Filmin Ağlanacak Yeri
Muhsin Macit, divan edebiyatı uzmanı bir profesör ama bu öyküleri okudukça bir Anadolu profesörüyle karşı karşıya olduğunuzu anlıyorsunuz. Kitap, kamyon şoförlüğüyle edebiyat öğretmenliği arasında sıkışıp kalmış bir gencin öyküleriyle başlıyor ve ardından yazarın hayatının çeşitli dönemlerinden yirmi adet anı-öykü peş peşe sıralanıyor. Bir süre sonra, bu anı-öyküler kişisel olmaktan çıkıp bizi de alakadar etmeye başlıyor. Anadolunun son 30-40 senelik serüveni, sosyal-kültürel durumları bu öykülerle birlikte, yer yer mizahi, yer yer dramatik, trajik ama her seferinde etkileyici olarak getiriliyor karşımıza. Macit, Anadolulular olarak aşırı şehirlilikle bir türlü sobeleyen olamadığımız saklambaç-yakalamaç oyunlarına girişmemizden rahatsız. Bize doğrultulan kamera ve mikrofonlara inat, çekinmeksizin, karda, kızak üstünde çocukluk ve naifliğe selam çakmayı, bütün bunlara yeğliyor. Tamaraların, Alilerin öykülerini dinledikçe bu coğrafyada meczup bir rüzgâr gibi dolaşan bu öykülerin her an sizi de gelip çarpabileceği ümidine kapılıp memnuniyetle yanağınızı uzatıp çarpılmayı beklemeye koyuluyorsunuz. Sözü Muhsin Macite bırakalım: …Ömrün son veda toplantısında hısım, akrabanın bir araya geldiğini, birbirini sevmek için ölümü beklediklerini sen nerden bilecektin!... …Sonra bilgiç bir edayla ekledi: Bu mübarek öyle bir çiçektir ki olgunlaşmadan açmaz. Şu minnacık dalın olgunlaşmasını beklemek sabır ister. İstediği sabır olsun, dedik… …Daha evvel öküzlerin boynuna astıkları boncukları traktörlere taktılar. Traktör seslerine Orhan Gencebayın, Ferdi Tayfurun sesleri karıştı. Narmanlı Sümmanînin torunlarını gençler tanımaz oldu. Seyitgilin radyo yerini Grundig marka radyolu teyplere bıraktı... …Sen beni anlarsın Van Gölü… Yine ben aşka, hasrete ve ölüme dair konuşacağım. Yine gözyaşlarımı kalbime akıtacağım. Yine yüreğim kabardıkça kabaracak ama başımı Süphan gibi, Artos gibi dik tutacağım. Seninle baş başa kalınca, senin gibi kabıma sığmaz taşarsam kimseye söyleme, he mi?...
- Açıklama
Muhsin Macit, divan edebiyatı uzmanı bir profesör ama bu öyküleri okudukça bir Anadolu profesörüyle karşı karşıya olduğunuzu anlıyorsunuz. Kitap, kamyon şoförlüğüyle edebiyat öğretmenliği arasında sıkışıp kalmış bir gencin öyküleriyle başlıyor ve ardından yazarın hayatının çeşitli dönemlerinden yirmi adet anı-öykü peş peşe sıralanıyor. Bir süre sonra, bu anı-öyküler kişisel olmaktan çıkıp bizi de alakadar etmeye başlıyor. Anadolunun son 30-40 senelik serüveni, sosyal-kültürel durumları bu öykülerle birlikte, yer yer mizahi, yer yer dramatik, trajik ama her seferinde etkileyici olarak getiriliyor karşımıza. Macit, Anadolulular olarak aşırı şehirlilikle bir türlü sobeleyen olamadığımız saklambaç-yakalamaç oyunlarına girişmemizden rahatsız. Bize doğrultulan kamera ve mikrofonlara inat, çekinmeksizin, karda, kızak üstünde çocukluk ve naifliğe selam çakmayı, bütün bunlara yeğliyor. Tamaraların, Alilerin öykülerini dinledikçe bu coğrafyada meczup bir rüzgâr gibi dolaşan bu öykülerin her an sizi de gelip çarpabileceği ümidine kapılıp memnuniyetle yanağınızı uzatıp çarpılmayı beklemeye koyuluyorsunuz. Sözü Muhsin Macite bırakalım: …Ömrün son veda toplantısında hısım, akrabanın bir araya geldiğini, birbirini sevmek için ölümü beklediklerini sen nerden bilecektin!... …Sonra bilgiç bir edayla ekledi: Bu mübarek öyle bir çiçektir ki olgunlaşmadan açmaz. Şu minnacık dalın olgunlaşmasını beklemek sabır ister. İstediği sabır olsun, dedik… …Daha evvel öküzlerin boynuna astıkları boncukları traktörlere taktılar. Traktör seslerine Orhan Gencebayın, Ferdi Tayfurun sesleri karıştı. Narmanlı Sümmanînin torunlarını gençler tanımaz oldu. Seyitgilin radyo yerini Grundig marka radyolu teyplere bıraktı... …Sen beni anlarsın Van Gölü… Yine ben aşka, hasrete ve ölüme dair konuşacağım. Yine gözyaşlarımı kalbime akıtacağım. Yine yüreğim kabardıkça kabaracak ama başımı Süphan gibi, Artos gibi dik tutacağım. Seninle baş başa kalınca, senin gibi kabıma sığmaz taşarsam kimseye söyleme, he mi?...
- Yorumlar
- Yorum yazBu kitaba henüz kimse yorum yapmamıştır.