Teknik Bilgiler
Stok Kodu
9786051060194
Boyut
135-195
Sayfa Sayısı
470
Basım Yeri
İstanbul
Baskı
1
Basım Tarihi
2008-09
Kapak Türü
Karton
Kağıt Türü
2. Hamur
Dili
Türkçe

Demokrat Parti'den 12 Eylül'e

20,00TL
Satışta değil
9786051060194
431879
Demokrat Parti'den 12 Eylül'e
Demokrat Parti'den 12 Eylül'e
20.00
ESKİ Mit Mensubu Bülent Ruscuklu'dan Gündeme Bomba Gibi Düşecek Kitap!
Eski Mit Mensubu Bülent Ruscuklu yakın tarihimize ışık tutan kitabı Demokrat Parti'den 12 Eylül'e kitabı Alfa Yayınları'ndan çıktı.
Darbe kararı nasıl alındı, nasıl uygulamaya kondu? 11 Temmuz olarak belirlenen harekât tarihi neden ertelendi? Mit'in darbelerden haberi var mıydı? Darbe Amerika'nın talimatıyla mı yapıldı? 12 Eylül'deki terör ve anarşi 13 Eylül'de nasıl bıçak gibi kesildi? Tüm bu soruların yanıtının verildiği kitaptan çarpıcı bazı bölümler...
Siyasi Otorite Olayları Durduracak Basireti Gösteremedi...
12 Mart Muhtırası öncesinde olduğu gibi, 12 Eylül öncesinde de, Türkiye'de, öğrenci olayları iyice tırmanmıştı. Okullar işgal ediliyor, öğrenciler öldürülüyor, bankalar soyuluyordu. Ülke iç kargaşaya doğru doludizgin sürükleniyordu. Siyasi otorite, ülkenin uçuruma gidişini durduracak basireti göstermekten çok uzaktı. Siyasi partiler, ülkenin huzurunu sağlamaktan çok kendi iktidarları, çıkarları için mücadele ediyordu.
MİT 12 Eylül darbesinin yapılacağını biliyor muydu?
28 yıldır tartışılan bu sır aydınlanıyor. Ruscuklu'nun kitabında ilk kez ortaya çıkan olaya göre, 12 Eylül darbesini ilk öğrenen kişi bir sivildi. Hem de bugün Türkiye'nin yakından tanıdığı önemli bir ismin babası. Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt'ün babası Emin Paksüt darbeyi bizzat Kenan Evren'den öğrenen kişiydi.
Ecevit Partisine hakim değil miydi?
Kahramanmaraş'ta olaylar sürerken 26 Aralık 1978 günü sabaha karşın toplanan Bakanlar Kurulu, saat 07.00'den itibaren 13 ilde sıkıyönetim ilan etmişti.
"Sıkıyönetim kapsamına Diyarbakır niçin alınmadı?" diye sordu Jandarma Genel Komutanı, Genelkurmay Başkanına.
"Aldıramadım! Olaylardan bir gün sonra, 24 Aralık gecesi Başbakan Ecevit çağırdı. Hariciye Köşkü'ndeymiş, gittim. 'Paşam, dedi. Bazı illerde sıkıyönetim kararı alacağız, ne diyorsunuz?"
Saydı illeri. Baktım Diyarbakır yok. En çok kaynayan yer orası. Orayı neden almadınız dedim.
Zor cevap verdi. İçine işlemiş.
'Partinin içinde 70 küsur aşırı muhalif var. Bunu bile grup kararı ile çıkartabildim. Diyarbakır'ı da sıkıyönetim kapsamına alaydım çıkartamazdım. Oy vermezlerdi,'[1] dedi.
Israr etmenin anlamı yoktu, İyi niyetliydi fakat..."
**[1] "Ecevit onun için 12 Eylül'den sonra CHP içinde olmadı. Yeni parti kurdu." (Kenan Evren - 24 Kasım 2007 - görüşmesi)
Genelkurmay Başkanı kendisine iletilen çalışma raporuna nasıl tepki verdi?
Genelkurmay İkinci Başkanı ince bir dosyayı masanın üzerine bıraktıktan sonra koltuğa oturdu.
"Komutanım, bu iki kişilik 'Çalışma Grubunun' bir buçuk ayda hazırladığı ilk rapor. Çalışma devam ediyor. Şimdilik bir sorunla da karşılaşılmadı."
Genelkurmay Başkanı raporu okuyunca yüzünü buruşturdu. Yazılanları içine pek sindirememişti.
"...memleket iç harbe sürükleniyor...
...mevcut düzenle, anarşi ve bölücülüğün önlenmesi mümkün görülmemektedir. Eğer ülkenin parçalanmasının önlenmesi isteniyorsa, Meclisin feshedilmesi ve yönetime el konulması, bir Kurucu Meclis kurulması, geç kalınırsa Silahlı Kuvvetlerin de bir iç savaş içine sürüklenme tehlikesiyle karşı karşıya kalabileceği..."
Genelkurmay Başkanı Evren sadece, "Çalışma devam etsin," dedi.
Orgeneral Saltık odadan çıkınca raporu odadaki kasasına sakladı.
**Ekim ayı içersinde 102 kişi ölmüş, 452 vatandaş da yaralanmıştı.
Demirel: Sıkıyönetim devletin son çaresidir...
Yeni Başbakan Demirel, 04 Aralık 1979 günü, Anayasa'ya ve yasalara aykırı dediği 'Sıkıyönetim Eşgüdüm (Koordinasyon) toplantısına başkanlık yapmış ve kısa bir açılış konuşması yapmıştı.
Sıkıyönetim'de görev yapanlar hakkında her zaman söylenen övücü bazı şeyler söyledikten sonra, ülkenin içinde bulunduğu durumu açıkça ortaya koymuştu.
"... Yurdumuzu bir alev sarmıştır. Bu alevi söndürmek için yaptığınız başarılı görevlere şükran borçluyum. Ancak, bu yangının söndürülemediği de bir gerçektir. Sıkıyönetim Komutanları kendi sıkıntılarını ve bu yangını söndürmek, hedefe ulaşmak için ne lazım geldiğini açıklasınlar.
Yetki lazımsa yetki, silah lazımsa silah, para lazımsa para, insan lazımsa insan bulalım. İllaki bu yangını söndürelim. Zira sıkıyönetim devletin son çaresidir..."
Cumhurbaşkanı Korutürk mektup (muhtıra) aldığı gün ne yaptı?..
Cumhurbaşkanı Korutürk mektubu (muhtıra) aldığı gün gece yarısına doğru Genelkurmay Başkanı aradı:
"Paşam şu mektup meselesini görüşecektim. Yılbaşı geçsin sonra vereyim. Birkaç gün sonra yılbaşı kutlanacak. Bir tedirginlik yaratmayalım diyen düşündüm. Sizce bir mahzur var mı?"
"Hayır, efendim yok. Bizim için bugün olmuş, iki gün sonra olmuş mesele değil. Siz nasıl tensip edersiniz öyle olsun."
"O zaman ben 31 Aralık'ta saat 1700'de Genelkurmay'a geleyim. Diğer Kuvvet Komutanları ve Jandarma Genel Komutanı da gelirlerse birlikte görüşürüz."
"Emredersiniz. Sizi bekliyoruz."
Cumhurbaşkanı Korutürk 30 Aralık Pazar sabahı Evren Paşa'yı tekrar aramıştı.
"Yılbaşının ertesi günü 01 Ocak'ta, siz Komutan arkadaşlarla Köşke gelin daha iyi. Benim Genelkurmay'a gitmem doğru olmayacak."
"Kaçta gelelim?"
"Saat 16:00 sizin için uygunsa..."
"Uygun efendim."
Genelkurmay Başkanı Cumhurbaşkanı'nın davetini kuvvet komutanlarına aktardığında, Deniz Kuvvetleri Komutanı Bülend Ulusu, " Cumhurbaşkanı oyalayıp acaba sizi vazgeçirmek mi istiyor," dedi.
"Sanmam! Vazgeçirmek değil de acaba ben sizlerle beraber miyim, yoksa yalnız mı hareket ediyorum diye şüphelenmiş olabilir."
"Mektuptan alınmış olabilir mi?"
"Olmaz! Ben, efendim sizin Cumhurbaşkanı olmanız bizim için şans dedim. Ona karşı bir durum yok ki mektupta."
29 Ekim, 30 Ağustoslarda yaptığımız konuşmalar ihtar fakat anlamıyorlar...
Nisan 1980 ayında Genelkurmay Başkanı ile Kuvvet Komutanları toplanmışlar ve vermiş oldukları muhtıra konusunda durum değerlendirmesi yapmışlardı.
"Biz mektubu sanki siyasi partilere yazmadık. Bugüne kadar hiçbir harekette bulunmadılar. İkinci bir mektup yazsak..." dedi Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Ersin.
"Yazalım ama bunun da netice vereceğini hiç sanmam," diye konuştu Oramiral Bülend Ulusu.
"Biz müdahale yapmak istemiyoruz. Mümkün oldukça uyarıyoruz. Bu işler düzelsin diye birçok konuşmalar yaptık bayramlarda, 29 Ekim, 30 Ağustos'ta. Bunlar hep birer ihtar fakat anlamıyorlar. Suriye, Irak, Mısır gibi ordunun ikide bir müdahalesi olmasın diyoruz ama..."
Toplantıda ikinci bir mektup yazılması kararlaştırılır, fakat sonra "İkinci bir defa yazsak ne olacak" denilerek vazgeçilir
  • Açıklama
    • ESKİ Mit Mensubu Bülent Ruscuklu'dan Gündeme Bomba Gibi Düşecek Kitap!
      Eski Mit Mensubu Bülent Ruscuklu yakın tarihimize ışık tutan kitabı Demokrat Parti'den 12 Eylül'e kitabı Alfa Yayınları'ndan çıktı.
      Darbe kararı nasıl alındı, nasıl uygulamaya kondu? 11 Temmuz olarak belirlenen harekât tarihi neden ertelendi? Mit'in darbelerden haberi var mıydı? Darbe Amerika'nın talimatıyla mı yapıldı? 12 Eylül'deki terör ve anarşi 13 Eylül'de nasıl bıçak gibi kesildi? Tüm bu soruların yanıtının verildiği kitaptan çarpıcı bazı bölümler...
      Siyasi Otorite Olayları Durduracak Basireti Gösteremedi...
      12 Mart Muhtırası öncesinde olduğu gibi, 12 Eylül öncesinde de, Türkiye'de, öğrenci olayları iyice tırmanmıştı. Okullar işgal ediliyor, öğrenciler öldürülüyor, bankalar soyuluyordu. Ülke iç kargaşaya doğru doludizgin sürükleniyordu. Siyasi otorite, ülkenin uçuruma gidişini durduracak basireti göstermekten çok uzaktı. Siyasi partiler, ülkenin huzurunu sağlamaktan çok kendi iktidarları, çıkarları için mücadele ediyordu.
      MİT 12 Eylül darbesinin yapılacağını biliyor muydu?
      28 yıldır tartışılan bu sır aydınlanıyor. Ruscuklu'nun kitabında ilk kez ortaya çıkan olaya göre, 12 Eylül darbesini ilk öğrenen kişi bir sivildi. Hem de bugün Türkiye'nin yakından tanıdığı önemli bir ismin babası. Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt'ün babası Emin Paksüt darbeyi bizzat Kenan Evren'den öğrenen kişiydi.
      Ecevit Partisine hakim değil miydi?
      Kahramanmaraş'ta olaylar sürerken 26 Aralık 1978 günü sabaha karşın toplanan Bakanlar Kurulu, saat 07.00'den itibaren 13 ilde sıkıyönetim ilan etmişti.
      "Sıkıyönetim kapsamına Diyarbakır niçin alınmadı?" diye sordu Jandarma Genel Komutanı, Genelkurmay Başkanına.
      "Aldıramadım! Olaylardan bir gün sonra, 24 Aralık gecesi Başbakan Ecevit çağırdı. Hariciye Köşkü'ndeymiş, gittim. 'Paşam, dedi. Bazı illerde sıkıyönetim kararı alacağız, ne diyorsunuz?"
      Saydı illeri. Baktım Diyarbakır yok. En çok kaynayan yer orası. Orayı neden almadınız dedim.
      Zor cevap verdi. İçine işlemiş.
      'Partinin içinde 70 küsur aşırı muhalif var. Bunu bile grup kararı ile çıkartabildim. Diyarbakır'ı da sıkıyönetim kapsamına alaydım çıkartamazdım. Oy vermezlerdi,'[1] dedi.
      Israr etmenin anlamı yoktu, İyi niyetliydi fakat..."
      **[1] "Ecevit onun için 12 Eylül'den sonra CHP içinde olmadı. Yeni parti kurdu." (Kenan Evren - 24 Kasım 2007 - görüşmesi)
      Genelkurmay Başkanı kendisine iletilen çalışma raporuna nasıl tepki verdi?
      Genelkurmay İkinci Başkanı ince bir dosyayı masanın üzerine bıraktıktan sonra koltuğa oturdu.
      "Komutanım, bu iki kişilik 'Çalışma Grubunun' bir buçuk ayda hazırladığı ilk rapor. Çalışma devam ediyor. Şimdilik bir sorunla da karşılaşılmadı."
      Genelkurmay Başkanı raporu okuyunca yüzünü buruşturdu. Yazılanları içine pek sindirememişti.
      "...memleket iç harbe sürükleniyor...
      ...mevcut düzenle, anarşi ve bölücülüğün önlenmesi mümkün görülmemektedir. Eğer ülkenin parçalanmasının önlenmesi isteniyorsa, Meclisin feshedilmesi ve yönetime el konulması, bir Kurucu Meclis kurulması, geç kalınırsa Silahlı Kuvvetlerin de bir iç savaş içine sürüklenme tehlikesiyle karşı karşıya kalabileceği..."
      Genelkurmay Başkanı Evren sadece, "Çalışma devam etsin," dedi.
      Orgeneral Saltık odadan çıkınca raporu odadaki kasasına sakladı.
      **Ekim ayı içersinde 102 kişi ölmüş, 452 vatandaş da yaralanmıştı.
      Demirel: Sıkıyönetim devletin son çaresidir...
      Yeni Başbakan Demirel, 04 Aralık 1979 günü, Anayasa'ya ve yasalara aykırı dediği 'Sıkıyönetim Eşgüdüm (Koordinasyon) toplantısına başkanlık yapmış ve kısa bir açılış konuşması yapmıştı.
      Sıkıyönetim'de görev yapanlar hakkında her zaman söylenen övücü bazı şeyler söyledikten sonra, ülkenin içinde bulunduğu durumu açıkça ortaya koymuştu.
      "... Yurdumuzu bir alev sarmıştır. Bu alevi söndürmek için yaptığınız başarılı görevlere şükran borçluyum. Ancak, bu yangının söndürülemediği de bir gerçektir. Sıkıyönetim Komutanları kendi sıkıntılarını ve bu yangını söndürmek, hedefe ulaşmak için ne lazım geldiğini açıklasınlar.
      Yetki lazımsa yetki, silah lazımsa silah, para lazımsa para, insan lazımsa insan bulalım. İllaki bu yangını söndürelim. Zira sıkıyönetim devletin son çaresidir..."
      Cumhurbaşkanı Korutürk mektup (muhtıra) aldığı gün ne yaptı?..
      Cumhurbaşkanı Korutürk mektubu (muhtıra) aldığı gün gece yarısına doğru Genelkurmay Başkanı aradı:
      "Paşam şu mektup meselesini görüşecektim. Yılbaşı geçsin sonra vereyim. Birkaç gün sonra yılbaşı kutlanacak. Bir tedirginlik yaratmayalım diyen düşündüm. Sizce bir mahzur var mı?"
      "Hayır, efendim yok. Bizim için bugün olmuş, iki gün sonra olmuş mesele değil. Siz nasıl tensip edersiniz öyle olsun."
      "O zaman ben 31 Aralık'ta saat 1700'de Genelkurmay'a geleyim. Diğer Kuvvet Komutanları ve Jandarma Genel Komutanı da gelirlerse birlikte görüşürüz."
      "Emredersiniz. Sizi bekliyoruz."
      Cumhurbaşkanı Korutürk 30 Aralık Pazar sabahı Evren Paşa'yı tekrar aramıştı.
      "Yılbaşının ertesi günü 01 Ocak'ta, siz Komutan arkadaşlarla Köşke gelin daha iyi. Benim Genelkurmay'a gitmem doğru olmayacak."
      "Kaçta gelelim?"
      "Saat 16:00 sizin için uygunsa..."
      "Uygun efendim."
      Genelkurmay Başkanı Cumhurbaşkanı'nın davetini kuvvet komutanlarına aktardığında, Deniz Kuvvetleri Komutanı Bülend Ulusu, " Cumhurbaşkanı oyalayıp acaba sizi vazgeçirmek mi istiyor," dedi.
      "Sanmam! Vazgeçirmek değil de acaba ben sizlerle beraber miyim, yoksa yalnız mı hareket ediyorum diye şüphelenmiş olabilir."
      "Mektuptan alınmış olabilir mi?"
      "Olmaz! Ben, efendim sizin Cumhurbaşkanı olmanız bizim için şans dedim. Ona karşı bir durum yok ki mektupta."
      29 Ekim, 30 Ağustoslarda yaptığımız konuşmalar ihtar fakat anlamıyorlar...
      Nisan 1980 ayında Genelkurmay Başkanı ile Kuvvet Komutanları toplanmışlar ve vermiş oldukları muhtıra konusunda durum değerlendirmesi yapmışlardı.
      "Biz mektubu sanki siyasi partilere yazmadık. Bugüne kadar hiçbir harekette bulunmadılar. İkinci bir mektup yazsak..." dedi Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Ersin.
      "Yazalım ama bunun da netice vereceğini hiç sanmam," diye konuştu Oramiral Bülend Ulusu.
      "Biz müdahale yapmak istemiyoruz. Mümkün oldukça uyarıyoruz. Bu işler düzelsin diye birçok konuşmalar yaptık bayramlarda, 29 Ekim, 30 Ağustos'ta. Bunlar hep birer ihtar fakat anlamıyorlar. Suriye, Irak, Mısır gibi ordunun ikide bir müdahalesi olmasın diyoruz ama..."
      Toplantıda ikinci bir mektup yazılması kararlaştırılır, fakat sonra "İkinci bir defa yazsak ne olacak" denilerek vazgeçilir
  • Yorumlar
    • Yorum yaz
      Bu kitaba henüz kimse yorum yapmamıştır.
Kapat