%35
Artık Gurbet Yok mu-2: Das Gefühl in der Fremde zu sein gibt es nicht
Teknik Bilgiler
Stok Kodu
9786059330329
Boyut
13.50x19.50
Sayfa Sayısı
240
Basım Yeri
İstanbul
Baskı
1
Basım Tarihi
2017-02
Kapak Türü
Ciltsiz
Kağıt Türü
2. Hamur
Dili
Türkçe Almanca

Artık Gurbet Yok mu-2: Das Gefühl in der Fremde zu sein gibt es nicht mehr OderAlmanya-İsviçre

35,00TL
22,75TL
%35
Satışta değil
9786059330329
657070
Artık Gurbet Yok mu-2: Das Gefühl in der Fremde zu sein gibt es nicht mehr Oder
Artık Gurbet Yok mu-2: Das Gefühl in der Fremde zu sein gibt es nicht mehr Oder Almanya-İsviçre
22.75

Avrupa'da yaşayan Türklere (beş milyonun üzerinde) verilen 'Gurbetçi' tanımlamasın da ve bu kavramın körüklenmesinde, Türk gazetelerinin ve basının büyük bir rolü olmuştur. Bu kavram o yıllardan bu güne toplumsal hafızaya yerleşmeye başlamış ve göç literatüründe yerini almıştır.

Almanya ve İsviçre'de yaşayan değişik yaşlarda, farklı mesleklerde, değişik politik sosyo-kültürel yapıya sahip insanlarla iki yılı aşan sürede yaptığım röportajlarla, gurbeti kalıcı kılan ve değişen tanımına bu çalışmada da ışık tutmaya çalıştım.

Bu kitap araştırmanın ikinci bölümünü oluşturduğu ve henüz tamamlanmadığından, somut bir sonuca varmanın doğru olmadığını düşünüyorum. Fakat gurbet olgusunun düşündüğümün ötesinde yeni kavramlarla karşımıza çıkarak, sözcük anlamını yitirmediğini ve yeni kuşaklarda zaman zaman kullanılan bir kavram olduğunu belirtmek gerekiyor. Gurbet olgusunun kalıcı olmasında hangi değerlerin rol oynadığını ve kuşaklar arası nasıl değişikliğe uğradığını gözlemlemek için, birinci nesilden dördüncü nesile kadar Almanya ve İsviçre'de aynı aile fertleriyle röportajlar yaptım.

Osmanlı döneminde İstanbul'a Anadolu'nun diğer bölgelerinden mevsimlik işçi olarak gidip-gelenlere ‘İstanbulcu' denirmiş. İstanbulcu farklı periyotlara ayrılan zamanlarda köyünden çalışmak için uzaklaşır ve köyüne dönerken İstanbul'da bıraktığı işinin boş kalmasını önlemek için de, köyünden başka birisini gönderirmiş. İstanbul'da tutulan işin aksatılmadan yürümesi, bu şekilde sağlanırmış.

İstanbulcu ile Almanya'ya ilk giden Türk işçisini karşılaştır­dığı­mızda, karşımıza çıkan en önemli nokta, İs-tanbulcu'nun İstanbul'u evi-yurdu olarak kabul etmeden, köyüne dönmesi, fakat Türk işçisinin Avrupa'ya giderken geride bıraktığı köyü-şehri hayallere gömerek, ilk yıllarda geçici, sonraki yıllarda kalıcı olduğunu düşünerek, Avrupa'da yerleştiği ülkeyi, evi-yurdu olarak kabul etmesidir.

  • Açıklama
    • Avrupa'da yaşayan Türklere (beş milyonun üzerinde) verilen 'Gurbetçi' tanımlamasın da ve bu kavramın körüklenmesinde, Türk gazetelerinin ve basının büyük bir rolü olmuştur. Bu kavram o yıllardan bu güne toplumsal hafızaya yerleşmeye başlamış ve göç literatüründe yerini almıştır.

      Almanya ve İsviçre'de yaşayan değişik yaşlarda, farklı mesleklerde, değişik politik sosyo-kültürel yapıya sahip insanlarla iki yılı aşan sürede yaptığım röportajlarla, gurbeti kalıcı kılan ve değişen tanımına bu çalışmada da ışık tutmaya çalıştım.

      Bu kitap araştırmanın ikinci bölümünü oluşturduğu ve henüz tamamlanmadığından, somut bir sonuca varmanın doğru olmadığını düşünüyorum. Fakat gurbet olgusunun düşündüğümün ötesinde yeni kavramlarla karşımıza çıkarak, sözcük anlamını yitirmediğini ve yeni kuşaklarda zaman zaman kullanılan bir kavram olduğunu belirtmek gerekiyor. Gurbet olgusunun kalıcı olmasında hangi değerlerin rol oynadığını ve kuşaklar arası nasıl değişikliğe uğradığını gözlemlemek için, birinci nesilden dördüncü nesile kadar Almanya ve İsviçre'de aynı aile fertleriyle röportajlar yaptım.

      Osmanlı döneminde İstanbul'a Anadolu'nun diğer bölgelerinden mevsimlik işçi olarak gidip-gelenlere ‘İstanbulcu' denirmiş. İstanbulcu farklı periyotlara ayrılan zamanlarda köyünden çalışmak için uzaklaşır ve köyüne dönerken İstanbul'da bıraktığı işinin boş kalmasını önlemek için de, köyünden başka birisini gönderirmiş. İstanbul'da tutulan işin aksatılmadan yürümesi, bu şekilde sağlanırmış.

      İstanbulcu ile Almanya'ya ilk giden Türk işçisini karşılaştır­dığı­mızda, karşımıza çıkan en önemli nokta, İs-tanbulcu'nun İstanbul'u evi-yurdu olarak kabul etmeden, köyüne dönmesi, fakat Türk işçisinin Avrupa'ya giderken geride bıraktığı köyü-şehri hayallere gömerek, ilk yıllarda geçici, sonraki yıllarda kalıcı olduğunu düşünerek, Avrupa'da yerleştiği ülkeyi, evi-yurdu olarak kabul etmesidir.

  • Yorumlar
    • Yorum yaz
      Bu kitaba henüz kimse yorum yapmamıştır.
Kapat