Bozkırın Atları Yaman Ölür
Zeki Bulduk “atları” alıp bir yolculuğa çıkıyor ve çıkarıyor. Taşrada doğanlar, taşrada kalanlar, oradan ayrılıp kendine yeni bir hayat kuranlar, oradan ayrılamayanlar, oradan çıkıp üniversite okuyan gençler ve katıldıkları eylemler, yaşadıkları aşklar, analarının kuzusu çocuklar, çocukluğun hüzünlü fakat güzel hatıraları arasında bizleri dolaştırıyor. Bozkırın öykülerini bozkırın sesleriyle, Neşet Ertaş'ın ve Mahzuni'nin türküleriyle birlikte anlatan Bulduk; bu toprakların hüzünle ve acıyla yoğrulmuş hikâyelerini çocukluğun masumiyeti ve duygusallığı ile yan yana anlatıyor. Çocukluğa ve bozkıra dair bir özlem, bu özlemin sonucunda bir hatırlama atalarla bozkırın ruhunu hatırlatma çabası Bulduk'un kaleminde şekilleniyor.
“Bendeki yorgunluğu annen anlar mı? Bilmiyorum, ama o uçsuz bucaksız atlar anlar sanırım. Üzerinden unutulmayan, acıtan bir tarihin geçtiği, yabanımsı, dizginlenemeyen atlara anlatmak istiyorum bu yorgunluğu. Öyle, ansızın kaybolmuştu atlar. Birileri, “Öldüler” diyordu. Sen, “Gittiler” diyordun. Zaten hiçbir zaman acımasız değildin. Bir umut mutlaka olurdu senin sözünde. O atlar, bir gün geri döneceklerdi. Tıpkı senin gibi gitmişlerdi. Fakat sen dönmeyecektin! Ya atlar da dönmezlerse? Yelelerinde muradımın asılı gittiği atları, yalnız düş bahçelerimde mi görecektim?”
- Açıklama
Zeki Bulduk “atları” alıp bir yolculuğa çıkıyor ve çıkarıyor. Taşrada doğanlar, taşrada kalanlar, oradan ayrılıp kendine yeni bir hayat kuranlar, oradan ayrılamayanlar, oradan çıkıp üniversite okuyan gençler ve katıldıkları eylemler, yaşadıkları aşklar, analarının kuzusu çocuklar, çocukluğun hüzünlü fakat güzel hatıraları arasında bizleri dolaştırıyor. Bozkırın öykülerini bozkırın sesleriyle, Neşet Ertaş'ın ve Mahzuni'nin türküleriyle birlikte anlatan Bulduk; bu toprakların hüzünle ve acıyla yoğrulmuş hikâyelerini çocukluğun masumiyeti ve duygusallığı ile yan yana anlatıyor. Çocukluğa ve bozkıra dair bir özlem, bu özlemin sonucunda bir hatırlama atalarla bozkırın ruhunu hatırlatma çabası Bulduk'un kaleminde şekilleniyor.
“Bendeki yorgunluğu annen anlar mı? Bilmiyorum, ama o uçsuz bucaksız atlar anlar sanırım. Üzerinden unutulmayan, acıtan bir tarihin geçtiği, yabanımsı, dizginlenemeyen atlara anlatmak istiyorum bu yorgunluğu. Öyle, ansızın kaybolmuştu atlar. Birileri, “Öldüler” diyordu. Sen, “Gittiler” diyordun. Zaten hiçbir zaman acımasız değildin. Bir umut mutlaka olurdu senin sözünde. O atlar, bir gün geri döneceklerdi. Tıpkı senin gibi gitmişlerdi. Fakat sen dönmeyecektin! Ya atlar da dönmezlerse? Yelelerinde muradımın asılı gittiği atları, yalnız düş bahçelerimde mi görecektim?”
- Yorumlar
- Yorum yazBu kitaba henüz kimse yorum yapmamıştır.