Cumhuriyet İdeolojisi ve Fuat Köprülü
Fuat Köprülü, Osmanlı'dan Cumhuriyete geçiş sürecinde Türkiye'de modern tarihçiliğin kurulmasına önderlik eden isim oldu. Tek Parti koşullarında hayatta ve ayakta kalmanın politik icaplarını yerine getirmekle birlikte, aslında radikal bir Kemalist değildi. İmparatorluğun son döneminin ılımlı, reformcu, Osmanlı odaklı, hemen tamamen kendi kendini yetiştirmiş bir İstanbul münevveriydi. Geçmişe bakışında kopuşlar değil, devamlılıklar öne çıkıyordu. Atatürk ve çevresi, yeni ulus-devlet için İslâmiyet'in de, Osmanlı'nın da etrafından dolaşacak bir kültürel kimlik ve aidiyet inşası peşindeydi. Bunun için Türk Tarih Tezi ve Güneş-Dil Teorisi gibi tamamen yapay, bilim dışı, uydurma kurgulara sarıldılar. Buna karşılık Köprülü, ilk Türk-İslâm devletleri, Selçuklular, Anadolu Beylikleri ve Osmanlılar arasındaki köprüleri vurguladı. Osmanlı Devletinin kuruluşunun bu eklemlenmelere dayalı bir izahını yaptı. 20. yüzyılın ilk çeyreğinde Anadolu'da yeni bir Türk devletinin varolma hakkını, 13. yüzyıl sonu ve 14. yüzyıl başlarında Osmanlı'nın bu topraklarda zuhur etmiş ve özgün bir medeniyet olarak kök salmışlığına bağladı. Böylece Cumhuriyet'e, ihtiyaç duyduğu ama Osmanlı karşıtı bir nihilizmden ötürü nerede bulacağını bilemediği asıl tarihî meşruiyet açıklamasını sundu.
Elinizdeki kitabın 35 yıl önce ilk yayımlandığında, modern Türk tarihçiliğinin serüvenine pozitivist yaklaşımların aşılmasına ve tarihçiliğin “belirleyici dışsalı” konusunda daha eleştirel historiyografik duyarlılıkların oluşmasına önemli bir katkısı oldu. Uzun bir aranın ardından okuyucuyla yeniden buluşan bu kitabın ön sözünde Halil Berktay, aradan geçen zamana bakıyor, bir muhasebe yapıyor ve geçmişle konuşuyor. Sınır taşının arkasında ve ötesinde uzanan tarihçiliği irdeliyor.
- Açıklama
Fuat Köprülü, Osmanlı'dan Cumhuriyete geçiş sürecinde Türkiye'de modern tarihçiliğin kurulmasına önderlik eden isim oldu. Tek Parti koşullarında hayatta ve ayakta kalmanın politik icaplarını yerine getirmekle birlikte, aslında radikal bir Kemalist değildi. İmparatorluğun son döneminin ılımlı, reformcu, Osmanlı odaklı, hemen tamamen kendi kendini yetiştirmiş bir İstanbul münevveriydi. Geçmişe bakışında kopuşlar değil, devamlılıklar öne çıkıyordu. Atatürk ve çevresi, yeni ulus-devlet için İslâmiyet'in de, Osmanlı'nın da etrafından dolaşacak bir kültürel kimlik ve aidiyet inşası peşindeydi. Bunun için Türk Tarih Tezi ve Güneş-Dil Teorisi gibi tamamen yapay, bilim dışı, uydurma kurgulara sarıldılar. Buna karşılık Köprülü, ilk Türk-İslâm devletleri, Selçuklular, Anadolu Beylikleri ve Osmanlılar arasındaki köprüleri vurguladı. Osmanlı Devletinin kuruluşunun bu eklemlenmelere dayalı bir izahını yaptı. 20. yüzyılın ilk çeyreğinde Anadolu'da yeni bir Türk devletinin varolma hakkını, 13. yüzyıl sonu ve 14. yüzyıl başlarında Osmanlı'nın bu topraklarda zuhur etmiş ve özgün bir medeniyet olarak kök salmışlığına bağladı. Böylece Cumhuriyet'e, ihtiyaç duyduğu ama Osmanlı karşıtı bir nihilizmden ötürü nerede bulacağını bilemediği asıl tarihî meşruiyet açıklamasını sundu.
Elinizdeki kitabın 35 yıl önce ilk yayımlandığında, modern Türk tarihçiliğinin serüvenine pozitivist yaklaşımların aşılmasına ve tarihçiliğin “belirleyici dışsalı” konusunda daha eleştirel historiyografik duyarlılıkların oluşmasına önemli bir katkısı oldu. Uzun bir aranın ardından okuyucuyla yeniden buluşan bu kitabın ön sözünde Halil Berktay, aradan geçen zamana bakıyor, bir muhasebe yapıyor ve geçmişle konuşuyor. Sınır taşının arkasında ve ötesinde uzanan tarihçiliği irdeliyor.
- Yorumlar
- Yorum yazBu kitaba henüz kimse yorum yapmamıştır.