Antonius ve KleopatraRoma'nın Efendileri
Dünyayı değiştiren bir aşkın benzersiz hikayesi...
Güçlü kadınlar hep merak uyandırdı. Erkekler dünyasına hükmetmekse hiçbir zaman kolay olmadı. Sıradışının bir bedeli vardı ve bu bedel, başını Kleopatra'nın çektiği aykırı kadınlar tarafından gocunmadan ödenecekti.
Antonius ve Kleopatra'nın efsanevi aşkını bilir misiniz? Bu ölümsüz aşk, politika ve güç hikayesi her zaman bir klasik olarak kalacak.
Caesar ölmüş ve Roma bir kez daha ikiye bölünmüştü. Lepidus, Afrika'ya geri döndüğünde, Antonius zengin Doğu'ya hükmediyor ve Octavianus da Roma'nın kalbini, yani Batı'yı kontrolü altında tutuyordu. Bu gergin barış süreci, sivil savaşı uzak tutmayı başarsa da Roma'nın gerçek bir hükümdara, Caesar'ın efsanesine sahip çıkacak Julius Caesar soyundan gelen hakiki bir varise ihtiyacı vardı. Bu tacın talibi de Doğu'nun tüm zenginlikleri hizmetine sunulan, kahraman ruhlu Antonius'tan başkası değildi. Her gerçek savaşçı-kral gibi o da iktidar hırsıyla yanıp tutuşan ve aynı zamanda kadınlara, şölenlere ve şaraba olan düşkünlüğünden hiç vazgeçmeyen bir generaldi. Yegane rakibi Octavianus'sa onun yanında pek de inandırıcı bir aday sayılmazdı. En az Antonius kadar kontrollü olan narin, sarışın genç adam Antonius'un atılgan karakteri yanında daha hoşgörülü, sakin ve ileri görüşlü bir yapıya sahipti. ıkisinin ortak olduğu tek noktaysa hırslarıydı.
Eski Roma'da politika ve savaş erkeklerin üstlendiği görevler olsa da, kadınlar da geleneksel sınırların dışında bir güç elde etmek için zekalarını ve cazibelerini kullanmak konusunda bir o kadar maharetliydi. Acımasız, altın gözlü kraliçe Kleopatra, Antonius'u sarayına ve yatağına kabul edecek ancak kalbini sıkı bir koruma altına almayı ihmal etmeyecekti. Önce bir hükümdar ve sonra da bir kadın olarak Kleopatra'nın yalnızca bir arzusu vardı: Çocuğunu, babası Julius Caesar'ın şu an için boşta kalmış tahtına geçirmek. Bu sırada Octavianus'un da yanında güçlü bir kadın vardı. Kocasına bu egemenlik yarışında yardım edebilmek için elinde tuttuğu gücü kullanmayı öğrenen biricik eşi, kuzguni siyah saçlı Livia Drusilla... Hem kara, hem de denizde süregelen savaşlarla kaçınılmaz bir sona doğru ilerleyen hikayede, komplolar ve cinayetler, aşk ve politika geri dönüşümsüz bir şekilde birbirine dolanıyor.
- Açıklama
Dünyayı değiştiren bir aşkın benzersiz hikayesi...
Güçlü kadınlar hep merak uyandırdı. Erkekler dünyasına hükmetmekse hiçbir zaman kolay olmadı. Sıradışının bir bedeli vardı ve bu bedel, başını Kleopatra'nın çektiği aykırı kadınlar tarafından gocunmadan ödenecekti.
Antonius ve Kleopatra'nın efsanevi aşkını bilir misiniz? Bu ölümsüz aşk, politika ve güç hikayesi her zaman bir klasik olarak kalacak.
Caesar ölmüş ve Roma bir kez daha ikiye bölünmüştü. Lepidus, Afrika'ya geri döndüğünde, Antonius zengin Doğu'ya hükmediyor ve Octavianus da Roma'nın kalbini, yani Batı'yı kontrolü altında tutuyordu. Bu gergin barış süreci, sivil savaşı uzak tutmayı başarsa da Roma'nın gerçek bir hükümdara, Caesar'ın efsanesine sahip çıkacak Julius Caesar soyundan gelen hakiki bir varise ihtiyacı vardı. Bu tacın talibi de Doğu'nun tüm zenginlikleri hizmetine sunulan, kahraman ruhlu Antonius'tan başkası değildi. Her gerçek savaşçı-kral gibi o da iktidar hırsıyla yanıp tutuşan ve aynı zamanda kadınlara, şölenlere ve şaraba olan düşkünlüğünden hiç vazgeçmeyen bir generaldi. Yegane rakibi Octavianus'sa onun yanında pek de inandırıcı bir aday sayılmazdı. En az Antonius kadar kontrollü olan narin, sarışın genç adam Antonius'un atılgan karakteri yanında daha hoşgörülü, sakin ve ileri görüşlü bir yapıya sahipti. ıkisinin ortak olduğu tek noktaysa hırslarıydı.
Eski Roma'da politika ve savaş erkeklerin üstlendiği görevler olsa da, kadınlar da geleneksel sınırların dışında bir güç elde etmek için zekalarını ve cazibelerini kullanmak konusunda bir o kadar maharetliydi. Acımasız, altın gözlü kraliçe Kleopatra, Antonius'u sarayına ve yatağına kabul edecek ancak kalbini sıkı bir koruma altına almayı ihmal etmeyecekti. Önce bir hükümdar ve sonra da bir kadın olarak Kleopatra'nın yalnızca bir arzusu vardı: Çocuğunu, babası Julius Caesar'ın şu an için boşta kalmış tahtına geçirmek. Bu sırada Octavianus'un da yanında güçlü bir kadın vardı. Kocasına bu egemenlik yarışında yardım edebilmek için elinde tuttuğu gücü kullanmayı öğrenen biricik eşi, kuzguni siyah saçlı Livia Drusilla... Hem kara, hem de denizde süregelen savaşlarla kaçınılmaz bir sona doğru ilerleyen hikayede, komplolar ve cinayetler, aşk ve politika geri dönüşümsüz bir şekilde birbirine dolanıyor.
- Yorumlar
- Yorum yazBu kitaba henüz kimse yorum yapmamıştır.