%25
Teknik Bilgiler
Stok Kodu
9786054989072
Boyut
14.00x20.00
Sayfa Sayısı
83
Basım Yeri
Ankara
Baskı
1
Basım Tarihi
2014-10
Kapak Türü
Ciltsiz
Kağıt Türü
2. Hamur
Dili
Türkçe

Dul Avratlar KöyüGöçüp Giden Gürleşen

10,00TL
7,50TL
%25
Satışta değil
9786054989072
544529
Dul Avratlar Köyü
Dul Avratlar Köyü Göçüp Giden Gürleşen
7.50

Bir ayağımız köyde bir ayağımız şehirdeydi. Köye gittiğimizde şehirli, şehre döndüğümüzde köylüydük oraların yerleşiklerine göre. Köyümüz dağların arasında bir Varsak köyü. Her evin bir Ali'si, Hasan'ı, Hüseyin'i, Hasan Hüseyin'i, Fadıma'sı, Ayşe'si, Sakine'si mutlaka var ama alevi değiller her nasılsa… Sunniyiz diyeni de duymadım…

-Ana, dedim; beni hangi ayda doğurdun?

-Ne bilim, dedi; engin ekini biçiliyordu.

Evimiz, taş duvarlı, mertek tavanlı ahırdan bozma koca bir oda. Anam orada doğurmuş yedincisi olan beni.
Babam yedi yaşındayken üç yaşındaki erkek kardeşiyle yapayalnız kalıvermiş. Önce Ermenilerin Türkleri ve Kürtleri katlettiği sonra da Türklerin ve Kürtlerin Ermenileri doğradığı, adına "kaçkaç" denilen yıllarmış… Ardıç cüleği yiyerek aylarca dağlarda yaşamış kaçabilenler. Babam serpilmiş, "Bu çocuğu evlendirelim." demişler. Kendisine "abi" demeden konuşmayan, köyün güzel ve yiğit kızlarından biri yemeklerini getirir, çamaşırlarını yıkarmış iki kardeşin. Onu görmeyip, aşağı köyden, düğünsüz derneksiz bir kızı alıp gelmişler. Hemen bi çocuğu olmuş babamın Allah'ın verdiği. Derken ikincisine hamile kalmış karısı. Derken askere çağırmışlar babamı. Gitmiş, orada okuma yazma öğrenmiş. Dört yıl sonra gelmiş; ne karısı var ne de çocukları. "Sırayla öldüler." demişler. Kardeşini sormuş, "Askerde!" demişler; "İşte, bu karısı, bu da oğlu." Kaçakçı diye bir adam gelir gidermiş köye. Katırının üs-tüne, kadınların hoşuna gidecek ne varsa onları yükler köy köy dolaşırmış. Bir de gramofonu varmış. Onu açtı mı kadınlar kızlar başına toplanırmış. Hemen her köyden beğendiği kadınları şehre götürür, kendine avrat edermiş. Bir sabah uyanmış, bakmış kardeşinin karısı yok. Küçücük bir oğlanla kalakalmış babam. "Evlendirelim bunu." demişler. Kendisine "abi" demeden konuşmayan o kızla evlendirmişler. Devlet, okuma yazma bilenleri memuriyete alıyormuş. Hemen ormancı yapmışlar babamı.

Anam arka arkaya gebe kalıyor, Allah durmadan çocuk veriyormuş. İlk doğanlar arka arkaya ölüvermişler. Dokuz tane daha verivermiş Allah! Yeter, dememiş anam Allah'a. Namuslu adammış babam. Namı yürümüş ormancılıkta. Köylüler zar ağlarmış elinden. Devlet, demiş; " Gel, şehirde tahsildar ol." Koca Kozan'ın bütün elektrik ve su paraları evimizde toplanır olmuş. Ne bir lokantada yemek yediğini ne de bir kahvehanede çay içtiğini gören olmuş. Ne tarlası olmuş ova da ne de konağı. İki göz bir ev, dokuz baş horan-ta... Misafirlere verilen tahinli pekmezden istedim diye, kafamı pekmez tenekesine sokmuş babam. Kıtsat hatırlıyorum, "Doydun mu oğlum?" dediğini; "Doydum." dediğimi; babamın bir teneke pekmezi yere döktüğünü. En büyük abim, anama şiir okuyor:

"ana ben ozan oldum,
okuyup yazan oldum,
teneke bile değiliken,
aş bişen kazan oldum"

Hem zorla güzellik olmaz derler, hem de zorla yaparlar ya da yaptırırlardı koca koca elleri, kafaları olan ademler. Zorla sünnet ettirdiler, zorla okula yolladılar. Çantayı çamura atarım, o güzelim ablamdan kalma siyah önlükle çamura yatarım olmaz; olmadı kalemi kırar defteri yırtarım; olmadı "anamsız okula gitmem" derim… Kapıdan yanda anam otururdu, beni duvara sıkıştırarak. Anam söktü okuma yazmayı ben de tık yok.

Dört yıl dayanır Ceyhun öğretmen. Sınıfta bırakır, arkadaşlarımdan ayırır beni. Deftersiz kitapsız, kalemsiz silgisiz kara tahtaya, fişlere baka baka okumaya geçerim… Teşekkür bile alırım ardından… Okuma yazmayı zorunan öğrettiler; kitap okumayı zorunan sevdirdiler; âşık olduğum kıza, zorunan bacı dedirttiler… Neredeyse hepimiz horantacak doyası yaladık mürekkebi. En büyük ablamız hariç; fakirler kızlarını okutulmazmış o zamanlar. Hayata televizyon girmiş; ama bizim hayatımızda yok. Kozan'da birkaç evde var. Bütün mahalleli o evlerde toplanır Dallas izlerlerdi. Ortaokuldayım… Pantolonum lastikli, ayağımda filtekeli patik. Okul yolunda oynayarak giderken kırılıverdi lastik, kopuverdi filteke. Pantolonu büzüştürüp lastikle bağladım. Ayağımı sürüye sürüye girdim sınıfa. Sınıfın en çalışkan ve en güzel kızına âşık dört kişiden biriyim.

Herkesten önce, geçip oturdum köşedeki yerime. Ayağa kalkmaya utanıyorum. Önümdeki defter yaprağına bir şeyler karalıyorum.

  • Açıklama
    • Bir ayağımız köyde bir ayağımız şehirdeydi. Köye gittiğimizde şehirli, şehre döndüğümüzde köylüydük oraların yerleşiklerine göre. Köyümüz dağların arasında bir Varsak köyü. Her evin bir Ali'si, Hasan'ı, Hüseyin'i, Hasan Hüseyin'i, Fadıma'sı, Ayşe'si, Sakine'si mutlaka var ama alevi değiller her nasılsa… Sunniyiz diyeni de duymadım…

      -Ana, dedim; beni hangi ayda doğurdun?

      -Ne bilim, dedi; engin ekini biçiliyordu.

      Evimiz, taş duvarlı, mertek tavanlı ahırdan bozma koca bir oda. Anam orada doğurmuş yedincisi olan beni.
      Babam yedi yaşındayken üç yaşındaki erkek kardeşiyle yapayalnız kalıvermiş. Önce Ermenilerin Türkleri ve Kürtleri katlettiği sonra da Türklerin ve Kürtlerin Ermenileri doğradığı, adına "kaçkaç" denilen yıllarmış… Ardıç cüleği yiyerek aylarca dağlarda yaşamış kaçabilenler. Babam serpilmiş, "Bu çocuğu evlendirelim." demişler. Kendisine "abi" demeden konuşmayan, köyün güzel ve yiğit kızlarından biri yemeklerini getirir, çamaşırlarını yıkarmış iki kardeşin. Onu görmeyip, aşağı köyden, düğünsüz derneksiz bir kızı alıp gelmişler. Hemen bi çocuğu olmuş babamın Allah'ın verdiği. Derken ikincisine hamile kalmış karısı. Derken askere çağırmışlar babamı. Gitmiş, orada okuma yazma öğrenmiş. Dört yıl sonra gelmiş; ne karısı var ne de çocukları. "Sırayla öldüler." demişler. Kardeşini sormuş, "Askerde!" demişler; "İşte, bu karısı, bu da oğlu." Kaçakçı diye bir adam gelir gidermiş köye. Katırının üs-tüne, kadınların hoşuna gidecek ne varsa onları yükler köy köy dolaşırmış. Bir de gramofonu varmış. Onu açtı mı kadınlar kızlar başına toplanırmış. Hemen her köyden beğendiği kadınları şehre götürür, kendine avrat edermiş. Bir sabah uyanmış, bakmış kardeşinin karısı yok. Küçücük bir oğlanla kalakalmış babam. "Evlendirelim bunu." demişler. Kendisine "abi" demeden konuşmayan o kızla evlendirmişler. Devlet, okuma yazma bilenleri memuriyete alıyormuş. Hemen ormancı yapmışlar babamı.

      Anam arka arkaya gebe kalıyor, Allah durmadan çocuk veriyormuş. İlk doğanlar arka arkaya ölüvermişler. Dokuz tane daha verivermiş Allah! Yeter, dememiş anam Allah'a. Namuslu adammış babam. Namı yürümüş ormancılıkta. Köylüler zar ağlarmış elinden. Devlet, demiş; " Gel, şehirde tahsildar ol." Koca Kozan'ın bütün elektrik ve su paraları evimizde toplanır olmuş. Ne bir lokantada yemek yediğini ne de bir kahvehanede çay içtiğini gören olmuş. Ne tarlası olmuş ova da ne de konağı. İki göz bir ev, dokuz baş horan-ta... Misafirlere verilen tahinli pekmezden istedim diye, kafamı pekmez tenekesine sokmuş babam. Kıtsat hatırlıyorum, "Doydun mu oğlum?" dediğini; "Doydum." dediğimi; babamın bir teneke pekmezi yere döktüğünü. En büyük abim, anama şiir okuyor:

      "ana ben ozan oldum,
      okuyup yazan oldum,
      teneke bile değiliken,
      aş bişen kazan oldum"

      Hem zorla güzellik olmaz derler, hem de zorla yaparlar ya da yaptırırlardı koca koca elleri, kafaları olan ademler. Zorla sünnet ettirdiler, zorla okula yolladılar. Çantayı çamura atarım, o güzelim ablamdan kalma siyah önlükle çamura yatarım olmaz; olmadı kalemi kırar defteri yırtarım; olmadı "anamsız okula gitmem" derim… Kapıdan yanda anam otururdu, beni duvara sıkıştırarak. Anam söktü okuma yazmayı ben de tık yok.

      Dört yıl dayanır Ceyhun öğretmen. Sınıfta bırakır, arkadaşlarımdan ayırır beni. Deftersiz kitapsız, kalemsiz silgisiz kara tahtaya, fişlere baka baka okumaya geçerim… Teşekkür bile alırım ardından… Okuma yazmayı zorunan öğrettiler; kitap okumayı zorunan sevdirdiler; âşık olduğum kıza, zorunan bacı dedirttiler… Neredeyse hepimiz horantacak doyası yaladık mürekkebi. En büyük ablamız hariç; fakirler kızlarını okutulmazmış o zamanlar. Hayata televizyon girmiş; ama bizim hayatımızda yok. Kozan'da birkaç evde var. Bütün mahalleli o evlerde toplanır Dallas izlerlerdi. Ortaokuldayım… Pantolonum lastikli, ayağımda filtekeli patik. Okul yolunda oynayarak giderken kırılıverdi lastik, kopuverdi filteke. Pantolonu büzüştürüp lastikle bağladım. Ayağımı sürüye sürüye girdim sınıfa. Sınıfın en çalışkan ve en güzel kızına âşık dört kişiden biriyim.

      Herkesten önce, geçip oturdum köşedeki yerime. Ayağa kalkmaya utanıyorum. Önümdeki defter yaprağına bir şeyler karalıyorum.

  • Yorumlar
    • Yorum yaz
      Bu kitaba henüz kimse yorum yapmamıştır.
Kapat