%35
Büyük Göç Cemal Türkden
Teknik Bilgiler
Stok Kodu
9786257609074
Boyut
13.50x21.00
Sayfa Sayısı
484
Basım Yeri
Ankara
Baskı
1
Basım Tarihi
2021-05
Kapak Türü
Ciltsiz
Kağıt Türü
2. Hamur
Dili
Türkçe

Büyük GöçDağlık Karabağ'dan Yeşil Iğdır'a

Yayınevi : Platanus Publishing
98,00TL
63,70TL
%35
Satışta değil
9786257609074
874776
Büyük Göç
Büyük Göç Dağlık Karabağ'dan Yeşil Iğdır'a
63.70

Bu romanı, özellikle babaannem Güllüzar'ın bizzat isteği ve vasiyeti üzerine, onun anısını yaşatmak için yazdım.

Ömrü boyunca geçmişin unutulmaması için tüm olayları ve duyumları hafızasında toplayarak saklayan babannem; ağarmış perçemlerinin yüzünü aydınlattığı, meleklere eş değerdeki huzur dolu ruhuyla; adeta eski Yunan tanrılarının o görkemli heybetiyle ulaşılmaz bir yücelikte asılı duran, her zaman başı karlı ve dumanlı Ağrı'ya doğru beni de yanına alarak oturup, gün doğumundan gün batımına kadar yaşadıkları göç dramını, gözlerindeki inci tanelerini dökerek en ince ayrıntısına kadar tek tek anlatır dururdu. Bu anlatımları hafızama o kadar iyi işlenmiş ki, her ayrıntı, noktasına virgülüne kadar sanki o anlatıyormuş gibi tazeliğini koruyor bende. Bunun üzerine vasiyetini de yerine getirmiş olmak adına yazmaya karar verdim.

Babaannemin yüzündeki her bir buruşmuş çizgi, hayatın zorluklarından kaynaklı, çekilen acıların semeresi olup, o dik duruşunun da sembolü idi. Öyle ki; çelikten bir irade, acıların olgunlaştırdığı dingin bir ruh hali, dipdiri bir hafıza ve adeta ayaklı bir tarih sembolüydü O...

Yüzümüzü döndüğümüz o ışıltılı Ağrı'nın aydınlığında babaannem, başından geçen olayları, oya işler gibi inci tanelerini bir tek ipek iplikciğini bile incitmeden dizer gibi dile getirirdi. Kelimeler ağzından ağır ağır dökülür, eğip bükmeden o güzelim şivesiyle, bilfiil yaşadığı zamanının dramatik tarihini ince ince anlatırdı.

Anlattıkça dertlenir, dertlendikçe yaşamının gizemli derin dehlizlerine dalardı. O anları yeniden yeniden yaşıyormuşçasına, geçmişin olaylarını günyüzüne çıkartırken bir arkeloğun titizliği ve özeniyle davranırdı. Tek tek geçtikleri yerlerin isimlerini vererek, olayların akışını ve yaşananların ahengini bozmadan yazıl(a)mayan tarihin sözcülüğünü üstlenirdi sanki.

Her bir olayı filmlere konu olacak denli zenginlikte o ‘Doğu insanı'nın bugüne kadar gün yüzüne çıkmamış, adeta küf kokan odalarda eskimiş eşyalarının güneşle buluşma vaktinin geldiği varsayımıyla, tam da bu bağlamda on yıllarca süren bir göç dramının nelere mal olduğunu anlatma çabasıdır, bu roman...

Sonuç olarak zafer ile yenilginin çarpıştığı er meydanlarında yaşananların unutulmaması ve geleceğe taşınması için ‘yitik zamanların' o cehennemini ve cennetini yazmaya çalıştım.

  • Açıklama
    • Bu romanı, özellikle babaannem Güllüzar'ın bizzat isteği ve vasiyeti üzerine, onun anısını yaşatmak için yazdım.

      Ömrü boyunca geçmişin unutulmaması için tüm olayları ve duyumları hafızasında toplayarak saklayan babannem; ağarmış perçemlerinin yüzünü aydınlattığı, meleklere eş değerdeki huzur dolu ruhuyla; adeta eski Yunan tanrılarının o görkemli heybetiyle ulaşılmaz bir yücelikte asılı duran, her zaman başı karlı ve dumanlı Ağrı'ya doğru beni de yanına alarak oturup, gün doğumundan gün batımına kadar yaşadıkları göç dramını, gözlerindeki inci tanelerini dökerek en ince ayrıntısına kadar tek tek anlatır dururdu. Bu anlatımları hafızama o kadar iyi işlenmiş ki, her ayrıntı, noktasına virgülüne kadar sanki o anlatıyormuş gibi tazeliğini koruyor bende. Bunun üzerine vasiyetini de yerine getirmiş olmak adına yazmaya karar verdim.

      Babaannemin yüzündeki her bir buruşmuş çizgi, hayatın zorluklarından kaynaklı, çekilen acıların semeresi olup, o dik duruşunun da sembolü idi. Öyle ki; çelikten bir irade, acıların olgunlaştırdığı dingin bir ruh hali, dipdiri bir hafıza ve adeta ayaklı bir tarih sembolüydü O...

      Yüzümüzü döndüğümüz o ışıltılı Ağrı'nın aydınlığında babaannem, başından geçen olayları, oya işler gibi inci tanelerini bir tek ipek iplikciğini bile incitmeden dizer gibi dile getirirdi. Kelimeler ağzından ağır ağır dökülür, eğip bükmeden o güzelim şivesiyle, bilfiil yaşadığı zamanının dramatik tarihini ince ince anlatırdı.

      Anlattıkça dertlenir, dertlendikçe yaşamının gizemli derin dehlizlerine dalardı. O anları yeniden yeniden yaşıyormuşçasına, geçmişin olaylarını günyüzüne çıkartırken bir arkeloğun titizliği ve özeniyle davranırdı. Tek tek geçtikleri yerlerin isimlerini vererek, olayların akışını ve yaşananların ahengini bozmadan yazıl(a)mayan tarihin sözcülüğünü üstlenirdi sanki.

      Her bir olayı filmlere konu olacak denli zenginlikte o ‘Doğu insanı'nın bugüne kadar gün yüzüne çıkmamış, adeta küf kokan odalarda eskimiş eşyalarının güneşle buluşma vaktinin geldiği varsayımıyla, tam da bu bağlamda on yıllarca süren bir göç dramının nelere mal olduğunu anlatma çabasıdır, bu roman...

      Sonuç olarak zafer ile yenilginin çarpıştığı er meydanlarında yaşananların unutulmaması ve geleceğe taşınması için ‘yitik zamanların' o cehennemini ve cennetini yazmaya çalıştım.

  • Yorumlar
    • Yorum yaz
      Bu kitaba henüz kimse yorum yapmamıştır.
Kapat