Bilim ve Ütopya Dergisi Sayı: 327 Eylül 2021
Agnostisizm yani bilinemezcilik akımının Hume'dan Kant'a ve Huxley'e kadar uzanan bir tarihi var. Dinsel ve tanrısal dogmaları, insanın bildiği oranda sorgulaması açısından ilerici bir role sahip. Bu anlamda materyalizmle ve ateizmle akraba. Hatta bilimsel sosyalizmin kurucularından Engels, “bilinemezci doğa kavramı baştan sona materyalisttir” diyor. Her şey tarihsel olduğu gibi felsefi akımların doğuşu ve rolleri de tarihsel. Agnostisizmin bir yanı bu yani dinsel önyargılarla hesaplaşması ve gitgide bilimi de yanına alması... İnsanın taassuptan kurtuluşunda ileri bir adımı temsil eden karakter bu. Ancak agnostisizmin diğer yanı bilgiyi dar bir deneycilikle, yüzeydeki görüngülerle sınırlandırması, dogmalarla cepheden mücadeleden kaçınması ve utangaçça davranması… Dogmatik olana karşı olan ateist agnostisizm maddeye yönelik yaklaşımını ise bilinemezciliğin puslu dünyasına gönderiyor. Sözünü ettiğimiz ikili karakter bugün de agnostisizmin çelişkili durumunu yansıtıyor.
Tarihsel olarak da bu akımın içinde ikili bir yan var. Birincisi Comte ve pozitivizmin temsil ettiği, devrimciliğini yitiren ve tutuculaşan, düzeni kutsayan burjuvazinin agnostisizmi bir de daha çok Hume ve Kant'ın temsil ettiği, aydınlanmacı ancak çekingen bir agnostisizm. İkincisini benimseyenler bugün bilimin saflarında olduğu için bilimi ve aydınlanmayı savundukları oranda dinci bağnazlıkla karşı karşıya geliyorlar. Ne kadar tutarlı oldukları tartışılır ancak bu karşı karşıya gelişte neoliberalizmin felsefesi olan postmodernizme karşı tavır alış konusunda pek tutarlılık yok hatta ister istemez postmodernizmin bilimi ve bilgiyi imkansızlaştıran, modernitenin kazanımlarına karşı savaşan yanlarına verilmiş örtük tavizler var. Bu da agnostisizmin tarihsellikten ve bilimsel öngörüden uzak niteliğinden kaynaklanıyor. Bilim ve aydınlanma dünyasının içinde ve genç arkadaşlarımız arasında aydınlanmacı agnostisizmi benimseyenlerin oranı bir hayli yüksek. Onlarla aydınlanma ve bilimi savunma noktasında aynı cephedeyiz. Bu sayımızdaki yazılarda agnostisizmin ne olduğunu ortaya koymanın yanında bu felsefi akıma yönelik sert ve köşeli eleştiriler de yapıyoruz. Eleştiriler dostçadır ve kendini agnostik olarak tarif eden okurlarımıza ve arkadaşlarımıza umarız katkısı olur. Onların da fikirlerini, değerlendirmelerini ve yazılarını bize ulaştırmalarını dileriz ve önümüzdeki sayımızda yer vermekten mutluluk duyarız.
Bilim ve Ütopya olarak Ateizm ve Materyalizm, Deizm ve son olarak elinizde tuttuğunuz Agnostisizm sayımızla aydınlanma akımı içindeki felsefeleri boylu boyunca işlemiş olduk. Dergimizin felsefede takip ettiği çizgi iki noktada özetlenebilir: Postmodernizme karşı modernitenin ve hümanizmin kazanımlarını savunmak ve daha ileri taşımak, dinci gericiliğe karşı aydınlanmayı, cumhuriyet devrimini savunmak ve onu sınıfsız toplum ütopyası ve özlemleriyle daha fazla bütünleştirmek. Bu noktada ciddi bir birikimi okurlarımıza sunduğumuzu, Bilim ve Ütopya çatısı altında felsefede bir aydınlanma cephesi inşa ettiğimizi düşünüyoruz. Elbette her noktada birbirimizin fikirlerine katılmak zorunda değiliz ve özgürce tartışmak dergimizin en önemli ilkelerinden biri. Fakat temel noktalarda ortak bir duruş sergilemek çok önemli bir kazanım.
Bu sayımızda Prof. Dr. Semih Koray agnostisizmin tarih içindeki yerini eleştirel bir değerlendirmeyle ve karşılaştırmalı olarak sunuyor. Koray, agnostisizmin idealizmin bir ara mevzisi olduğunu savunuyor.
Prof. Dr. Hasan Aydın, epistemolojik olarak agnostisizmi ele aldığı yazısında pratik yaşamda ve eylemde agnostisizmin geçerli olup olmadığını sorguluyor.
Prof. Dr. Doğan Göçmen David Hume'un tanrı tartışmasını incelediği yazısında bu önemli filozofun Tanrı ve din kavramına tarihsel yaklaştığını ve zaman zaman doğada nedensellik üzerine sergilediği eleştirel tutumun mistik kötü kullanımlara açık olduğunu belirtiyor.
Prof. Dr. Halil Turan Hume'un bilinemezciliğin temel yapıtı olarak nitelendirdiği Doğal Din Üzerine Diyaloglar adlı eserini geniş bir şekilde masaya yatırıyor ve aydınlatıcı bir değerlendirmeyle bizi düşünmeye davet ediyor.
Arş. Gör. Batuhan Akgündüz bilimsel agnostisizmin kurucusu Huxley'in düşüncelerine ve bilim ile din arasındaki ilişkiye nasıl yaklaştığına yer veriyor.
Friedrich Engels agnostisizmin materyalist açıdan eleştirisini ve değerlendirmesini yapıyor.
Sovyet Felsefe Tarihi kitabından aldığımız metinde Hume'un agnostisizmi eleştiriliyor.
Kapak yazılarımıza ve dergimize katkı yapan tüm hocalarımıza teşekkür ederiz.
İyi okumalar…
- Açıklama
Agnostisizm yani bilinemezcilik akımının Hume'dan Kant'a ve Huxley'e kadar uzanan bir tarihi var. Dinsel ve tanrısal dogmaları, insanın bildiği oranda sorgulaması açısından ilerici bir role sahip. Bu anlamda materyalizmle ve ateizmle akraba. Hatta bilimsel sosyalizmin kurucularından Engels, “bilinemezci doğa kavramı baştan sona materyalisttir” diyor. Her şey tarihsel olduğu gibi felsefi akımların doğuşu ve rolleri de tarihsel. Agnostisizmin bir yanı bu yani dinsel önyargılarla hesaplaşması ve gitgide bilimi de yanına alması... İnsanın taassuptan kurtuluşunda ileri bir adımı temsil eden karakter bu. Ancak agnostisizmin diğer yanı bilgiyi dar bir deneycilikle, yüzeydeki görüngülerle sınırlandırması, dogmalarla cepheden mücadeleden kaçınması ve utangaçça davranması… Dogmatik olana karşı olan ateist agnostisizm maddeye yönelik yaklaşımını ise bilinemezciliğin puslu dünyasına gönderiyor. Sözünü ettiğimiz ikili karakter bugün de agnostisizmin çelişkili durumunu yansıtıyor.
Tarihsel olarak da bu akımın içinde ikili bir yan var. Birincisi Comte ve pozitivizmin temsil ettiği, devrimciliğini yitiren ve tutuculaşan, düzeni kutsayan burjuvazinin agnostisizmi bir de daha çok Hume ve Kant'ın temsil ettiği, aydınlanmacı ancak çekingen bir agnostisizm. İkincisini benimseyenler bugün bilimin saflarında olduğu için bilimi ve aydınlanmayı savundukları oranda dinci bağnazlıkla karşı karşıya geliyorlar. Ne kadar tutarlı oldukları tartışılır ancak bu karşı karşıya gelişte neoliberalizmin felsefesi olan postmodernizme karşı tavır alış konusunda pek tutarlılık yok hatta ister istemez postmodernizmin bilimi ve bilgiyi imkansızlaştıran, modernitenin kazanımlarına karşı savaşan yanlarına verilmiş örtük tavizler var. Bu da agnostisizmin tarihsellikten ve bilimsel öngörüden uzak niteliğinden kaynaklanıyor. Bilim ve aydınlanma dünyasının içinde ve genç arkadaşlarımız arasında aydınlanmacı agnostisizmi benimseyenlerin oranı bir hayli yüksek. Onlarla aydınlanma ve bilimi savunma noktasında aynı cephedeyiz. Bu sayımızdaki yazılarda agnostisizmin ne olduğunu ortaya koymanın yanında bu felsefi akıma yönelik sert ve köşeli eleştiriler de yapıyoruz. Eleştiriler dostçadır ve kendini agnostik olarak tarif eden okurlarımıza ve arkadaşlarımıza umarız katkısı olur. Onların da fikirlerini, değerlendirmelerini ve yazılarını bize ulaştırmalarını dileriz ve önümüzdeki sayımızda yer vermekten mutluluk duyarız.
Bilim ve Ütopya olarak Ateizm ve Materyalizm, Deizm ve son olarak elinizde tuttuğunuz Agnostisizm sayımızla aydınlanma akımı içindeki felsefeleri boylu boyunca işlemiş olduk. Dergimizin felsefede takip ettiği çizgi iki noktada özetlenebilir: Postmodernizme karşı modernitenin ve hümanizmin kazanımlarını savunmak ve daha ileri taşımak, dinci gericiliğe karşı aydınlanmayı, cumhuriyet devrimini savunmak ve onu sınıfsız toplum ütopyası ve özlemleriyle daha fazla bütünleştirmek. Bu noktada ciddi bir birikimi okurlarımıza sunduğumuzu, Bilim ve Ütopya çatısı altında felsefede bir aydınlanma cephesi inşa ettiğimizi düşünüyoruz. Elbette her noktada birbirimizin fikirlerine katılmak zorunda değiliz ve özgürce tartışmak dergimizin en önemli ilkelerinden biri. Fakat temel noktalarda ortak bir duruş sergilemek çok önemli bir kazanım.
Bu sayımızda Prof. Dr. Semih Koray agnostisizmin tarih içindeki yerini eleştirel bir değerlendirmeyle ve karşılaştırmalı olarak sunuyor. Koray, agnostisizmin idealizmin bir ara mevzisi olduğunu savunuyor.
Prof. Dr. Hasan Aydın, epistemolojik olarak agnostisizmi ele aldığı yazısında pratik yaşamda ve eylemde agnostisizmin geçerli olup olmadığını sorguluyor.
Prof. Dr. Doğan Göçmen David Hume'un tanrı tartışmasını incelediği yazısında bu önemli filozofun Tanrı ve din kavramına tarihsel yaklaştığını ve zaman zaman doğada nedensellik üzerine sergilediği eleştirel tutumun mistik kötü kullanımlara açık olduğunu belirtiyor.
Prof. Dr. Halil Turan Hume'un bilinemezciliğin temel yapıtı olarak nitelendirdiği Doğal Din Üzerine Diyaloglar adlı eserini geniş bir şekilde masaya yatırıyor ve aydınlatıcı bir değerlendirmeyle bizi düşünmeye davet ediyor.
Arş. Gör. Batuhan Akgündüz bilimsel agnostisizmin kurucusu Huxley'in düşüncelerine ve bilim ile din arasındaki ilişkiye nasıl yaklaştığına yer veriyor.
Friedrich Engels agnostisizmin materyalist açıdan eleştirisini ve değerlendirmesini yapıyor.
Sovyet Felsefe Tarihi kitabından aldığımız metinde Hume'un agnostisizmi eleştiriliyor.
Kapak yazılarımıza ve dergimize katkı yapan tüm hocalarımıza teşekkür ederiz.
İyi okumalar…
- Yorumlar
- Yorum yazBu kitaba henüz kimse yorum yapmamıştır.