Maksadın doğru anlaşılması ve istenilen mefhumun sağlıklı olarak ortaya konması her dilde önemli bir husustur. Bu hususun tam anlamıyla yerine getirilebilmesi için kelimeler arası ilişkinin ve dolayısıyla cümlenin doğruluğunun ve anlam bütünlüğünün belirlenmesindeki temel kıstasları o dilin grameri belirler. Başta doğru konuşmak, doğru anlamak ve doğru yazmak bakımından bu kıstasların bilinmesi her dilde olduğu gibi Arap dilinde de öteden beri önem verilen hususların başında gelmektedir. İslamiyet'in gelmesiyle birlikte bu önemin daha da arttığı çalışmanın içerisinde görülecektir.
Arapça'da gramer genel olarak “nahiv” ismiyle bilinmektedir. Bu terim başlangıçta morfoloji ve sentaksı içine alan geniş bir anlam içermiş ise de 3/5. asırdan sonra morfoloji “sarf” adıyla ayrı bir kol olarak gelişmiştir.
Arap gramerinin doğuşu ve gelişmesi dinî ve siyasi olmak üzere iki önemli nedene dayanmaktadır.
Dinî neden: İslamiyet'le birlikte Araplar arasına yabancıların karışması sonucu başta Kur'ân-ı Kerim'in bazı ayetlerinin yanlış okunması olmak üzere dilde bariz hataların yapılması (lahn), dönemin ilim adamlarını nahvin çerçevesini belirlemeye ve kurallarını koymaya zorlamıştır. Bu nedenle tedvîn hareketinin daha yeni başladığı bu ilk yıllarda nahvin bazı temel kuralları tespit edilmiş ve böylece gramer çalışmaları başlatılmıştır. Ancak bu çalışmalar, nahiv yani cümle bilgisi ile sınırlı kalmıştır. Genel kanaate göre bu işi ilk başlatan Ebu'l-Esved ed-Du'elî olmuş ve daha sonraki ilim adamları da bu geleneği sürdürmüşlerdir. Bu açıdan bakılınca nahiv çalışmalarının başlaması, Kur'ân-ı Kerîm'in doğru okunmasını sağlamak ve doğru olarak muhafaza etmek gibi dinî bir gayeye dayanmaktadır.
Siyasi Neden: İlk aşamada dinî endişelere dayalı olarak başlamış olan nahiv çalışmaları çok kısa zamanda gelişmiş ve aynı hocalardan okuyan ilim adamları farklı görüşler ortaya koymaya başlamışlardır. Hilafet üzerindeki tartışmalar sonucu oluşan merkezlerde devam eden nahiv çalışmaları siyasi etkenlerle ekol haline gelecek kadar ileri bir düzeye ulaşmıştır. Bu bağlamda daha ilk yıllarda iki önemli ekol (Basra ve Kûfe), dil ve gramer çalışmaları alanında kendini hissettirmiştir. Coğrafyanın genişlemesiyle birlikte Bağdat, Şam, Kahire, Endülüs, Kayrevân gibi ilim merkezlerinde yapılan ilmî tahsil arasında Arap grameri üzerindeki çalışmalar önemli bir yer işgal etmiştir. Her biri başlı başına birer ekol haline gelen bu merkezlerde nahiv çalışmaları artık öğrenmeye yönelik olarak ele alınmaya başlanmış ve bu alanda önemli eserler verilmiştir. Arap Edebiyatında inhitât dönemi olarak bilinen asırlarda gramer çalışmalarında da önemli eserler kaleme alınmıştır. Fakat yapılan çalışmalar genellikle daha önce yapılmış olan çalışmalar üzerinde şerh, hâşiye, ihtisar vs. şeklinde olmuştur.
Çağdaş dönemde Arap dünyasının Avrupa ile tanışmasından sonra, geri kalmışlığın sebepleri arasında Arap Gramerinin zorluğunun da etkisi olduğu düşünülerek Arap Yazısı ile birlikte Gramerin yeniden gözden geçirilmesi düşünülmüştür. Dilin daha kolay öğrenilmesini amaçlayan bu teşebbüsler sırasında Dil Kurumları kurulmuş ve yarı resmi çalışmalar yapılmıştır, ancak bütün bu çalışmaların tam bir başarıya ulaştığı söylenemez.
Bütün bunlara dayalı olarak klasik dönem çalışmaları olarak bilinen eski çalışmalar, çağdaş araştırmacılar için önemli materyal oluşturmuştur. Yakın zamanda yapılan çalışmalar arasında Muhammed et-Tantâvî'nin Neş'etu'n-nahv ve târîhu eşheri'n-nuhât; Şevkî Dayf'ın el-Medârisu'n-nahviyye; Abdulâl Sâlim Mekrem'in el-Medresetu'n-nahviyye fî Mısr ve'ş-Şâm; Abdurrahmân es-Seyyid'in Medresetu'l-Basra en-nahviyye; Sa‘îd el-Afgânî'nin Min târîhi'n-nahv; Muhammed eş-Şâtır Ahmed Muhammed'in el-Mûcez fî neş'eti'n-nahv; Mehdî el-Mahzûmî'nin Medresetu'l-Kûfe; Mahmûd Husnî Mahmûd'un el-Medresetu'l-Bağdâdiyye ve Abdulkerîm Muhammed Es‘ad'in el-Vasît fî târîhi'n-nahvi'l-‘arabî; Muhammed Hayr el-Hulvânî'nin el-Mufassal fî târîhi'n-nahvi'l-‘arabî adlı eserleri önemli bir yer tutmaktadır. Biz de bu çalışmaları esas alarak ve temel kaynaklarla destekleyerek, Arap Dili ve Grameri üzerinde araştırma ve inceleme yapacak Türk araştırmacılar ile bu alanda lisans ve lisansüstü öğretimde ders alanlara faydalı olacağını düşündüğümüz bu çalışmayı hazırladık ve konuyu ana hatlarıyla başlangıcından günümüze kadar geçirdiği merhaleleri kapsayan bir plan içerisinde ele almaya çalıştık.
- Açıklama
Maksadın doğru anlaşılması ve istenilen mefhumun sağlıklı olarak ortaya konması her dilde önemli bir husustur. Bu hususun tam anlamıyla yerine getirilebilmesi için kelimeler arası ilişkinin ve dolayısıyla cümlenin doğruluğunun ve anlam bütünlüğünün belirlenmesindeki temel kıstasları o dilin grameri belirler. Başta doğru konuşmak, doğru anlamak ve doğru yazmak bakımından bu kıstasların bilinmesi her dilde olduğu gibi Arap dilinde de öteden beri önem verilen hususların başında gelmektedir. İslamiyet'in gelmesiyle birlikte bu önemin daha da arttığı çalışmanın içerisinde görülecektir.
Arapça'da gramer genel olarak “nahiv” ismiyle bilinmektedir. Bu terim başlangıçta morfoloji ve sentaksı içine alan geniş bir anlam içermiş ise de 3/5. asırdan sonra morfoloji “sarf” adıyla ayrı bir kol olarak gelişmiştir.
Arap gramerinin doğuşu ve gelişmesi dinî ve siyasi olmak üzere iki önemli nedene dayanmaktadır.
Dinî neden: İslamiyet'le birlikte Araplar arasına yabancıların karışması sonucu başta Kur'ân-ı Kerim'in bazı ayetlerinin yanlış okunması olmak üzere dilde bariz hataların yapılması (lahn), dönemin ilim adamlarını nahvin çerçevesini belirlemeye ve kurallarını koymaya zorlamıştır. Bu nedenle tedvîn hareketinin daha yeni başladığı bu ilk yıllarda nahvin bazı temel kuralları tespit edilmiş ve böylece gramer çalışmaları başlatılmıştır. Ancak bu çalışmalar, nahiv yani cümle bilgisi ile sınırlı kalmıştır. Genel kanaate göre bu işi ilk başlatan Ebu'l-Esved ed-Du'elî olmuş ve daha sonraki ilim adamları da bu geleneği sürdürmüşlerdir. Bu açıdan bakılınca nahiv çalışmalarının başlaması, Kur'ân-ı Kerîm'in doğru okunmasını sağlamak ve doğru olarak muhafaza etmek gibi dinî bir gayeye dayanmaktadır.
Siyasi Neden: İlk aşamada dinî endişelere dayalı olarak başlamış olan nahiv çalışmaları çok kısa zamanda gelişmiş ve aynı hocalardan okuyan ilim adamları farklı görüşler ortaya koymaya başlamışlardır. Hilafet üzerindeki tartışmalar sonucu oluşan merkezlerde devam eden nahiv çalışmaları siyasi etkenlerle ekol haline gelecek kadar ileri bir düzeye ulaşmıştır. Bu bağlamda daha ilk yıllarda iki önemli ekol (Basra ve Kûfe), dil ve gramer çalışmaları alanında kendini hissettirmiştir. Coğrafyanın genişlemesiyle birlikte Bağdat, Şam, Kahire, Endülüs, Kayrevân gibi ilim merkezlerinde yapılan ilmî tahsil arasında Arap grameri üzerindeki çalışmalar önemli bir yer işgal etmiştir. Her biri başlı başına birer ekol haline gelen bu merkezlerde nahiv çalışmaları artık öğrenmeye yönelik olarak ele alınmaya başlanmış ve bu alanda önemli eserler verilmiştir. Arap Edebiyatında inhitât dönemi olarak bilinen asırlarda gramer çalışmalarında da önemli eserler kaleme alınmıştır. Fakat yapılan çalışmalar genellikle daha önce yapılmış olan çalışmalar üzerinde şerh, hâşiye, ihtisar vs. şeklinde olmuştur.Çağdaş dönemde Arap dünyasının Avrupa ile tanışmasından sonra, geri kalmışlığın sebepleri arasında Arap Gramerinin zorluğunun da etkisi olduğu düşünülerek Arap Yazısı ile birlikte Gramerin yeniden gözden geçirilmesi düşünülmüştür. Dilin daha kolay öğrenilmesini amaçlayan bu teşebbüsler sırasında Dil Kurumları kurulmuş ve yarı resmi çalışmalar yapılmıştır, ancak bütün bu çalışmaların tam bir başarıya ulaştığı söylenemez.
Bütün bunlara dayalı olarak klasik dönem çalışmaları olarak bilinen eski çalışmalar, çağdaş araştırmacılar için önemli materyal oluşturmuştur. Yakın zamanda yapılan çalışmalar arasında Muhammed et-Tantâvî'nin Neş'etu'n-nahv ve târîhu eşheri'n-nuhât; Şevkî Dayf'ın el-Medârisu'n-nahviyye; Abdulâl Sâlim Mekrem'in el-Medresetu'n-nahviyye fî Mısr ve'ş-Şâm; Abdurrahmân es-Seyyid'in Medresetu'l-Basra en-nahviyye; Sa‘îd el-Afgânî'nin Min târîhi'n-nahv; Muhammed eş-Şâtır Ahmed Muhammed'in el-Mûcez fî neş'eti'n-nahv; Mehdî el-Mahzûmî'nin Medresetu'l-Kûfe; Mahmûd Husnî Mahmûd'un el-Medresetu'l-Bağdâdiyye ve Abdulkerîm Muhammed Es‘ad'in el-Vasît fî târîhi'n-nahvi'l-‘arabî; Muhammed Hayr el-Hulvânî'nin el-Mufassal fî târîhi'n-nahvi'l-‘arabî adlı eserleri önemli bir yer tutmaktadır. Biz de bu çalışmaları esas alarak ve temel kaynaklarla destekleyerek, Arap Dili ve Grameri üzerinde araştırma ve inceleme yapacak Türk araştırmacılar ile bu alanda lisans ve lisansüstü öğretimde ders alanlara faydalı olacağını düşündüğümüz bu çalışmayı hazırladık ve konuyu ana hatlarıyla başlangıcından günümüze kadar geçirdiği merhaleleri kapsayan bir plan içerisinde ele almaya çalıştık.
- Yorumlar
- Yorum yazBu kitaba henüz kimse yorum yapmamıştır.