%35
Teknik Bilgiler
Stok Kodu
9789753389457
Boyut
13.50x20.00
Sayfa Sayısı
175
Basım Yeri
İstanbul
Baskı
1
Basım Tarihi
2009
Kapak Türü
Ciltsiz
Kağıt Türü
2. Hamur
Dili
Türkçe

Aşka Verilmiş Muhtıra

Yazar: Yahya Akengin
Yayınevi : Akçağ Yayınları
10,00TL
6,50TL
%35
Satışta değil
9789753389457
482525
Aşka Verilmiş Muhtıra
Aşka Verilmiş Muhtıra
6.50

“...Kapitalizmin acımasızlığı, ezilmişleri bir daha, bir daha ezip geçmesi diye bir takıntısı vardi ki, ondan kurtulamıyordu. Ama şu Çıkrıkçılar Yokuşu'nda ve şu eski hanlarda sadece esnaflık var gibiydi. Neden kendisi de bir dürüst esnaf olmasındı?

Adını “kumaşistan” dedirten şu yokuşun ötesinde bakırcılar çarşısı başlıyor ve parıltıları ile her yanı kaplıyordu. Faruk Hoca'nın buraya da “bakıristan” diyesi geliyordu. Sonra yün yapağılarının harman yeri başlıyordu. İnsanın içini ve ruhunu ısıtan garip bir sıcaklık yayılıyordu, beyaz, mor, alaca yapağılardan.

Sonra, kaderine terk edilmiş, asırların yorgunluğuna dayanamayıp, sahipsiz bırakılmışlığın kahrı ile kendini bırakmış yapılar… Hepisinin hayat hikayeleri vardı. Esnafla daldığı sohbetlerde o kırık dökük hikayeleri dinlerken, geçmiş zaman dehlizlerinde dolaşıyordu. Şurası Pirinçhan, on sekizinci yüzyıldan… Solunda, yokuşun başında, Kale'nin çarprazında, dondurulmuş zamanların gomgunu vurur gibi duran saat kulesi ile göze göze bakışan Çengelhan, on altıncı yüzyıl hatırası... yanı başında Çukurhan, eteklerine daldığı Kale'yi, dişleri dökülmüş bir sevgili hüznüyle seyreder gibi...”

  • Açıklama
    • “...Kapitalizmin acımasızlığı, ezilmişleri bir daha, bir daha ezip geçmesi diye bir takıntısı vardi ki, ondan kurtulamıyordu. Ama şu Çıkrıkçılar Yokuşu'nda ve şu eski hanlarda sadece esnaflık var gibiydi. Neden kendisi de bir dürüst esnaf olmasındı?

      Adını “kumaşistan” dedirten şu yokuşun ötesinde bakırcılar çarşısı başlıyor ve parıltıları ile her yanı kaplıyordu. Faruk Hoca'nın buraya da “bakıristan” diyesi geliyordu. Sonra yün yapağılarının harman yeri başlıyordu. İnsanın içini ve ruhunu ısıtan garip bir sıcaklık yayılıyordu, beyaz, mor, alaca yapağılardan.

      Sonra, kaderine terk edilmiş, asırların yorgunluğuna dayanamayıp, sahipsiz bırakılmışlığın kahrı ile kendini bırakmış yapılar… Hepisinin hayat hikayeleri vardı. Esnafla daldığı sohbetlerde o kırık dökük hikayeleri dinlerken, geçmiş zaman dehlizlerinde dolaşıyordu. Şurası Pirinçhan, on sekizinci yüzyıldan… Solunda, yokuşun başında, Kale'nin çarprazında, dondurulmuş zamanların gomgunu vurur gibi duran saat kulesi ile göze göze bakışan Çengelhan, on altıncı yüzyıl hatırası... yanı başında Çukurhan, eteklerine daldığı Kale'yi, dişleri dökülmüş bir sevgili hüznüyle seyreder gibi...”

  • Yorumlar
    • Yorum yaz
      Bu kitaba henüz kimse yorum yapmamıştır.
Kapat