Teknik Bilgiler
Stok Kodu
9789753637730
Boyut
135-210
Sayfa Sayısı
308
Basım Yeri
İstanbul
Baskı
4
Basım Tarihi
2000
Çeviren
Olcay Kunal
Kapak Türü
Karton
Kağıt Türü
2.Hamur
Dili
Türkçe
9789753637730
394082
https://www.kitapburada.com/kitap/demokrasi-nedir
Demokrasi Nedir?
19.00
Türk okurunun ilk kez "Modernliğin Eleştirisi" (YKY 1994, 1995) adlı kitabıyla tanıdığı Alain Touraine, bu kitabının devamı niteliğindeki "Demokrasi Nedir?"de can alıcı bir soruya yanıtlar sunuyor. Toplumbilim alanında birbirinden yetkin ürünler vererek adından övgüyle söz ettiren Touraine, "Demokrasinin Üç Boyutu", "Modern Demokratik Anlayışın Tarihi", "Demokratik Ekin", "Demokrasi ve Gelişme" başlıkları altında, açıklamalara sığmayan bir konu üzerine, birbiri ardına parantezler açıyor: "Demokrasi iki cephede savaşmalı: Bir yandan, yine en güçlülerin hizmetinde bir ideoloji olarak belirme tehlikesiyle karşı karşıya kalabilir; öte yandan adı canının istediğini yapan baskıcı bir iktidarın hizmetinde kullanılabilir. Bu kitabın amacı, bu iki tehlikeye karşı savaşarak siyasal alanın yeniden kurulmasına ve demokratik düşüncelerin yeniden doğmasına yardım etmektir."
Tadımlık
Gelişme ve demokrasi
Bu kesinleme, kendi içinde gelişmekte olan ülkelerle, kendi kendini geliştirme anlayışına karşı olan ülkelerde farklı biçimler alacaktır kuşkusuz. En "gelişmiş" ülkelerde bireyler, öbekler ya da azınlıklar özerkliklerini, ekonomik ve yönetimsel dizgenin baskıları karşısında daha kolay elde etmektedirler. Modernleşmenin ancak dışarıdan, ulusal devletten ya da başka bir kaynaktan toplumsal eyleyenlere müdahaleler olduğunda sağlandığı bağımlı toplumlarda tersine, istenen haklar bireysel olmaktan çok topluluklara özgüdür ve kişisel özgürlükleri savunacağı yerde daha çok bir modernleşme siyasasına direniş niteliğindedir. O halde bu gerilimin ancak demokrasi karşıtı sonuçlar doğurduğunu; devletin yetkeci müdahaleleriyle toplulukların savunuları arasında paylaşılan, ayrıca devletin sürekli topluluğun söylemini kullanma ve böylece erktekelci bir niteliğe bürünme tehlikesinde olduğu bir toplumda demokrasi diye bir şey olamayacağını söyleyebilir miyiz hemen? Bu soruya verilecek olumlu bir yanıt bizi doğruca şu kaba sonuca götürecektir: Demokrasi ancak en zengin ülkelerde, gezegene ve dünya pazarlarına egemen olan ülkelerde varolabilir. Sade söylemlerde olduğu ölçüde bilimsel söylemlerde de sıkça karşılaşılan bu ve benzeri kesinlemeler, sunmakta olduğum çözümlemeyle açık bir karşıtlık oluşturur. Demokrasinin kişisel özgürlükle toplumsal bütünleşme arasında ya da modern toplumlarda özneyle us arasında bir uyuşma arayışı olduğu düşüncesini savundum; bu da demokrasiyi, ekonomik yeniliğin, yani tarihin araçsal ussallığa giden yolda bir adım gibi görülen bir evresinin özel bir niteliği olarak algılamaktan başka bir şeydir. İlk bakış açısında demokrasi bir seçimdir ve her koşulda karşıt bir seçim, demokrasi karşıtı bir seçim görülebilir ve sıklıkla da gerçekleşir bu; ikinci bakış açısında demokrasi doğal olarak gelişmenin belli bir evresinde belirir ve pazar ekonomisi, siyasal demokrasi ve laikleşme aynı genel modernleşme sürecinin üç yüzüdür. Bu modernleşme kuramına öncelikle demokrasinin "gelişmiş" ülkelerde de ya erktekelci diktatörlükler yüzünden, ya da eşitsizlikleri ve iktidarın küçük öbeklerin ellerinde yoğunlaşmasını destekleyen bir bırakın yapsınlar (laisser-faire) anlayışı yüzünden yoksul ülkelerde olduğu ölçüde, tehdit altında olduğunu belirterek yanıt vermek gerekir; ama asıl söylenmesi gereken, demokratlaştırıcı eylemin ve muhaliflerinin, modernleşmenin dışarıdan olduğu toplumlarda da tıpkı gelişmenin içerden olduğu toplumlardaki gibi, varolduğudur.
Tadımlık
Gelişme ve demokrasi
Bu kesinleme, kendi içinde gelişmekte olan ülkelerle, kendi kendini geliştirme anlayışına karşı olan ülkelerde farklı biçimler alacaktır kuşkusuz. En "gelişmiş" ülkelerde bireyler, öbekler ya da azınlıklar özerkliklerini, ekonomik ve yönetimsel dizgenin baskıları karşısında daha kolay elde etmektedirler. Modernleşmenin ancak dışarıdan, ulusal devletten ya da başka bir kaynaktan toplumsal eyleyenlere müdahaleler olduğunda sağlandığı bağımlı toplumlarda tersine, istenen haklar bireysel olmaktan çok topluluklara özgüdür ve kişisel özgürlükleri savunacağı yerde daha çok bir modernleşme siyasasına direniş niteliğindedir. O halde bu gerilimin ancak demokrasi karşıtı sonuçlar doğurduğunu; devletin yetkeci müdahaleleriyle toplulukların savunuları arasında paylaşılan, ayrıca devletin sürekli topluluğun söylemini kullanma ve böylece erktekelci bir niteliğe bürünme tehlikesinde olduğu bir toplumda demokrasi diye bir şey olamayacağını söyleyebilir miyiz hemen? Bu soruya verilecek olumlu bir yanıt bizi doğruca şu kaba sonuca götürecektir: Demokrasi ancak en zengin ülkelerde, gezegene ve dünya pazarlarına egemen olan ülkelerde varolabilir. Sade söylemlerde olduğu ölçüde bilimsel söylemlerde de sıkça karşılaşılan bu ve benzeri kesinlemeler, sunmakta olduğum çözümlemeyle açık bir karşıtlık oluşturur. Demokrasinin kişisel özgürlükle toplumsal bütünleşme arasında ya da modern toplumlarda özneyle us arasında bir uyuşma arayışı olduğu düşüncesini savundum; bu da demokrasiyi, ekonomik yeniliğin, yani tarihin araçsal ussallığa giden yolda bir adım gibi görülen bir evresinin özel bir niteliği olarak algılamaktan başka bir şeydir. İlk bakış açısında demokrasi bir seçimdir ve her koşulda karşıt bir seçim, demokrasi karşıtı bir seçim görülebilir ve sıklıkla da gerçekleşir bu; ikinci bakış açısında demokrasi doğal olarak gelişmenin belli bir evresinde belirir ve pazar ekonomisi, siyasal demokrasi ve laikleşme aynı genel modernleşme sürecinin üç yüzüdür. Bu modernleşme kuramına öncelikle demokrasinin "gelişmiş" ülkelerde de ya erktekelci diktatörlükler yüzünden, ya da eşitsizlikleri ve iktidarın küçük öbeklerin ellerinde yoğunlaşmasını destekleyen bir bırakın yapsınlar (laisser-faire) anlayışı yüzünden yoksul ülkelerde olduğu ölçüde, tehdit altında olduğunu belirterek yanıt vermek gerekir; ama asıl söylenmesi gereken, demokratlaştırıcı eylemin ve muhaliflerinin, modernleşmenin dışarıdan olduğu toplumlarda da tıpkı gelişmenin içerden olduğu toplumlardaki gibi, varolduğudur.
- Açıklama
- Türk okurunun ilk kez "Modernliğin Eleştirisi" (YKY 1994, 1995) adlı kitabıyla tanıdığı Alain Touraine, bu kitabının devamı niteliğindeki "Demokrasi Nedir?"de can alıcı bir soruya yanıtlar sunuyor. Toplumbilim alanında birbirinden yetkin ürünler vererek adından övgüyle söz ettiren Touraine, "Demokrasinin Üç Boyutu", "Modern Demokratik Anlayışın Tarihi", "Demokratik Ekin", "Demokrasi ve Gelişme" başlıkları altında, açıklamalara sığmayan bir konu üzerine, birbiri ardına parantezler açıyor: "Demokrasi iki cephede savaşmalı: Bir yandan, yine en güçlülerin hizmetinde bir ideoloji olarak belirme tehlikesiyle karşı karşıya kalabilir; öte yandan adı canının istediğini yapan baskıcı bir iktidarın hizmetinde kullanılabilir. Bu kitabın amacı, bu iki tehlikeye karşı savaşarak siyasal alanın yeniden kurulmasına ve demokratik düşüncelerin yeniden doğmasına yardım etmektir."
Tadımlık
Gelişme ve demokrasi
Bu kesinleme, kendi içinde gelişmekte olan ülkelerle, kendi kendini geliştirme anlayışına karşı olan ülkelerde farklı biçimler alacaktır kuşkusuz. En "gelişmiş" ülkelerde bireyler, öbekler ya da azınlıklar özerkliklerini, ekonomik ve yönetimsel dizgenin baskıları karşısında daha kolay elde etmektedirler. Modernleşmenin ancak dışarıdan, ulusal devletten ya da başka bir kaynaktan toplumsal eyleyenlere müdahaleler olduğunda sağlandığı bağımlı toplumlarda tersine, istenen haklar bireysel olmaktan çok topluluklara özgüdür ve kişisel özgürlükleri savunacağı yerde daha çok bir modernleşme siyasasına direniş niteliğindedir. O halde bu gerilimin ancak demokrasi karşıtı sonuçlar doğurduğunu; devletin yetkeci müdahaleleriyle toplulukların savunuları arasında paylaşılan, ayrıca devletin sürekli topluluğun söylemini kullanma ve böylece erktekelci bir niteliğe bürünme tehlikesinde olduğu bir toplumda demokrasi diye bir şey olamayacağını söyleyebilir miyiz hemen? Bu soruya verilecek olumlu bir yanıt bizi doğruca şu kaba sonuca götürecektir: Demokrasi ancak en zengin ülkelerde, gezegene ve dünya pazarlarına egemen olan ülkelerde varolabilir. Sade söylemlerde olduğu ölçüde bilimsel söylemlerde de sıkça karşılaşılan bu ve benzeri kesinlemeler, sunmakta olduğum çözümlemeyle açık bir karşıtlık oluşturur. Demokrasinin kişisel özgürlükle toplumsal bütünleşme arasında ya da modern toplumlarda özneyle us arasında bir uyuşma arayışı olduğu düşüncesini savundum; bu da demokrasiyi, ekonomik yeniliğin, yani tarihin araçsal ussallığa giden yolda bir adım gibi görülen bir evresinin özel bir niteliği olarak algılamaktan başka bir şeydir. İlk bakış açısında demokrasi bir seçimdir ve her koşulda karşıt bir seçim, demokrasi karşıtı bir seçim görülebilir ve sıklıkla da gerçekleşir bu; ikinci bakış açısında demokrasi doğal olarak gelişmenin belli bir evresinde belirir ve pazar ekonomisi, siyasal demokrasi ve laikleşme aynı genel modernleşme sürecinin üç yüzüdür. Bu modernleşme kuramına öncelikle demokrasinin "gelişmiş" ülkelerde de ya erktekelci diktatörlükler yüzünden, ya da eşitsizlikleri ve iktidarın küçük öbeklerin ellerinde yoğunlaşmasını destekleyen bir bırakın yapsınlar (laisser-faire) anlayışı yüzünden yoksul ülkelerde olduğu ölçüde, tehdit altında olduğunu belirterek yanıt vermek gerekir; ama asıl söylenmesi gereken, demokratlaştırıcı eylemin ve muhaliflerinin, modernleşmenin dışarıdan olduğu toplumlarda da tıpkı gelişmenin içerden olduğu toplumlardaki gibi, varolduğudur.
- Yorumlar
- Yorum yazBu kitaba henüz kimse yorum yapmamıştır.