Teknik Bilgiler
Stok Kodu
9789756611203
Boyut
135-195
Sayfa Sayısı
232
Basım Yeri
İstanbul
Baskı
2
Basım Tarihi
2002
Kapak Türü
Karton
Kağıt Türü
1. Hamur
Dili
Türkçe

Anıcak Ol MeclisiHatıralar I

Yayınevi : Dergah Yayınları
12,00TL
Satışta değil
9789756611203
367156
Anıcak Ol Meclisi
Anıcak Ol Meclisi Hatıralar I
12.00
"Kendimi bildiğim yaşlarda, İstanbul-Kurtuluş'ta oturuyorduk. Dışarıda II. Dünya Savaşı vardı. Halk, genel olarak siyaseti bildiğini zannetse de Türk Devlet adamlarına duyulan güven, şimdikinden çok fazlaydı. Devlet, 'baba' görünümünde idi. Devlet, üniversite yurtlarında palto verirdi. Devletin Cibali'de tütün, Beykoz'da kundura fabrikaları vardı. Evlerin arka bahçeleri vardı. Bu bahçeler, arka sokağın bahçeleri ile duvar komşusu olduğundan, biz Çobanoğlu sokağı sakinleri, aynı zamanda Kuyulubağ sokağı ile de komşu olurduk. Cumartesi günleri tatil değildi. Biz öğrenciler ve memurlar için cumartesi yarım gündü. Pazar sabahları, babam pijamasının üzerine 'robe de chambre' alır ve aynı şekilde giyinmiş Saim Bey ve Nuri Bey ile 'Sabah şerifiniz hayr olsun' şeklinde bahçe selamlaşmaları olurdu. O devir İstanbul'unda Kısıklı'da Aziz Mahmut Hüdayi devrinden kalan ağaçlar dururdu.Yukarı Göztepe'yi ağaçkakanlar, Bebek, Levent, Baltalimanı ve İstinye'yi bülbüller ziyaret ederdi. 1960'lı yıllar bitinceye kadar, bir kar yağmaya görsün adını bilmediğimiz kuşlar ekmek kırıntısı aramak için, evlere sokulurlardı. Bahçedeki karları kürer ve onlara ekmek ufalardık. 1960'lı yıllar sonuna kadar İstanbul'un hemen bütün semtlerinin göklerinde çaylak sürüleri dolaşır. Gökyüzünde serçeleri kovalar, onlara çığlık attırırlardı. İstanbul halkı sık sık meslek değiştirmezdi. Saka (sucu) saka olarak yaşar ve ölür, muslukçu Kirkör veya Lefter ustalar aynı şekilde yaşar ve ölürdü. Yoğurtçular 1960'lı yıllar bitinceye kadar omuzdan askıyla taşınan yoğurt kapları ile 'Silivri yoğurdu gaymaah' bağırışlarıyla geçerlerdi. Denizler kirlenmemişti. Deniz rengi grimsi yeşil veya kırmızımsı yeşil değil, çivit mavisi idi. Gazetelerde yer alan bir cinayet haberi, günlerce konuşulur, bir iki gün içinde de (aşk cinayeti ise) bir ağıt uydurularak saman kağıdına basılır ve Kadıköy, Haydarpaşa, Üsküdar vapurlarında 'destan' adı verilen şarkı güfteleriyle birlikte bu ağıtlar satılırdı. Türkiye basınının kalbi de Cağaloğlu'nda (Babıali) atardı. 1970'li yıllar bitinceye kadar bu böyle sürdü. Kısacası bu şehirde ihtiyarlamış bir yazarın İstanbul ağıtıdır bu yazdıklarım."
  • Açıklama
    • "Kendimi bildiğim yaşlarda, İstanbul-Kurtuluş'ta oturuyorduk. Dışarıda II. Dünya Savaşı vardı. Halk, genel olarak siyaseti bildiğini zannetse de Türk Devlet adamlarına duyulan güven, şimdikinden çok fazlaydı. Devlet, 'baba' görünümünde idi. Devlet, üniversite yurtlarında palto verirdi. Devletin Cibali'de tütün, Beykoz'da kundura fabrikaları vardı. Evlerin arka bahçeleri vardı. Bu bahçeler, arka sokağın bahçeleri ile duvar komşusu olduğundan, biz Çobanoğlu sokağı sakinleri, aynı zamanda Kuyulubağ sokağı ile de komşu olurduk. Cumartesi günleri tatil değildi. Biz öğrenciler ve memurlar için cumartesi yarım gündü. Pazar sabahları, babam pijamasının üzerine 'robe de chambre' alır ve aynı şekilde giyinmiş Saim Bey ve Nuri Bey ile 'Sabah şerifiniz hayr olsun' şeklinde bahçe selamlaşmaları olurdu. O devir İstanbul'unda Kısıklı'da Aziz Mahmut Hüdayi devrinden kalan ağaçlar dururdu.Yukarı Göztepe'yi ağaçkakanlar, Bebek, Levent, Baltalimanı ve İstinye'yi bülbüller ziyaret ederdi. 1960'lı yıllar bitinceye kadar, bir kar yağmaya görsün adını bilmediğimiz kuşlar ekmek kırıntısı aramak için, evlere sokulurlardı. Bahçedeki karları kürer ve onlara ekmek ufalardık. 1960'lı yıllar sonuna kadar İstanbul'un hemen bütün semtlerinin göklerinde çaylak sürüleri dolaşır. Gökyüzünde serçeleri kovalar, onlara çığlık attırırlardı. İstanbul halkı sık sık meslek değiştirmezdi. Saka (sucu) saka olarak yaşar ve ölür, muslukçu Kirkör veya Lefter ustalar aynı şekilde yaşar ve ölürdü. Yoğurtçular 1960'lı yıllar bitinceye kadar omuzdan askıyla taşınan yoğurt kapları ile 'Silivri yoğurdu gaymaah' bağırışlarıyla geçerlerdi. Denizler kirlenmemişti. Deniz rengi grimsi yeşil veya kırmızımsı yeşil değil, çivit mavisi idi. Gazetelerde yer alan bir cinayet haberi, günlerce konuşulur, bir iki gün içinde de (aşk cinayeti ise) bir ağıt uydurularak saman kağıdına basılır ve Kadıköy, Haydarpaşa, Üsküdar vapurlarında 'destan' adı verilen şarkı güfteleriyle birlikte bu ağıtlar satılırdı. Türkiye basınının kalbi de Cağaloğlu'nda (Babıali) atardı. 1970'li yıllar bitinceye kadar bu böyle sürdü. Kısacası bu şehirde ihtiyarlamış bir yazarın İstanbul ağıtıdır bu yazdıklarım."
  • Yorumlar
    • Yorum yaz
      Bu kitaba henüz kimse yorum yapmamıştır.
Kapat