Çin'in çağdaş kadın yazarlarından Lu Min'in Türkçe'ye çevirdiğimiz diğer iki eseri, Bu Aşk Teslim Edilemedi ve Altı Kişilik Akşam Yemeği, okurlardan büyük ilgi görmüş bulunuyor. Elinizdeki kitap ise yazarın altı hikayesini içeren Duvardaki Baba başlıklı kitabıdır. Bu eser doğrudan Çinceden Türkçeye çevrilmiş bulunuyor. Bu çeviride çevirmenimiz Seda Kocabaş büyük bir özveri içinde çalışarak ve Çin geleneklerini araştırarak bu özgün eseri dilimize kazandırdı. Hikayeler genellikle 1990'lar ve 2000'li yıllarda Çin'in kırsalındaki küçük kentlerdeki gelenek ile çağdaşlaşma arasında bocalayan insanların yaşamlarını konu ediniyor.
“Babasız bir aile sanki boşlukta salınır gibi düzensiz ve laçkadır. Kadınlar kıyafetleri oraya buraya gelişigüzel fırlatır, iç çamaşırları sandalyelere asılır ve bitkin düşene kadar içerler, gece tuvaletlerini hemen yatak başına koydukları küçük bardaklara yaparlar. Ailenin manevi yönlerinin kaybolmasına gelince, ailenin sahip olması gereken değerlerin babayla birlikte gömüldüğünü söylemek fazla acımasızlık olur…. Annenin dişlerinin arasında bir çivi vardı. Buzdolabının üzerinde boş bir duvar alanı bulmuş, babalarının fotoğrafını asmaya çabalıyordu. On iki ve sekiz yaşındaki iki kız kardeş başlarını kaldırıp boyunları tutulmuş gibi anneye bakıyorlardı. Anneleri bu işi pek beceremiyordu, çivi duvara hiç girmeyecekmiş gibiydi. Anne çiviyi çakmayı başarınca, kızlar duvarın ne kadar ince olduğunu düşündüler. Gerçekten annemiz babayı öylece duvarda asılı mı bırakacaktı?”
- Açıklama
Çin'in çağdaş kadın yazarlarından Lu Min'in Türkçe'ye çevirdiğimiz diğer iki eseri, Bu Aşk Teslim Edilemedi ve Altı Kişilik Akşam Yemeği, okurlardan büyük ilgi görmüş bulunuyor. Elinizdeki kitap ise yazarın altı hikayesini içeren Duvardaki Baba başlıklı kitabıdır. Bu eser doğrudan Çinceden Türkçeye çevrilmiş bulunuyor. Bu çeviride çevirmenimiz Seda Kocabaş büyük bir özveri içinde çalışarak ve Çin geleneklerini araştırarak bu özgün eseri dilimize kazandırdı. Hikayeler genellikle 1990'lar ve 2000'li yıllarda Çin'in kırsalındaki küçük kentlerdeki gelenek ile çağdaşlaşma arasında bocalayan insanların yaşamlarını konu ediniyor.
“Babasız bir aile sanki boşlukta salınır gibi düzensiz ve laçkadır. Kadınlar kıyafetleri oraya buraya gelişigüzel fırlatır, iç çamaşırları sandalyelere asılır ve bitkin düşene kadar içerler, gece tuvaletlerini hemen yatak başına koydukları küçük bardaklara yaparlar. Ailenin manevi yönlerinin kaybolmasına gelince, ailenin sahip olması gereken değerlerin babayla birlikte gömüldüğünü söylemek fazla acımasızlık olur…. Annenin dişlerinin arasında bir çivi vardı. Buzdolabının üzerinde boş bir duvar alanı bulmuş, babalarının fotoğrafını asmaya çabalıyordu. On iki ve sekiz yaşındaki iki kız kardeş başlarını kaldırıp boyunları tutulmuş gibi anneye bakıyorlardı. Anneleri bu işi pek beceremiyordu, çivi duvara hiç girmeyecekmiş gibiydi. Anne çiviyi çakmayı başarınca, kızlar duvarın ne kadar ince olduğunu düşündüler. Gerçekten annemiz babayı öylece duvarda asılı mı bırakacaktı?”
- Yorumlar
- Yorum yazBu kitaba henüz kimse yorum yapmamıştır.