Devrimci Meclis - 2. TBMM (1923-1927)
İkinci TBMM yeni siyasal ve toplumsal hayatın temellerinin atıldığı bir “devrim meclisi” özelliği göstermektedir. Bu yeni devlet kuruculuğunda temel alınan felsefi bakış, genel olarak modernleşme diye tanımlanabilir. Ancak burada ifade edilen modernleşme olgusu Osmanlı yenilikçiliğinin ötesinde, salt dinsel-geleneksel yapıdan kopuş, ayrılış olarak değil, gerçekte tam bir “merkezileşme” olarak betimlenmelidir.
Merkezileşmede ilk adım; siyasal merkezle buna bağlı yönetsel çevrenin yeniden kurulmasıdır. Bu yapılanma gerçekte devletin merkez teşkilatı ile yerinden yönetim teşkilatlarının yeniden biçimlenişinin de ifadesidir. Bu kapsamda öncelikle devlet başkanlığına ilişkin boşluk ortadan kaldırılarak hükümet şekli Cumhuriyet olarak değiştirilmiş, İstanbul'daki iktidar alternatifi halifenin yönetimdeki olası ortaklık tehlikesi önlenmiştir. 1924 yılı mart ayında halifeliğin kaldırılması ile zaten siyasal alandan uzaklaştırılmış olan halifenin yeniden iktidar olma ihtimali tümden sonlandırılmıştır. Buna paralel olarak aynı zamanda yürütme organı içindeki din referanslı yapılanmaların da kaldırılması sağlanmıştır. Rejime ve yönetime ilişkin en belirgin sonuç; geleneksel-dinsel kodlardan kopuşun gerçekleşmiş olmasıdır. Siyasal alandaki bu dönüşümün toplum geneline yaygınlaşan formu ise “hukuk devrimi” ile sağlanmış, Medeni Kanun'la laiklik ve eşitlik temelindeki kişi hakları köklü bir zihniyet değişimine kaynaklık etmiştir.
Dönüşümde devlet ve hukukun devrimin aracı olarak kullanıldığı söylenmelidir. Bu etkinlikte pozitif bilimle yetişmiş kurucu kuşağın etkisi büyüktür ve İkinci Meclis eliyle hukuk ve devlet aygıtı kullanılmak yoluyla “inkılabın tamamlanması” sağlanabilmiştir. İkinci TBMM, kendini oluşturan kurucu kuşağın etkinliğinde gerçek bir “kuruculuk”
- Açıklama
İkinci TBMM yeni siyasal ve toplumsal hayatın temellerinin atıldığı bir “devrim meclisi” özelliği göstermektedir. Bu yeni devlet kuruculuğunda temel alınan felsefi bakış, genel olarak modernleşme diye tanımlanabilir. Ancak burada ifade edilen modernleşme olgusu Osmanlı yenilikçiliğinin ötesinde, salt dinsel-geleneksel yapıdan kopuş, ayrılış olarak değil, gerçekte tam bir “merkezileşme” olarak betimlenmelidir.
Merkezileşmede ilk adım; siyasal merkezle buna bağlı yönetsel çevrenin yeniden kurulmasıdır. Bu yapılanma gerçekte devletin merkez teşkilatı ile yerinden yönetim teşkilatlarının yeniden biçimlenişinin de ifadesidir. Bu kapsamda öncelikle devlet başkanlığına ilişkin boşluk ortadan kaldırılarak hükümet şekli Cumhuriyet olarak değiştirilmiş, İstanbul'daki iktidar alternatifi halifenin yönetimdeki olası ortaklık tehlikesi önlenmiştir. 1924 yılı mart ayında halifeliğin kaldırılması ile zaten siyasal alandan uzaklaştırılmış olan halifenin yeniden iktidar olma ihtimali tümden sonlandırılmıştır. Buna paralel olarak aynı zamanda yürütme organı içindeki din referanslı yapılanmaların da kaldırılması sağlanmıştır. Rejime ve yönetime ilişkin en belirgin sonuç; geleneksel-dinsel kodlardan kopuşun gerçekleşmiş olmasıdır. Siyasal alandaki bu dönüşümün toplum geneline yaygınlaşan formu ise “hukuk devrimi” ile sağlanmış, Medeni Kanun'la laiklik ve eşitlik temelindeki kişi hakları köklü bir zihniyet değişimine kaynaklık etmiştir.
Dönüşümde devlet ve hukukun devrimin aracı olarak kullanıldığı söylenmelidir. Bu etkinlikte pozitif bilimle yetişmiş kurucu kuşağın etkisi büyüktür ve İkinci Meclis eliyle hukuk ve devlet aygıtı kullanılmak yoluyla “inkılabın tamamlanması” sağlanabilmiştir. İkinci TBMM, kendini oluşturan kurucu kuşağın etkinliğinde gerçek bir “kuruculuk”
- Yorumlar
- Yorum yazBu kitaba henüz kimse yorum yapmamıştır.