Marissa beni görünce deli gibi sevindi. Linda'nın üzerime titremesi hakkında gıcık gıcık sorular sordu, ısrarla yara izime bakmak istedi, "Zavallı yaralı Willie'ye bakan güzel hemşire"yle alay etti. Birlikte güldük ve neşe içinde atla dolaştık: Tekrar onunla biraber olmam onu heyecanlandırdı. Ama söz nereden açıldıysa, birden feci bir tartışma daldık. Ağzımdan çıkanları bilmez bir halde buradaki görevin bitince onu da New York'a götürmek gibi aklıma sık sık gelen bir fanteziden söz açtım. Lafı ağzıma tıkarcasına tepki gösterdi: Dangalakça, saçma bir fikirdi bu. "N'apacağım orada ben? Olsam olsam senin gölgen olurum. Öylesi bir toplumda kendi başıma yaşayabilmemin başka yolu yok. " Şaşkınlıkla bunun beni müthiş derecede incittiğini hissettim: Sanki birbirimize duyduğumuz aşkın gerçek dünyada bir yansıması olamazdı. Öfkelendim, bağırdım çağırdım, onu benimle ilgilenmemekle, sürekli benimle olmayı istememekle suçladım. Beni sevdiğini defalarca yineledi, sorunun kökünde yatan bu değildi. Ekotopyalılar çalışıyorlar mı yoksa oyun mu oynuyorlar, söylemek zor, zamanlarını şaşırtıcı bir cömertlikle kullanıyorlar, söylemek zor, zamanlarını şaşırtıcı bir cömertlikle kullanıyorlar. Örneğin, fabrikadaki birçok işçi parçalanmış haldeki makineleri takıp birleştirmek üzere fazla mesai yapıyormuş. Görülen o ki yirmi saatlik çalışma haftasını sırf üretken zaman sayıp makinelerin onarımını ayrı bir sorumluluk olarak görüyorlar. Belki de sadece tamirle uğraşmaktan hoşlanıyorlar: Ekotopya'da mallar öne çıkmasa da insanlar söküp takma işlerini seviyorlar. Bisikletinin zincirini kaybeden ya da lastiği patlayan bir sürücünün etrafı hemen gönüllü olarak yardım etmek isteyen beş altı insanla kuşatılıyor.
- Açıklama
Marissa beni görünce deli gibi sevindi. Linda'nın üzerime titremesi hakkında gıcık gıcık sorular sordu, ısrarla yara izime bakmak istedi, "Zavallı yaralı Willie'ye bakan güzel hemşire"yle alay etti. Birlikte güldük ve neşe içinde atla dolaştık: Tekrar onunla biraber olmam onu heyecanlandırdı. Ama söz nereden açıldıysa, birden feci bir tartışma daldık. Ağzımdan çıkanları bilmez bir halde buradaki görevin bitince onu da New York'a götürmek gibi aklıma sık sık gelen bir fanteziden söz açtım. Lafı ağzıma tıkarcasına tepki gösterdi: Dangalakça, saçma bir fikirdi bu. "N'apacağım orada ben? Olsam olsam senin gölgen olurum. Öylesi bir toplumda kendi başıma yaşayabilmemin başka yolu yok. " Şaşkınlıkla bunun beni müthiş derecede incittiğini hissettim: Sanki birbirimize duyduğumuz aşkın gerçek dünyada bir yansıması olamazdı. Öfkelendim, bağırdım çağırdım, onu benimle ilgilenmemekle, sürekli benimle olmayı istememekle suçladım. Beni sevdiğini defalarca yineledi, sorunun kökünde yatan bu değildi. Ekotopyalılar çalışıyorlar mı yoksa oyun mu oynuyorlar, söylemek zor, zamanlarını şaşırtıcı bir cömertlikle kullanıyorlar, söylemek zor, zamanlarını şaşırtıcı bir cömertlikle kullanıyorlar. Örneğin, fabrikadaki birçok işçi parçalanmış haldeki makineleri takıp birleştirmek üzere fazla mesai yapıyormuş. Görülen o ki yirmi saatlik çalışma haftasını sırf üretken zaman sayıp makinelerin onarımını ayrı bir sorumluluk olarak görüyorlar. Belki de sadece tamirle uğraşmaktan hoşlanıyorlar: Ekotopya'da mallar öne çıkmasa da insanlar söküp takma işlerini seviyorlar. Bisikletinin zincirini kaybeden ya da lastiği patlayan bir sürücünün etrafı hemen gönüllü olarak yardım etmek isteyen beş altı insanla kuşatılıyor.
- Yorumlar
- Yorum yazBu kitaba henüz kimse yorum yapmamıştır.