Başlarken, hemen belirtelim: Hakkında böyle bir kitap yazılacağını duysaydı Adorno herhalde dehşete düşerdi. “Çağdaş ustalar“ başlıklı bir dizide yer almaktan rahatsızlık duyacağı için değil. O, aşırı alçak gönüllüğün de bir kişilik eksikliği olduğunu bilen biriydi. Dehşete düşecek oluşu, hayatı boyunca geliştirdiği düşüncelerinin böyle bir kitapla geniş sayıda okuyucunun ilgilenip anlayabileceği bir düzeye indirgenmesini bir tür acımasızlık sayacağı için olacaktı. Felsefe denmeye layık bir felsefe, kendisinin ısrarla hep savunduğu gibi, hemen kavranabilecek, harcı alem bir dille yazılacak metinler şeklinde kaleme alınacak bir düşünme düzeyinde kalamazdı. Vaktiyle, arkadaşı Siegfried Kracauer onun metinlerinden birini okurken karşılaştığı güçlüğü dile getirdiğinde, Adorno rahat ve kararlı bir dille, kendisinin herhangi bir çalışmasını gerçekten okumuş olabilmek için, diğer bütün çalışmalarını da okumuş ve özümsemiş olmak gerektiğini söylemiştir. Tıpkı, Adorno'nun olumlu bulduğu Arnold Schoenberg'in müziği gibi, felsefe denmeye layık bir felsefe metninde de tek bir tümcenin anlamının aslına uygun olarak kavranabilmesi, o yazarın bütün yazdıklarının tek tek okunup kavranabilmiş olmasına; bu ise, dinleyicinin ya da okuyucunun “yalnızca kendisine verileni kabullenmeyi aşıp, praxis düzeyine varmasına“ bağlıdır. Adorno'nun yazdığı metinler de, bilerek, edilgin okuyucunun hiçbir gayret göstermeden okuyup anlayabileceği metinler olmaktan uzak metinlerdir. Onun temel inancı odur ki, “en iyi büyüteç kişinin kendi gözündeki mercektir“. Buna uygun olarak da Adorno, karmaşık ve ince nüanslarla ifade edilebilecek düşüncelerini, bunların gerektirdiği düzeye çıkmaya gayret göstermeyenlerin anlayabileceği basit bir tarzda yazmaya, ifade etmeye hiç yanaşmamıştır. Kolay iletişim kurmak için basit ve alışılmış tarzda yazmak gerektiğini savunanların bir metindeki can alıcı özü iletimlenebilir olana indirgemek istemelerine karşı çıkan Adorno, ısrarla, zor ve karmaşık yapılı düşüncelerin gündelik, harcı alem dille ifade edilemeyeceğini söylemiştir. Öyle ki, bir zamanlar kendisinin Heidegger'in anlatımındaki güçlükten şikayet ederken dedikileri, şimdi Adorno için de söylenebilecek gibidir: “Kendisini öylesine bir tabu ile çevrelemiş ki, sanırım, söylediklerimi şimdi anladım dediğiniz her an, anladığınızın yanlış olduğunu da anlıyorsunuz.“
- Açıklama
Başlarken, hemen belirtelim: Hakkında böyle bir kitap yazılacağını duysaydı Adorno herhalde dehşete düşerdi. “Çağdaş ustalar“ başlıklı bir dizide yer almaktan rahatsızlık duyacağı için değil. O, aşırı alçak gönüllüğün de bir kişilik eksikliği olduğunu bilen biriydi. Dehşete düşecek oluşu, hayatı boyunca geliştirdiği düşüncelerinin böyle bir kitapla geniş sayıda okuyucunun ilgilenip anlayabileceği bir düzeye indirgenmesini bir tür acımasızlık sayacağı için olacaktı. Felsefe denmeye layık bir felsefe, kendisinin ısrarla hep savunduğu gibi, hemen kavranabilecek, harcı alem bir dille yazılacak metinler şeklinde kaleme alınacak bir düşünme düzeyinde kalamazdı. Vaktiyle, arkadaşı Siegfried Kracauer onun metinlerinden birini okurken karşılaştığı güçlüğü dile getirdiğinde, Adorno rahat ve kararlı bir dille, kendisinin herhangi bir çalışmasını gerçekten okumuş olabilmek için, diğer bütün çalışmalarını da okumuş ve özümsemiş olmak gerektiğini söylemiştir. Tıpkı, Adorno'nun olumlu bulduğu Arnold Schoenberg'in müziği gibi, felsefe denmeye layık bir felsefe metninde de tek bir tümcenin anlamının aslına uygun olarak kavranabilmesi, o yazarın bütün yazdıklarının tek tek okunup kavranabilmiş olmasına; bu ise, dinleyicinin ya da okuyucunun “yalnızca kendisine verileni kabullenmeyi aşıp, praxis düzeyine varmasına“ bağlıdır. Adorno'nun yazdığı metinler de, bilerek, edilgin okuyucunun hiçbir gayret göstermeden okuyup anlayabileceği metinler olmaktan uzak metinlerdir. Onun temel inancı odur ki, “en iyi büyüteç kişinin kendi gözündeki mercektir“. Buna uygun olarak da Adorno, karmaşık ve ince nüanslarla ifade edilebilecek düşüncelerini, bunların gerektirdiği düzeye çıkmaya gayret göstermeyenlerin anlayabileceği basit bir tarzda yazmaya, ifade etmeye hiç yanaşmamıştır. Kolay iletişim kurmak için basit ve alışılmış tarzda yazmak gerektiğini savunanların bir metindeki can alıcı özü iletimlenebilir olana indirgemek istemelerine karşı çıkan Adorno, ısrarla, zor ve karmaşık yapılı düşüncelerin gündelik, harcı alem dille ifade edilemeyeceğini söylemiştir. Öyle ki, bir zamanlar kendisinin Heidegger'in anlatımındaki güçlükten şikayet ederken dedikileri, şimdi Adorno için de söylenebilecek gibidir: “Kendisini öylesine bir tabu ile çevrelemiş ki, sanırım, söylediklerimi şimdi anladım dediğiniz her an, anladığınızın yanlış olduğunu da anlıyorsunuz.“
- Yorumlar
- Yorum yazBu kitaba henüz kimse yorum yapmamıştır.