Ege'ye benzeyen insanların kitabı...
Edip Cansever'in şiirindeki gibi, "İnsan yaşadığı toprağa benzer, havasına suyuna benzer..." Ege'nin iki kıyısı için her zaman 'sakin ve lezzetli' sözcüğünü seçmeye özen gösteren bir gazeteci olarak bu kıyıların insanlarının yaşama sevinçlerini öne çıkarmak isterim...
Ege kıyılarında bir lokantaya oturan insan renksiz, ruhsuz, derinliksiz, herkesin bir örnek olmak adına büyük paralar döktüğü bir dünyanın üyesi olmak yerine, Ege'nin güzel tatlarının, temiz sularının hakkını vermeye çalışır. Çalışırız.
Doğru şekilde pişirilmiş baklagiller, doğal gübre ve az suyla yetişen lezzetli sebze-meyveler, buğday ve arpa unuyla yapılmış şahane ekmekler-peksimetler, taze koyun ve keçi peynirleri, tadına başka hiçbir denizde bakamayacağınız balık ve deniz ürünleri...
Ege coğrafyası oldukça sert özellikler de gösterir: çorak tepeler, taşlı ve çoğu zaman volkanik toprak, kıraç zeytinlikler ve kızgın güneşin altındaki kayalık kumsallar… Ancak bu sert manzara içinde pek çok botanik ve gastronomik sürprizler saklıdır.
Hem bizim kıyıların hem de karşı adaların yeme-içme kültürü antik çağa kadar uzanıyor. Antik çağda Batı Anadolu'da ve onun uzantısındaki Ege adalarında yemekli şölenlerin yeri ve önemi büyüktü. Şimdi olduğu gibi o zaman da yurttaşlarımız dostlarıyla birlikte yemek yemeyi sever; kalabalık şölen sofralarını müzik ve dans takip ederdi.
Egeli çok eskiden beri 'Yerim, içerim, tartışırım, şarkı söylerim, dans ederim; öyleyse varım...' der... İşte bu kitabın yazarları, değerli dostlarım Maria Ekmekçioğlu ile Gökçen Adar, Ege ruhunu yansıtıyorlar önce...
Ege Denizi'nin iki kıyısı boyunca yolculuk yapan insanlar, bölgenin taze kokuları, benzersiz aromalarıyla sarıp sarmalanır. Her iki kültürün ortak lezzetleriyle döner başları...
Maria ile Gökçen Bey, bizi böyle sarıp sarmalıyorlar hatta başımızı döndürüyorlar.
Sağ olsunlar, var olsunlar...
Nedim Atilla
Gazeteci, Mutfak Araştırmacısı, Yazar
- Açıklama
Ege'ye benzeyen insanların kitabı...
Edip Cansever'in şiirindeki gibi, "İnsan yaşadığı toprağa benzer, havasına suyuna benzer..." Ege'nin iki kıyısı için her zaman 'sakin ve lezzetli' sözcüğünü seçmeye özen gösteren bir gazeteci olarak bu kıyıların insanlarının yaşama sevinçlerini öne çıkarmak isterim...
Ege kıyılarında bir lokantaya oturan insan renksiz, ruhsuz, derinliksiz, herkesin bir örnek olmak adına büyük paralar döktüğü bir dünyanın üyesi olmak yerine, Ege'nin güzel tatlarının, temiz sularının hakkını vermeye çalışır. Çalışırız.
Doğru şekilde pişirilmiş baklagiller, doğal gübre ve az suyla yetişen lezzetli sebze-meyveler, buğday ve arpa unuyla yapılmış şahane ekmekler-peksimetler, taze koyun ve keçi peynirleri, tadına başka hiçbir denizde bakamayacağınız balık ve deniz ürünleri...
Ege coğrafyası oldukça sert özellikler de gösterir: çorak tepeler, taşlı ve çoğu zaman volkanik toprak, kıraç zeytinlikler ve kızgın güneşin altındaki kayalık kumsallar… Ancak bu sert manzara içinde pek çok botanik ve gastronomik sürprizler saklıdır.
Hem bizim kıyıların hem de karşı adaların yeme-içme kültürü antik çağa kadar uzanıyor. Antik çağda Batı Anadolu'da ve onun uzantısındaki Ege adalarında yemekli şölenlerin yeri ve önemi büyüktü. Şimdi olduğu gibi o zaman da yurttaşlarımız dostlarıyla birlikte yemek yemeyi sever; kalabalık şölen sofralarını müzik ve dans takip ederdi.
Egeli çok eskiden beri 'Yerim, içerim, tartışırım, şarkı söylerim, dans ederim; öyleyse varım...' der... İşte bu kitabın yazarları, değerli dostlarım Maria Ekmekçioğlu ile Gökçen Adar, Ege ruhunu yansıtıyorlar önce...
Ege Denizi'nin iki kıyısı boyunca yolculuk yapan insanlar, bölgenin taze kokuları, benzersiz aromalarıyla sarıp sarmalanır. Her iki kültürün ortak lezzetleriyle döner başları...
Maria ile Gökçen Bey, bizi böyle sarıp sarmalıyorlar hatta başımızı döndürüyorlar.
Sağ olsunlar, var olsunlar...
Nedim Atilla
Gazeteci, Mutfak Araştırmacısı, Yazar
- Yorumlar
- Yorum yazBu kitaba henüz kimse yorum yapmamıştır.