Antik RomanŞehir Kurucuları Göçebeler ve Kurtlar
Çember hâlinde oturan şamanların ortasından uzun boylu bir tanesiyılan gibi kıvrılarak yavaşça ayağa kalktı. Diğerlerindenfarklıydı bu şaman, tepeden tırnağa bembeyazdı. Şamanın upuzun simsiyahsaçları kemiktendüğmeler, küçük misketlerle örülüydü. Kimilerinegöre saçlarının arasında yılanlar oynaşırdı. Uzun boylu ak şaman başınıkaldırmadan konuştu: “Bu lanet çok eskidir. O zamanlar bu bozkırlardayaşayan atalarımız koyun nedir atnedir bilmezlermiş. Kurttan vahşi-köpek,vahşi-köpekten bildiğimiz köpek daha çıkmamış. Büyük tufandan hemensonralarıymış, Güney'den Zağros'un ötesinden bir kavim gelmiş, sonragökyüzündeki yıldızlar gibiyayılmışlar bozkırlara.”
“Sonra ne olmuş da lanetlemişler çaputlarla süslenmiş mübarekbozkırlarımızı?”
“Bu kavimden biri töreye uymamış. Töreye karşı gelince de tanrıların gazabınauğramışlar.
“Bu ne biçim bir lanettir ki etkisi binlerce yıl sonra ortayaçıksın?”
“Bana söylenen; nasıl Güneş'le Ay'ın hareketleri arasında birahenk varsa, gökyüzüyle mevsimlerin, mevsimlerle tüm canlıların doğupbüyümesinde de kutsal bir ahenk olduğudur. İnsanlar tanrılara karşı gelerekyeraltı ilegökyüzünün arasındaki ahengi bozduğunda lanet yavaş yavaş gelir.Tohum toprakta yetişmez, derelerden su akmaz, kuşlar uçmaz olur! Lanet iştebudur!” Yaşlı kadının son cümlesinden sonra yurtta gene bir uğultuyükseldi: “Gök Tanrısı kahretsin bu lanetli kavmi! Demek o taştan şehirlerikuranlar tanrıların lanetlediği bu kavmin insanları! Gidelim bütün şehirleriyakıp yıkalım.”
“Tam bir dünya romanı… Tarihle bir oldum, ben oldum, yaşadım. Antik Roman'ın gücüyle kendimden başka her şeyle kendim oldum.”
–Profesör Gündüz Vassaf, Yazar ve Psikolog
“Erguvan rengi giysilere bürünmüş Antik Çağ'ın sihirli ruhunu empresyonist bir tarzda veren müthiş bir roman. Yazarın büyülü dünyasına bir kere girdiğinizde çıkmak istemiyorsunuz. Büyük İskender'in doğumu ve Babil'de ölümü, Roma'nın kuruluşu ve Konstantinopolis'in fethini bugüne kadar kimse bu kadar güzel yazmamıştı.”
–Lale Müldür, Şair
“Uğur Müldür, romanında mekânda ve zamanda olmuş olan bir macerayı insanlık macerası olarak ele alıyor, hayal gücünü akıldan geçiren bir yazıya dönüştürüyor. Mekân iki nehrin arasındaki coğrafyadır. Bir tufan sonrası doğar hikâye, tıpkı Kutsal Kitap'ta anlatıldığı gibi. Güney'den Kuzey'e giden bir yolculuk Avrasya bozkırlarından geçmiş; Batı'ya, Kuzey'e ve Güney'e yayılmıştır.VeUlyssesgibi iki nehir arasına geri döner kahraman. Ama burada hikâyenin kahramanıtarihin ta kendisidir. Tarih hikâyenin öznesidir. Kahraman ve olaylar zamansız bir şekilde iç içe geçmiştir. Bu hikâye-tarihDoğu veya Batı tarihi değil, her coğrafyayı kaplayan bir “dünya-tarihi”.
–Profesör Ali Akay, Mimar Sinan Üniversitesi
“Kurgulanan anlam dünyalarıyla, adeta elle tutulabilecek canlılıkta sahnelerle ve kaynaklara sadık kalarak nakış gibi işlenen bir bakış açısıyla gayet ikna edici ve etkileyici bir tarih anlatısı. Tarihi perspektifi bu denli geniş ve ana fikri böylesine iddialı bir işe kalkışıp hakkını verebilmenin ne kadar emek gerektirdiğini hayal edebiliyorum.”
–Arsen Nişanyan, Oxford Üniversitesi, Tarih Bölümü
- Açıklama
Çember hâlinde oturan şamanların ortasından uzun boylu bir tanesiyılan gibi kıvrılarak yavaşça ayağa kalktı. Diğerlerindenfarklıydı bu şaman, tepeden tırnağa bembeyazdı. Şamanın upuzun simsiyahsaçları kemiktendüğmeler, küçük misketlerle örülüydü. Kimilerinegöre saçlarının arasında yılanlar oynaşırdı. Uzun boylu ak şaman başınıkaldırmadan konuştu: “Bu lanet çok eskidir. O zamanlar bu bozkırlardayaşayan atalarımız koyun nedir atnedir bilmezlermiş. Kurttan vahşi-köpek,vahşi-köpekten bildiğimiz köpek daha çıkmamış. Büyük tufandan hemensonralarıymış, Güney'den Zağros'un ötesinden bir kavim gelmiş, sonragökyüzündeki yıldızlar gibiyayılmışlar bozkırlara.”
“Sonra ne olmuş da lanetlemişler çaputlarla süslenmiş mübarekbozkırlarımızı?”
“Bu kavimden biri töreye uymamış. Töreye karşı gelince de tanrıların gazabınauğramışlar.
“Bu ne biçim bir lanettir ki etkisi binlerce yıl sonra ortayaçıksın?”
“Bana söylenen; nasıl Güneş'le Ay'ın hareketleri arasında birahenk varsa, gökyüzüyle mevsimlerin, mevsimlerle tüm canlıların doğupbüyümesinde de kutsal bir ahenk olduğudur. İnsanlar tanrılara karşı gelerekyeraltı ilegökyüzünün arasındaki ahengi bozduğunda lanet yavaş yavaş gelir.Tohum toprakta yetişmez, derelerden su akmaz, kuşlar uçmaz olur! Lanet iştebudur!” Yaşlı kadının son cümlesinden sonra yurtta gene bir uğultuyükseldi: “Gök Tanrısı kahretsin bu lanetli kavmi! Demek o taştan şehirlerikuranlar tanrıların lanetlediği bu kavmin insanları! Gidelim bütün şehirleriyakıp yıkalım.”
“Tam bir dünya romanı… Tarihle bir oldum, ben oldum, yaşadım. Antik Roman'ın gücüyle kendimden başka her şeyle kendim oldum.”
–Profesör Gündüz Vassaf, Yazar ve Psikolog
“Erguvan rengi giysilere bürünmüş Antik Çağ'ın sihirli ruhunu empresyonist bir tarzda veren müthiş bir roman. Yazarın büyülü dünyasına bir kere girdiğinizde çıkmak istemiyorsunuz. Büyük İskender'in doğumu ve Babil'de ölümü, Roma'nın kuruluşu ve Konstantinopolis'in fethini bugüne kadar kimse bu kadar güzel yazmamıştı.”
–Lale Müldür, Şair
“Uğur Müldür, romanında mekânda ve zamanda olmuş olan bir macerayı insanlık macerası olarak ele alıyor, hayal gücünü akıldan geçiren bir yazıya dönüştürüyor. Mekân iki nehrin arasındaki coğrafyadır. Bir tufan sonrası doğar hikâye, tıpkı Kutsal Kitap'ta anlatıldığı gibi. Güney'den Kuzey'e giden bir yolculuk Avrasya bozkırlarından geçmiş; Batı'ya, Kuzey'e ve Güney'e yayılmıştır.VeUlyssesgibi iki nehir arasına geri döner kahraman. Ama burada hikâyenin kahramanıtarihin ta kendisidir. Tarih hikâyenin öznesidir. Kahraman ve olaylar zamansız bir şekilde iç içe geçmiştir. Bu hikâye-tarihDoğu veya Batı tarihi değil, her coğrafyayı kaplayan bir “dünya-tarihi”.
–Profesör Ali Akay, Mimar Sinan Üniversitesi
“Kurgulanan anlam dünyalarıyla, adeta elle tutulabilecek canlılıkta sahnelerle ve kaynaklara sadık kalarak nakış gibi işlenen bir bakış açısıyla gayet ikna edici ve etkileyici bir tarih anlatısı. Tarihi perspektifi bu denli geniş ve ana fikri böylesine iddialı bir işe kalkışıp hakkını verebilmenin ne kadar emek gerektirdiğini hayal edebiliyorum.”
–Arsen Nişanyan, Oxford Üniversitesi, Tarih Bölümü
- Yorumlar
- Yorum yazBu kitaba henüz kimse yorum yapmamıştır.