Ben... Ve Kendim...
Önde Etem Çalışkan arkada biz yeni sürülmüş bir tarlanın içinde bir oraya bir buraya koşturup duruyorduk. Etem Hoca "Burada olmalıydı…. Burada olmalıydı." diye duyduğu acıyı belli ederek tarlanın her tarafını kontrol ediyordu. Tam bu sırada beyaz bulutların maviyle dans ettiği göğün içinde uzun kanatları ile daireler çizen bir baykuş belirdi. Etem Hoca onu görür görmez yere oturdu ve başını göğe dikerek izlemeye başladı. Telaşlı hali kalmamıştı artık. Aradığını bulmuş gibiydi. Çömelmiş sakin sakin gökteki baykuşu izliyordu. Dakikalar geçtikçe baykuşun çizdiği daireler küçüldü, küçüldü neredeyse bir noktayı işaret edecek şekilde dar bir alanda uçmaya başladı.Etem Çalışkan yavaş yavaş çömeldiği yerden ayağa kalktı ve iki elini bir ağacın dalları gibi havaya kaldırarak, kuşun çizdiği dairelere eşlik edercesine dönmeye başladı. Bir taraftan da burası olmalı burası olmalı diye mırıldanmaya devam ediyordu. Baykuş geldi. Etem Hoca'nın omzuna kondu. Bu sırada güneş yavaş yavaş yere inip, ortalığı karanlığa emanet etmişti. Artık Toroslar'ın karartısından başka bir şey kalmamıştıortalıkta... Bir de elleridağa yönelmiş Etem Çalışkan.
Toroslar, yavrusunu besleyen bir kuşun narinliğiyle her an Çukurova'ya bereket sunar. Bereketin sembolü kabul edilen Çukurova, aslında bu verimliliğini Toros Dağları'na borçludur. Toros Dağları'nın dünyanın en çok bitki çeşitliliğine sahip yöresi olduğunu söylediğimizde, içinizden bazıları çıplak kayalıkları göstererek itiraz edebilirler. Ancak bilen bilir ki dağları dolaşırken bastığımız her bir ot, dünyanın başka yerinde yetişmeyen, endemik bir tohumun ürünü olabilir. Endemik tohum demek ise başka yerde olmayan bereket demektir. Bu kadar çok tohumun Toroslar'da hayat bulmasının da bir nedeni olmalı elbet!... Nereden , nasıl gelmiştir buraya, bunca tohum? En yüksek yerinin 3756 metre olduğunu düşünürseniz ulaşılması zor bir yer zannedersiniz Torosları... Dışarıdan bakıldığında ulaşılması imkansız gibi görünen o zirvelerin iç taraflarında öyle kolay yollar vardır ki ufacık bir çocuk bile fazla emek harcamadan varabilir zirveye. Bu yüzden Toroslar'da bir çocuğun ruhu gizlidir diye düşünür herkes.Yeniden tohumların sırrına dönelim isterseniz. Yörükler; içlerinde dolaşılması bu kadar kolay olan Toroslar'ı, geriye bir karış toprak parçası bırakmadan dolaşırlar yüzlerce, binlerce yıldır. Yanlarında da koyunları ve keçileri... Tabidir ki, hayvanlarının tüyleri arasında ovadan getirdikleri tohumları da saçarak gezerler. Bir de kuşlar var... Aynı Etem Çalışkan'ın baykuşu gibi... Veya Ardıç kuşu... Bu dağları öylesine seviyor olmalılar ki; tohumları midelerinde taşıyarak buralara kadar getirirler. Biliyor musunuz ki; 1500 metre rakımdan sonra yetişebilen tek ağaç olan Ardıç, tohumunun ancak Ardıç Kuşu'nu midesinde dinlenmesi sonucu yeşerebilir.
Kısacası Toroslar çeşitli tohumları karnında toplayan gebe bir kadına benzer. Ama bir kadından farkı devamlı doğum halinde olmasıdır diyebiliriz. Doğumu; ürünlerin dışarıya çıkartılması olarak kabul edersek, Toroslar bu işlemi üç büyük ırmakla yapar. Seyhan... Ceyhan... Ve Berdan...Şimdi biraz düşünce jimnastiği yapalım isterseniz; Bol bereketli bir dağ düşünün lütfen... İçi başka yerlerde görülmeyen tohumlar ile dolu olsun... Dağdaki bu tohumları toplayan sular, üç kol halinde bir ovaya insin... Başka hiçbir yere gitmeden, tohumlarını başka hiçbir yere bırakmadan... İşte bu şanslı ova Çukurova'dır. Toroslar ile Seyhan, Ceyhan ve Berdan'ın yarattığı, dünyanın en bereketli ovası Çukurova...
- Açıklama
Önde Etem Çalışkan arkada biz yeni sürülmüş bir tarlanın içinde bir oraya bir buraya koşturup duruyorduk. Etem Hoca "Burada olmalıydı…. Burada olmalıydı." diye duyduğu acıyı belli ederek tarlanın her tarafını kontrol ediyordu. Tam bu sırada beyaz bulutların maviyle dans ettiği göğün içinde uzun kanatları ile daireler çizen bir baykuş belirdi. Etem Hoca onu görür görmez yere oturdu ve başını göğe dikerek izlemeye başladı. Telaşlı hali kalmamıştı artık. Aradığını bulmuş gibiydi. Çömelmiş sakin sakin gökteki baykuşu izliyordu. Dakikalar geçtikçe baykuşun çizdiği daireler küçüldü, küçüldü neredeyse bir noktayı işaret edecek şekilde dar bir alanda uçmaya başladı.Etem Çalışkan yavaş yavaş çömeldiği yerden ayağa kalktı ve iki elini bir ağacın dalları gibi havaya kaldırarak, kuşun çizdiği dairelere eşlik edercesine dönmeye başladı. Bir taraftan da burası olmalı burası olmalı diye mırıldanmaya devam ediyordu. Baykuş geldi. Etem Hoca'nın omzuna kondu. Bu sırada güneş yavaş yavaş yere inip, ortalığı karanlığa emanet etmişti. Artık Toroslar'ın karartısından başka bir şey kalmamıştıortalıkta... Bir de elleridağa yönelmiş Etem Çalışkan.
Toroslar, yavrusunu besleyen bir kuşun narinliğiyle her an Çukurova'ya bereket sunar. Bereketin sembolü kabul edilen Çukurova, aslında bu verimliliğini Toros Dağları'na borçludur. Toros Dağları'nın dünyanın en çok bitki çeşitliliğine sahip yöresi olduğunu söylediğimizde, içinizden bazıları çıplak kayalıkları göstererek itiraz edebilirler. Ancak bilen bilir ki dağları dolaşırken bastığımız her bir ot, dünyanın başka yerinde yetişmeyen, endemik bir tohumun ürünü olabilir. Endemik tohum demek ise başka yerde olmayan bereket demektir. Bu kadar çok tohumun Toroslar'da hayat bulmasının da bir nedeni olmalı elbet!... Nereden , nasıl gelmiştir buraya, bunca tohum? En yüksek yerinin 3756 metre olduğunu düşünürseniz ulaşılması zor bir yer zannedersiniz Torosları... Dışarıdan bakıldığında ulaşılması imkansız gibi görünen o zirvelerin iç taraflarında öyle kolay yollar vardır ki ufacık bir çocuk bile fazla emek harcamadan varabilir zirveye. Bu yüzden Toroslar'da bir çocuğun ruhu gizlidir diye düşünür herkes.Yeniden tohumların sırrına dönelim isterseniz. Yörükler; içlerinde dolaşılması bu kadar kolay olan Toroslar'ı, geriye bir karış toprak parçası bırakmadan dolaşırlar yüzlerce, binlerce yıldır. Yanlarında da koyunları ve keçileri... Tabidir ki, hayvanlarının tüyleri arasında ovadan getirdikleri tohumları da saçarak gezerler. Bir de kuşlar var... Aynı Etem Çalışkan'ın baykuşu gibi... Veya Ardıç kuşu... Bu dağları öylesine seviyor olmalılar ki; tohumları midelerinde taşıyarak buralara kadar getirirler. Biliyor musunuz ki; 1500 metre rakımdan sonra yetişebilen tek ağaç olan Ardıç, tohumunun ancak Ardıç Kuşu'nu midesinde dinlenmesi sonucu yeşerebilir.
Kısacası Toroslar çeşitli tohumları karnında toplayan gebe bir kadına benzer. Ama bir kadından farkı devamlı doğum halinde olmasıdır diyebiliriz. Doğumu; ürünlerin dışarıya çıkartılması olarak kabul edersek, Toroslar bu işlemi üç büyük ırmakla yapar. Seyhan... Ceyhan... Ve Berdan...Şimdi biraz düşünce jimnastiği yapalım isterseniz; Bol bereketli bir dağ düşünün lütfen... İçi başka yerlerde görülmeyen tohumlar ile dolu olsun... Dağdaki bu tohumları toplayan sular, üç kol halinde bir ovaya insin... Başka hiçbir yere gitmeden, tohumlarını başka hiçbir yere bırakmadan... İşte bu şanslı ova Çukurova'dır. Toroslar ile Seyhan, Ceyhan ve Berdan'ın yarattığı, dünyanın en bereketli ovası Çukurova...
- Yorumlar
- Yorum yazBu kitaba henüz kimse yorum yapmamıştır.