Arman (Ukde) 1917'de başlayan 1935 yılları ve sonrasında da devam eden Milli Mücadelenin ilk yıllarındaki Sovyetlerden ayrılıp bağımsız devlet kurmak için savaşan Türkistan'lı Özbek Türklerinin ve diğer Türk toplumlarının mücadelesini bir aşk hikayesi bağlamında anlatmaktadır. Vatan ve millet sevgisinin, bağımsızlık özleminin, zorlu mücadelelerin, inatla ve inançla yapılan özgürlük mücadelesinin ve aşk gibi tertemiz duyguların başarıyla kaleme alındığı gerçek bir olayın hikayesidir.
Ev sahibinin sözü bittikten sonra Asomiddin Hoca çok mülayim sesle “Bismillah” diyerek sözüne başladı:
“… Hepimiz kardeş olduğumuzu idrak ederek Kazak, Kırgız, Tacik, Türkmen, Karakalpak ve Özbek demeden, vatan ve milletin bütünlüğünü korumamız lazım. Bazı alimlerin dedikleri gibi yaşlansak bile beynimizi genç tutarak, siyaset denilen sanatı yerinde kullanma kabiliyetine sahip olmamız lazım. Ticaret, sanat, yeniliklere önem veren ve bizlerden bir adım ileride olan Müslüman Kafkas, Tatar biraderlerimizden öğreneceklerimiz var. “Dilde ve fikirde birlik” duygusunu Gaspıralı'nın “Tercüman” gazetesinden okuyup öğrenmemiz lazım. Düşmanın pis niyetini bütün milletimize anlatmak, tüm rehberlerin görevidir. Yeri geldiğinde, haddini bilmeyenlere bildirmek mert kişinin işidir…”
“Sana Leyla ve Rana gibi güzel Dilruba derler,
Bana aşık Mecnun gibi, aşkınla bir derviş derler."
- Açıklama
Arman (Ukde) 1917'de başlayan 1935 yılları ve sonrasında da devam eden Milli Mücadelenin ilk yıllarındaki Sovyetlerden ayrılıp bağımsız devlet kurmak için savaşan Türkistan'lı Özbek Türklerinin ve diğer Türk toplumlarının mücadelesini bir aşk hikayesi bağlamında anlatmaktadır. Vatan ve millet sevgisinin, bağımsızlık özleminin, zorlu mücadelelerin, inatla ve inançla yapılan özgürlük mücadelesinin ve aşk gibi tertemiz duyguların başarıyla kaleme alındığı gerçek bir olayın hikayesidir.
Ev sahibinin sözü bittikten sonra Asomiddin Hoca çok mülayim sesle “Bismillah” diyerek sözüne başladı:“… Hepimiz kardeş olduğumuzu idrak ederek Kazak, Kırgız, Tacik, Türkmen, Karakalpak ve Özbek demeden, vatan ve milletin bütünlüğünü korumamız lazım. Bazı alimlerin dedikleri gibi yaşlansak bile beynimizi genç tutarak, siyaset denilen sanatı yerinde kullanma kabiliyetine sahip olmamız lazım. Ticaret, sanat, yeniliklere önem veren ve bizlerden bir adım ileride olan Müslüman Kafkas, Tatar biraderlerimizden öğreneceklerimiz var. “Dilde ve fikirde birlik” duygusunu Gaspıralı'nın “Tercüman” gazetesinden okuyup öğrenmemiz lazım. Düşmanın pis niyetini bütün milletimize anlatmak, tüm rehberlerin görevidir. Yeri geldiğinde, haddini bilmeyenlere bildirmek mert kişinin işidir…”
“Sana Leyla ve Rana gibi güzel Dilruba derler,
Bana aşık Mecnun gibi, aşkınla bir derviş derler."
- Yorumlar
- Yorum yazBu kitaba henüz kimse yorum yapmamıştır.