen Farsça şiirler, İranlı sufilerin sonradan kaleme almış oldukları tercümelerden ibarettir. Çünkü İmam Geylânînin -kaddesallâhu sirrahû- on sekiz yaşında Bağdata yerleşmesinden sonra Farsça yazdığına dair elde hiçbir bilgi yoktur. Eğer yazmış olsaydı, hayatını ele alan uzun eserler listesi buna işaret ederdi. Aynı şekilde, İmam Geylânîye -kaddesallâhu sirrahû- ait bazı şiirlerin, bir kısım el yazmalarına ek olarak Farsça tercümelerinin yapıldığı, yine aynı şekilde İmamın Arapça olarak yazmış olduğu aynı kasideleri ihtiva eden başka el yazmalarında Türkçe tercümelerin bulunduğu görülmüştür. Bütün bunlara ek olarak, İmam Geylânînin -kaddesallâhu sirrahû-, çağındaki geçerli kültür dili olan Arapçayı bırakıp başka bir dille yazı yazması garip ve ihtimal dışı bir şeydir. Her ne kadar ...
  • Yorumlar
    • Yorum yaz
      Bu kitaba henüz kimse yorum yapmamıştır.
Kapat