“Sizce, gelecek hafta büyümüş olur muyum?”
Bir kitaptan bazen sadece bir cümle kalır okura. Zamanla öykü iyice silikleşebilir hatta unutulur ama o cümle unutulmaz… Uzun yıllar önce okuduğum Jose Mauro De Vasconcelos'un “Şeker Portakalı” kitabının çocuk kahramanı Zeze'nin bu sihirli cümlesi hafızamın çekmecesinde saklıydı. Zehra Aylin'in yeni öykü kitabına adını veren “Bu gece Büyümesem” öyküsünü okurken “çocuk gelin” Elif'in annesine söylediği, “Bu gece büyümesem anne! Ne olur büyümesem?” cümlesini okuyunca Zeze'nin yıllardır belleğimde mihman olan o kıymetli cümlesini yeniden hatırladım…
Öyküler de hayat gibi bizi bazen büyütür bazen de küçültür. Bu öyküleri okurken, bazen Zeze gibi “büyümek” bazen de Elif gibi “büyümemek” istedim bazen de “kalakaldım…”
Süsüne kaçılmadan “neyse öyle”, “olduğu gibi” yazılmış “ruhu ve bedeni yaralanmış” kadınların, katmanlı “kadınlık hallerinden” oluşan somut öyküler bunlar. Bir tür dert/yara beyanı... Bir tür, duyduklarımı, yaşadıklarımı, yaralarını bana emanet edenleri “yazmasam çıldıracaktım” hali.
Yaşam tarzı gereği zaman-zaman yazarın “dil sürçüp” siyaseten “cevaplara” özendiği ama farkına varıp bazen “dilini tuttuğu” bazen “dilini tutamadığı” çıplak, örtüsüz öyküler. Daha öykücülüğün başında olan bir yazar için bu bir “sorun” değil “durum.” “Siyasi söylem” ile “edebi söylem” arasındaki bu gelgit durumunun aşılarak giderek dönüşmesi ise bu hevesin sürekliliğini talep ediyor…
Heves edenin ve dilini taşın altına koyanın işi-düşü rast gidermiş…
- Açıklama
“Sizce, gelecek hafta büyümüş olur muyum?”
Bir kitaptan bazen sadece bir cümle kalır okura. Zamanla öykü iyice silikleşebilir hatta unutulur ama o cümle unutulmaz… Uzun yıllar önce okuduğum Jose Mauro De Vasconcelos'un “Şeker Portakalı” kitabının çocuk kahramanı Zeze'nin bu sihirli cümlesi hafızamın çekmecesinde saklıydı. Zehra Aylin'in yeni öykü kitabına adını veren “Bu gece Büyümesem” öyküsünü okurken “çocuk gelin” Elif'in annesine söylediği, “Bu gece büyümesem anne! Ne olur büyümesem?” cümlesini okuyunca Zeze'nin yıllardır belleğimde mihman olan o kıymetli cümlesini yeniden hatırladım…
Öyküler de hayat gibi bizi bazen büyütür bazen de küçültür. Bu öyküleri okurken, bazen Zeze gibi “büyümek” bazen de Elif gibi “büyümemek” istedim bazen de “kalakaldım…”
Süsüne kaçılmadan “neyse öyle”, “olduğu gibi” yazılmış “ruhu ve bedeni yaralanmış” kadınların, katmanlı “kadınlık hallerinden” oluşan somut öyküler bunlar. Bir tür dert/yara beyanı... Bir tür, duyduklarımı, yaşadıklarımı, yaralarını bana emanet edenleri “yazmasam çıldıracaktım” hali.
Yaşam tarzı gereği zaman-zaman yazarın “dil sürçüp” siyaseten “cevaplara” özendiği ama farkına varıp bazen “dilini tuttuğu” bazen “dilini tutamadığı” çıplak, örtüsüz öyküler. Daha öykücülüğün başında olan bir yazar için bu bir “sorun” değil “durum.” “Siyasi söylem” ile “edebi söylem” arasındaki bu gelgit durumunun aşılarak giderek dönüşmesi ise bu hevesin sürekliliğini talep ediyor…
Heves edenin ve dilini taşın altına koyanın işi-düşü rast gidermiş…
- Yorumlar
- Yorum yazBu kitaba henüz kimse yorum yapmamıştır.