Ebul Hasen Ali en-Nedvi Seti (4 Kitap Takım)
1- Genç Davetçilere Nasihatler - Müslüman Kardeşler ile Hasbihalim
Günümüz dünyasında yaşayan ve çağdaş tehditlerle karşılaşan Müslüman âlim ve düşünürlerin sorumluluğu, İslam'ın bu çağı yönetmeye, doğruya yöneltmeye ve yüceltmeye gücünün yettiğini ispat etmektir. Bundan sonraki sorumluluğu da İslam'ı her türlü topluluk, kurum, okul, grup ve partiden daha üstün/üstte tutmaktır. İslam'ın bekası için bütün bu isim, yöneliş, işaret, sembol, parti ve cemaatlerin korunması lazımdır. Hiç kimsenin bir an bile bu hayatî konuda gecikme veya kendilerini geriye alma gibi düşünceleri/tavırları olmamalıdır. Ama asıl amaç, her daim İslam'ın geleceği ve zaferi olmalıdır. Elbette ki din ve inancın maslahatı her türlü parti, cemaat, kurum ve kuruluşun maslahatının üstündedir. Faydasının veya övgüsünün bize veya bizim dışımızdaki Müslüman kardeşlerimize olması hiç fark etmeksizin din ve imana hizmet etmek, İslam'a ve Müslümanlara yardım etmek tek hedefimiz olmalıdır!
2- Kur'an ve Siyer Işığında İslam'a Davet Adabı
“Birkaç gün içerisinde Hz. Yusuf (a.s.) dikkatleri üzerine çekti ve hapishanenin gündemi oldu. İçeriyi saran karanlığı nuruyla dağıttı. O; sakin ve ölçülüydü, vakar ve sekinet abidesiydi, ahlaklı, mütevazı, şefkatli ve onur sahibiydi. Meşguliyeti ise zikir ve tesbih idi. İşte bu yüzden hapishane halkı ona saygı göstermek zorunda kaldılar, adeta buna mecburdular. Sanki birisi onları Hz. Yusuf'a (a.s.) yönlendiriyordu. Aslında bunların hepsi Yüce Allah'ın takdiriydi. Sonra ne oldu?
Hapishanedeki mahkûmlardan iki kişi garip bazı rüyalar gördüler. Bunlardan biri rüyasında şarap sıktığını gördü ki bu rüya onun zihnini meşgul ediyor, düşüncelerini ve hislerini etkiliyordu. Diğeri ise başının üzerinde bir ekmek taşıdığını ve kuşların o ekmeği yediğini gördü. Yüce Allah ikisine de bu konu hakkında Hz. Yusuf'a (a.s.) danışmalarını ilham etti. Rüyalarını şöyle anlatmışlardı: “Biri, ‘Ben rüyamda şaraplık üzüm sıktığımı gördüm' dedi. Diğeri, ‘Ben de rüyamda başımın üzerinde, kuşların yediği bir ekmek taşıdığımı gördüm. Bize bunun yorumunu haber ver. Şüphesiz biz seni iyilik yapanlardan görüyoruz' dedi.” (Yusuf, 36)”
3- Sultan Selahaddîn Eyyûbî
Bu kitabın, okuyucu kardeşlerimizin; İslâm'ın ne kadar eşsiz ve ebedî bir mesaj olduğuna, bu ümmetin asaletine, imanın gücüne ve iman gücüyle nasıl harikulâde işler başarıldığına olan güvenlerinin takviye edilmesine vesile olacağını umuyorum. Bir de (bu çalışma vesilesiyle) iki farklı komutanın örnekliğini ve aralarındaki muazzam farkı göreceklerdir.
Birincisi, iman terbiyesinden geçmiş, en güzel örnek olan kutlu elçi Hz. Muhammed'in (s.a.v.) yaşam tecrübesinden ilham alarak eğitim görmüş, onun sünneti ve ahlakıyla donanıp kuşanmış bir örnek!
İkincisi ise yabancı kültürlerle beslenmiş, çıkarcılığı ve maddeperestliği amaç edinmiş, basit ve kişisel gayelerle yola çıkmış, siyasî ikbal peşinde olan ve hiçbir kutsal gayesi olmayan bir örnek!
Olaylara asıl yön veren ve sonuçları belirleyen faktörlerin sırrı işte burada yatıyor! İslâm dünyası kaç zamandır (ikinci örnekte olduğu gibi, kendi toplumunda yaşayan, ancak öz değerlerine yabancılaşmış) Batı hayranı liderlerin ve onların verdikleri zararların hüsranını yaşamakta, bunun bedelini ise ağır bir şekilde ödemektedir.
4- Müslümanlar ve Filistin Davası
"Kardeşlerim! Size Hint kıtasının bir sesi olarak sesleniyorum. Filistin'in işgal edilmesi üzerine bütün Müslümanların olağanüstü bir hayat yaşamaları ve sürekli hazırlıklı olmaları gerekirdi. Yüce Allah'ın onlara helal kıldığı zevkleri bile kendilerine yasaklamaları gerekirdi. Zafer kazanan başarılı ordular tarihte hep böyle yaptı. Hindistan'da üç buçuk asır hüküm süren Moğol devletinin kurucusu Babür beraberinde yirmi bin savaşçı bulunarak meydana çıktı. Düşmanı Rana Sanga içinde iki yüz bin savaşçının bulunduğu büyük bir orduyu komuta ediyordu. Ne yaptığını biliyor musunuz? Babür, şaraba düşkün biriydi. İçmeden duramıyordu.Tarihte onun şaraba düşkün olduğu bilinir. Çarpışma alanında biranda durdu ve Allah'a tevbe etti."Ey Allah'ım! Ben kendime şarabı yasaklıyorum ve artık onu kendime yaklaştırmayacağım" dedi. Haramlardan ve çirkin işlerden uzaklaştı. Sonra savaşa daldı, hedefine odaklandı ve kendini meşgul eden bütün engellerden kurtularak düşmanla çarpıştı. Böylelikle büyük bir zafer kazandı. Mimari ve sosyal eserleri hâlen kalıcı bir şekilde ayakta duran bu büyük devleti kurmayı başardı. İşte işi ciddiye alan şahıslar, milletler ve ordular ciddi iş yapar ve netice alırlar.
- Açıklama
1- Genç Davetçilere Nasihatler - Müslüman Kardeşler ile Hasbihalim
Günümüz dünyasında yaşayan ve çağdaş tehditlerle karşılaşan Müslüman âlim ve düşünürlerin sorumluluğu, İslam'ın bu çağı yönetmeye, doğruya yöneltmeye ve yüceltmeye gücünün yettiğini ispat etmektir. Bundan sonraki sorumluluğu da İslam'ı her türlü topluluk, kurum, okul, grup ve partiden daha üstün/üstte tutmaktır. İslam'ın bekası için bütün bu isim, yöneliş, işaret, sembol, parti ve cemaatlerin korunması lazımdır. Hiç kimsenin bir an bile bu hayatî konuda gecikme veya kendilerini geriye alma gibi düşünceleri/tavırları olmamalıdır. Ama asıl amaç, her daim İslam'ın geleceği ve zaferi olmalıdır. Elbette ki din ve inancın maslahatı her türlü parti, cemaat, kurum ve kuruluşun maslahatının üstündedir. Faydasının veya övgüsünün bize veya bizim dışımızdaki Müslüman kardeşlerimize olması hiç fark etmeksizin din ve imana hizmet etmek, İslam'a ve Müslümanlara yardım etmek tek hedefimiz olmalıdır!2- Kur'an ve Siyer Işığında İslam'a Davet Adabı
“Birkaç gün içerisinde Hz. Yusuf (a.s.) dikkatleri üzerine çekti ve hapishanenin gündemi oldu. İçeriyi saran karanlığı nuruyla dağıttı. O; sakin ve ölçülüydü, vakar ve sekinet abidesiydi, ahlaklı, mütevazı, şefkatli ve onur sahibiydi. Meşguliyeti ise zikir ve tesbih idi. İşte bu yüzden hapishane halkı ona saygı göstermek zorunda kaldılar, adeta buna mecburdular. Sanki birisi onları Hz. Yusuf'a (a.s.) yönlendiriyordu. Aslında bunların hepsi Yüce Allah'ın takdiriydi. Sonra ne oldu?
Hapishanedeki mahkûmlardan iki kişi garip bazı rüyalar gördüler. Bunlardan biri rüyasında şarap sıktığını gördü ki bu rüya onun zihnini meşgul ediyor, düşüncelerini ve hislerini etkiliyordu. Diğeri ise başının üzerinde bir ekmek taşıdığını ve kuşların o ekmeği yediğini gördü. Yüce Allah ikisine de bu konu hakkında Hz. Yusuf'a (a.s.) danışmalarını ilham etti. Rüyalarını şöyle anlatmışlardı: “Biri, ‘Ben rüyamda şaraplık üzüm sıktığımı gördüm' dedi. Diğeri, ‘Ben de rüyamda başımın üzerinde, kuşların yediği bir ekmek taşıdığımı gördüm. Bize bunun yorumunu haber ver. Şüphesiz biz seni iyilik yapanlardan görüyoruz' dedi.” (Yusuf, 36)”3- Sultan Selahaddîn Eyyûbî
Bu kitabın, okuyucu kardeşlerimizin; İslâm'ın ne kadar eşsiz ve ebedî bir mesaj olduğuna, bu ümmetin asaletine, imanın gücüne ve iman gücüyle nasıl harikulâde işler başarıldığına olan güvenlerinin takviye edilmesine vesile olacağını umuyorum. Bir de (bu çalışma vesilesiyle) iki farklı komutanın örnekliğini ve aralarındaki muazzam farkı göreceklerdir.
Birincisi, iman terbiyesinden geçmiş, en güzel örnek olan kutlu elçi Hz. Muhammed'in (s.a.v.) yaşam tecrübesinden ilham alarak eğitim görmüş, onun sünneti ve ahlakıyla donanıp kuşanmış bir örnek!
İkincisi ise yabancı kültürlerle beslenmiş, çıkarcılığı ve maddeperestliği amaç edinmiş, basit ve kişisel gayelerle yola çıkmış, siyasî ikbal peşinde olan ve hiçbir kutsal gayesi olmayan bir örnek!
Olaylara asıl yön veren ve sonuçları belirleyen faktörlerin sırrı işte burada yatıyor! İslâm dünyası kaç zamandır (ikinci örnekte olduğu gibi, kendi toplumunda yaşayan, ancak öz değerlerine yabancılaşmış) Batı hayranı liderlerin ve onların verdikleri zararların hüsranını yaşamakta, bunun bedelini ise ağır bir şekilde ödemektedir.4- Müslümanlar ve Filistin Davası
"Kardeşlerim! Size Hint kıtasının bir sesi olarak sesleniyorum. Filistin'in işgal edilmesi üzerine bütün Müslümanların olağanüstü bir hayat yaşamaları ve sürekli hazırlıklı olmaları gerekirdi. Yüce Allah'ın onlara helal kıldığı zevkleri bile kendilerine yasaklamaları gerekirdi. Zafer kazanan başarılı ordular tarihte hep böyle yaptı. Hindistan'da üç buçuk asır hüküm süren Moğol devletinin kurucusu Babür beraberinde yirmi bin savaşçı bulunarak meydana çıktı. Düşmanı Rana Sanga içinde iki yüz bin savaşçının bulunduğu büyük bir orduyu komuta ediyordu. Ne yaptığını biliyor musunuz? Babür, şaraba düşkün biriydi. İçmeden duramıyordu.Tarihte onun şaraba düşkün olduğu bilinir. Çarpışma alanında biranda durdu ve Allah'a tevbe etti."Ey Allah'ım! Ben kendime şarabı yasaklıyorum ve artık onu kendime yaklaştırmayacağım" dedi. Haramlardan ve çirkin işlerden uzaklaştı. Sonra savaşa daldı, hedefine odaklandı ve kendini meşgul eden bütün engellerden kurtularak düşmanla çarpıştı. Böylelikle büyük bir zafer kazandı. Mimari ve sosyal eserleri hâlen kalıcı bir şekilde ayakta duran bu büyük devleti kurmayı başardı. İşte işi ciddiye alan şahıslar, milletler ve ordular ciddi iş yapar ve netice alırlar.
- Yorumlar
- Yorum yazBu kitaba henüz kimse yorum yapmamıştır.