Finansallaşma Kıskancında Türkiye'de Devlet Sermaye Birikimi ve Emek
Türkiye siyasetinde köklü değişimlerin yaşandığı bir dönemden geçiyoruz. AKP'nin koalisyon hükümeti kurmaya zorlandığı 7 Haziran 2015 genel seçimlerinden sonra hızla gelişen siyasi kriz ortamı ve bu krizin bir uzantısı olarak çıplak şiddetin gündelikleşmesi, 2010'lu yıllara kadar Türkiye'de siyasi ve toplumsal gelişmeleri açıklarken başvurduğumuz “neoliberal dönüşüm” çözümlemelerini büyük ölçüde rafa kaldırmış görünüyor. Bunun yerine, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası dayatılan rejim değişikliğini açıklayacak faşizm, parti-devleti, polis devleti, Bonapartizm gibi olağanüstü devlet kavramsallaştırmalarını işe koşuyor; bunlar üzerinden yakın geleceğe ilişkin öngörüler yapmaya çalışıyoruz. Fransız tarihçi Braudel'in ifadeleriyle her gün yeni bir krizin yaşandığı bir olaylar tarihi içine hapsolmuş durumdayız; yaşananlara ilişkin konjonktürel ya da uzun dönemli tarihsel çözümlemeler yapmak siyaseten önceliğini yitirmiş görünüyor.
Marksist yazında bir sermaye projesi olarak tanımlanan neoliberalizmin (Harvey 2006) 1980'den bu yana oldukça başarıyla uygulandığı bir ülke olan Türkiye'de böyle bir siyasi sonucun ortaya çıkmış olmasını nasıl yorumlamak gerekiyor? Olup bitenler neoliberal projeden bağımsız, hatta ona rağmen gerçekleşen, AKP'nin İslamcı çizgisi ya da Erdoğan'ın kişisel tercihleriyle şekillenen bir süreç olarak mı anlaşılmalı? Yoksa indirgemecilik tuzağına düşmeden, hala neoliberal dönüşümün bir sonucu olarak mı düşünülmeli? İkincisini ileri sürüyorsak, ülkeye dayatılan rejim değişikliği ile neoliberal dönüşüm süreci arasında nasıl bir tarihsel bağlantı kurulabilir? Bu kitapta biraraya getirdiğimiz yazılar, yaşanan siyasi dönüşümün neoliberalizmle olan ilişkisini anlamamıza yardımcı olacak tarihsel tespitler, analitik kavramlar ve tartışmalar sunmaktadır.
- Açıklama
Türkiye siyasetinde köklü değişimlerin yaşandığı bir dönemden geçiyoruz. AKP'nin koalisyon hükümeti kurmaya zorlandığı 7 Haziran 2015 genel seçimlerinden sonra hızla gelişen siyasi kriz ortamı ve bu krizin bir uzantısı olarak çıplak şiddetin gündelikleşmesi, 2010'lu yıllara kadar Türkiye'de siyasi ve toplumsal gelişmeleri açıklarken başvurduğumuz “neoliberal dönüşüm” çözümlemelerini büyük ölçüde rafa kaldırmış görünüyor. Bunun yerine, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası dayatılan rejim değişikliğini açıklayacak faşizm, parti-devleti, polis devleti, Bonapartizm gibi olağanüstü devlet kavramsallaştırmalarını işe koşuyor; bunlar üzerinden yakın geleceğe ilişkin öngörüler yapmaya çalışıyoruz. Fransız tarihçi Braudel'in ifadeleriyle her gün yeni bir krizin yaşandığı bir olaylar tarihi içine hapsolmuş durumdayız; yaşananlara ilişkin konjonktürel ya da uzun dönemli tarihsel çözümlemeler yapmak siyaseten önceliğini yitirmiş görünüyor.
Marksist yazında bir sermaye projesi olarak tanımlanan neoliberalizmin (Harvey 2006) 1980'den bu yana oldukça başarıyla uygulandığı bir ülke olan Türkiye'de böyle bir siyasi sonucun ortaya çıkmış olmasını nasıl yorumlamak gerekiyor? Olup bitenler neoliberal projeden bağımsız, hatta ona rağmen gerçekleşen, AKP'nin İslamcı çizgisi ya da Erdoğan'ın kişisel tercihleriyle şekillenen bir süreç olarak mı anlaşılmalı? Yoksa indirgemecilik tuzağına düşmeden, hala neoliberal dönüşümün bir sonucu olarak mı düşünülmeli? İkincisini ileri sürüyorsak, ülkeye dayatılan rejim değişikliği ile neoliberal dönüşüm süreci arasında nasıl bir tarihsel bağlantı kurulabilir? Bu kitapta biraraya getirdiğimiz yazılar, yaşanan siyasi dönüşümün neoliberalizmle olan ilişkisini anlamamıza yardımcı olacak tarihsel tespitler, analitik kavramlar ve tartışmalar sunmaktadır.
- Yorumlar
- Yorum yazBu kitaba henüz kimse yorum yapmamıştır.