%15
File Lokantası Leyla Küçükahmet
Teknik Bilgiler
Stok Kodu
9786053640486
Boyut
13.50x20.00
Sayfa Sayısı
112
Basım Yeri
Ankara
Baskı
1
Basım Tarihi
2010-12
Kapak Türü
Ciltsiz
Kağıt Türü
2. Hamur
Dili
Türkçe

File Lokantası Özel Menü: Eğitimde Temel KavramlarÖzel Menü: Eğitimde Temel Kavramlar

36,00TL
30,60TL
%15
Satışta değil
9786053640486
453568
File Lokantası Özel Menü: Eğitimde Temel Kavramlar
File Lokantası Özel Menü: Eğitimde Temel Kavramlar Özel Menü: Eğitimde Temel Kavramlar
30.60

Hayatınızda yemek yemenin ne kadar önemli bir yer tuttuğunu hiç düşündünüz mü?
Şöyle bir genelleme vardır:“Biz insanlar ikiye ayrılıyoruz: yemek için yaşayanlar, yaşamak için yiyenler.” Hayır, ben bu görüşe katılmıyorum. Düşündüm ve şuna karar verdim. Biyoloji kitaplarına biz insanları diğer canlılardan ayıran bir vasfımız daha yazılmalıdır.

“ İnsanlar yemek için yaşayan canlılardır.”

Bu gerçeği ilk kez ne zaman fark ettiğime gelince; epey yıl önce Ankara'nın meşhur Sakarya caddesinin, bu günkü gibi fast food dükkânları yerine güzel et lokantalarıyla dolu olduğu günlerde, yaşlı bir beyin bir et lokantanın vitrinine bakarken kelimenin tam anlamıyla ağzının suyunun aktığını gördüm. İlk anda bu manzara beni çok üzdü. Bir an “beye yemek ısmarlamalıyım” diye aklımdan geçirdim. Ama dikkatli bakınca beyin üstünün başının çok düzgün olduğunu fark ettim. O sırada bir ses duydum.

—Ne bekliyorsun sen gir, ben geldim işte.

Belli ki bey içeri girmek için bir yerlere takılan eşini bekliyordu. O anda hayatımızda yemenin ne kadar önemli bir yeri olduğunu düşündüm. Gerçekten hemen hepimiz yemek için yaşıyorduk, yaşamak için yemiyorduk. En azından benim ülkemde bu böyle. Diğer ülkeler için de pek farklı olduğunu sanmıyorum. örneğin; biri İtalya'ya gidecek olsa ona tavsiye edilen ilk şey “güzel bir lokantada bir tabak nefis spagetti”.

İspanya'ya gideceksiniz. O ülkeye gidenlerin size söyleyeceği “gazpachosunu (bir çeşit çorba) içmeden gelme” cümlesi aslında çok anlam ifade eder. Japonya'nın yerini bilmeyenler bile “şusi”yi duymuşlardır.
Bir gün,
-Ben Japonya'ya gideceğim, dediğimde Japonya'yı komşu şehir sanıp;
-Akşama dönersin değil mi?” diye soran çok yaşlı anneanneme şaka olsun diye;
-Akşama kalmam bile, suşi yiyip döneceğim” cevabıma,
Anneannemin;
-çiğ balığın nesini yiyeceksin? Ayrıca pilavı da sirkeliymiş. Geçen gün televizyonda seyrettim” demesi beni çok şaşırtmıştı.

Et yemeklerine bakarken ağzının suyu akan yaşlı beyin ağzının suyunun akması beni “biz neden okullarımızı et lokantası kadar cazip yapamıyoruz? Bizim çocuklar niçin sınıflara girmek için yaşlı bey gibi acele etmiyor” diye düşünmeye sevk etti ve sonuçta ne fark ettim biliyor musunuz? Bizim yemeklerin sunumu kötü. Al benisi yok, çocuklara açlık hissi vermiyor, bizim lokantamızdaki yemekler, tatsız, tuzsuz…

Ne yapalım, biraz kanun zoru ile biraz veli zoru ile lokantamıza gelen müşterilerimizin iştahlarını kabartamaz mıyız? Her yıl Mayıs ayında lokantamızın hiç müşterisi olmamasını nasıl açıklamalıyız? Tüm lise son sınıf öğrencilerinin biz açız ama Mayıs ayında karnımızı sizin lokantanızda değil de dershane lokantasında doyuracağız” diye diretmelerinin, buna velilerini de alet etmelerinin, hatta bizim lokantada yemek yememek için doktorları kullanmalarının sizce mantıklı bir açıklaması olabilir mi? Nasıl oluyor da lise son sınıf öğrencilerinin tümü bizim lokantanın yemeklerinden zehirlenip doktorlardan birer aylık rapor alıyor da, dershanedeki yemeklerinden hiç zehirlenen olmuyor? Oraların yemeklerini hiç şikayet etmeden iştahla yiyorlar da “daha da doymadık” diyebiliyorlar.Aslında oradaki aşçılar da aynı profesyoneller değiller mi? Aşçı her yerde aynı aşçı ama nedense dershanede yemekler daha iyi servis ediliyor. Bence bunun üzerinde düşünmek gerekir. Ama hiç düşünmeden cevabını bildiğim bir hususu açıklamak isterim. öSS'ye giriş için lise diploması istenmese bizim lokantamıza hiç müşteri gelmeyecek. Bundan daha ciddi bir sorun olabilir mi?

Ben güzel bir lokanta ortamı her şeyi çözümlemeye yetebilir diye düşündüm. Yeter ki bu ortamı iyi kullanabilelim. Aslında lokanta ortamının eğitim ortamının pek çok benzer yanı var. örneğin; yemekler için alınacaklar listesi ve yemek tarifleri, öğretilecek konuların seçimi ve ders planının hazırlanması ile benzerdir, yemeklerin yendiği ortam bu ortamın düzeni, temizliği, ısısı ve ışığı bir sınıfla ne kadar da örtüşür, lokantada müdüründen temizlik elemanına kadar tüm personeli, eğitim ortamındaki personele (idari personelinden hizmetlisine) ne kadar benzer. Lokantada görevli kişilerin hepsinin bir amacı vardır. Müşteri memnuniyeti. Ya bizim amacımız ne? Müşteri memnuniyeti değil mi? Bizim müşterimizde öğrencilerimiz. Bizim güzel yemeklerimizden yemeğe, beyinlerini doyurmaya gelmiyorlar mı?

Bizde bir söz vardır. İnsanların kalplerine giden yol midelerinden geçer. Bu sözü biraz değiştirelim. İnsanların hem kalplerine hem beyinlerine giden yol midelerinden geçer. Bunu söyleyince şunu hatırladım.

Benim annem çok ağır şeker hastasıydı. Canım annem bir gün komaya girdi. Hacettepe hastanesinde anneme şeker yüklemesi yaptılar. Orada dünya iyisi bir doktor bana “beynimizi besleyen tek şey gerçek şekerdir. Bunu sakın unutma” dedi. Bundan ne çıkardım biliyor musunuz, “bilgilerimiz şeker tadında olmalıdır.”

Gördüğünüz gibi her şeyi yiyecekle açıklama gibi bir lüksümüz varken niçin bundan yararlanmayalım, başlamaya hazır mısınız?

File Lokantasına Hoş Geldiniz.

  • Açıklama
    • Hayatınızda yemek yemenin ne kadar önemli bir yer tuttuğunu hiç düşündünüz mü?
      Şöyle bir genelleme vardır:“Biz insanlar ikiye ayrılıyoruz: yemek için yaşayanlar, yaşamak için yiyenler.” Hayır, ben bu görüşe katılmıyorum. Düşündüm ve şuna karar verdim. Biyoloji kitaplarına biz insanları diğer canlılardan ayıran bir vasfımız daha yazılmalıdır.

      “ İnsanlar yemek için yaşayan canlılardır.”

      Bu gerçeği ilk kez ne zaman fark ettiğime gelince; epey yıl önce Ankara'nın meşhur Sakarya caddesinin, bu günkü gibi fast food dükkânları yerine güzel et lokantalarıyla dolu olduğu günlerde, yaşlı bir beyin bir et lokantanın vitrinine bakarken kelimenin tam anlamıyla ağzının suyunun aktığını gördüm. İlk anda bu manzara beni çok üzdü. Bir an “beye yemek ısmarlamalıyım” diye aklımdan geçirdim. Ama dikkatli bakınca beyin üstünün başının çok düzgün olduğunu fark ettim. O sırada bir ses duydum.

      —Ne bekliyorsun sen gir, ben geldim işte.

      Belli ki bey içeri girmek için bir yerlere takılan eşini bekliyordu. O anda hayatımızda yemenin ne kadar önemli bir yeri olduğunu düşündüm. Gerçekten hemen hepimiz yemek için yaşıyorduk, yaşamak için yemiyorduk. En azından benim ülkemde bu böyle. Diğer ülkeler için de pek farklı olduğunu sanmıyorum. örneğin; biri İtalya'ya gidecek olsa ona tavsiye edilen ilk şey “güzel bir lokantada bir tabak nefis spagetti”.

      İspanya'ya gideceksiniz. O ülkeye gidenlerin size söyleyeceği “gazpachosunu (bir çeşit çorba) içmeden gelme” cümlesi aslında çok anlam ifade eder. Japonya'nın yerini bilmeyenler bile “şusi”yi duymuşlardır.
      Bir gün,
      -Ben Japonya'ya gideceğim, dediğimde Japonya'yı komşu şehir sanıp;
      -Akşama dönersin değil mi?” diye soran çok yaşlı anneanneme şaka olsun diye;
      -Akşama kalmam bile, suşi yiyip döneceğim” cevabıma,
      Anneannemin;
      -çiğ balığın nesini yiyeceksin? Ayrıca pilavı da sirkeliymiş. Geçen gün televizyonda seyrettim” demesi beni çok şaşırtmıştı.

      Et yemeklerine bakarken ağzının suyu akan yaşlı beyin ağzının suyunun akması beni “biz neden okullarımızı et lokantası kadar cazip yapamıyoruz? Bizim çocuklar niçin sınıflara girmek için yaşlı bey gibi acele etmiyor” diye düşünmeye sevk etti ve sonuçta ne fark ettim biliyor musunuz? Bizim yemeklerin sunumu kötü. Al benisi yok, çocuklara açlık hissi vermiyor, bizim lokantamızdaki yemekler, tatsız, tuzsuz…

      Ne yapalım, biraz kanun zoru ile biraz veli zoru ile lokantamıza gelen müşterilerimizin iştahlarını kabartamaz mıyız? Her yıl Mayıs ayında lokantamızın hiç müşterisi olmamasını nasıl açıklamalıyız? Tüm lise son sınıf öğrencilerinin biz açız ama Mayıs ayında karnımızı sizin lokantanızda değil de dershane lokantasında doyuracağız” diye diretmelerinin, buna velilerini de alet etmelerinin, hatta bizim lokantada yemek yememek için doktorları kullanmalarının sizce mantıklı bir açıklaması olabilir mi? Nasıl oluyor da lise son sınıf öğrencilerinin tümü bizim lokantanın yemeklerinden zehirlenip doktorlardan birer aylık rapor alıyor da, dershanedeki yemeklerinden hiç zehirlenen olmuyor? Oraların yemeklerini hiç şikayet etmeden iştahla yiyorlar da “daha da doymadık” diyebiliyorlar.Aslında oradaki aşçılar da aynı profesyoneller değiller mi? Aşçı her yerde aynı aşçı ama nedense dershanede yemekler daha iyi servis ediliyor. Bence bunun üzerinde düşünmek gerekir. Ama hiç düşünmeden cevabını bildiğim bir hususu açıklamak isterim. öSS'ye giriş için lise diploması istenmese bizim lokantamıza hiç müşteri gelmeyecek. Bundan daha ciddi bir sorun olabilir mi?

      Ben güzel bir lokanta ortamı her şeyi çözümlemeye yetebilir diye düşündüm. Yeter ki bu ortamı iyi kullanabilelim. Aslında lokanta ortamının eğitim ortamının pek çok benzer yanı var. örneğin; yemekler için alınacaklar listesi ve yemek tarifleri, öğretilecek konuların seçimi ve ders planının hazırlanması ile benzerdir, yemeklerin yendiği ortam bu ortamın düzeni, temizliği, ısısı ve ışığı bir sınıfla ne kadar da örtüşür, lokantada müdüründen temizlik elemanına kadar tüm personeli, eğitim ortamındaki personele (idari personelinden hizmetlisine) ne kadar benzer. Lokantada görevli kişilerin hepsinin bir amacı vardır. Müşteri memnuniyeti. Ya bizim amacımız ne? Müşteri memnuniyeti değil mi? Bizim müşterimizde öğrencilerimiz. Bizim güzel yemeklerimizden yemeğe, beyinlerini doyurmaya gelmiyorlar mı?

      Bizde bir söz vardır. İnsanların kalplerine giden yol midelerinden geçer. Bu sözü biraz değiştirelim. İnsanların hem kalplerine hem beyinlerine giden yol midelerinden geçer. Bunu söyleyince şunu hatırladım.

      Benim annem çok ağır şeker hastasıydı. Canım annem bir gün komaya girdi. Hacettepe hastanesinde anneme şeker yüklemesi yaptılar. Orada dünya iyisi bir doktor bana “beynimizi besleyen tek şey gerçek şekerdir. Bunu sakın unutma” dedi. Bundan ne çıkardım biliyor musunuz, “bilgilerimiz şeker tadında olmalıdır.”

      Gördüğünüz gibi her şeyi yiyecekle açıklama gibi bir lüksümüz varken niçin bundan yararlanmayalım, başlamaya hazır mısınız?

      File Lokantasına Hoş Geldiniz.

  • Yorumlar
    • Yorum yaz
      Bu kitaba henüz kimse yorum yapmamıştır.
Kapat