Otuz yıl süren ve bir dönemin acımasız çarkında içten içe küllenen bir aşkın öyküsü. İkisi de sevdalı, ikisi de vurgun… Ama öncelikleri farklı, önceliklerinde bir tek “ben” leri yok. Egolarından arınmış iki birbirinden güçlü, seven yüreğin öyküsü…
…İnsanlar belli saatler arasında yaşamlarını isteklerinin dışında şekillendirmeye, “aman ha, neme lazım” diye diye kendi özgürlüklerini kendi elleriyle kısmaya başlamışlardı. Suskun, konuşmaya korkan bir güruha dönüşüyordu toplum. Ve buna bölük pörçük bir orada, bir burada birkaç öğrenciden başka ses çıkaran da kalmamıştı. Onlar da acımasızca susturuluyordu…
Cezaevleri gencecik öğrenci çocuklarla dolup taşıyordu. İşkence haberleri önlenemez olmuştu… “Aydın” denilen adı önde geçenler de bu dönemde daha bir şık, markalı kravatlarla, biryantinli saçlarla dolaşmayı, konuşurken söze ”eee…ııı…” diye düşünerek konuşuyormuş gibi başlayıp, boş birkaç süslü, hangi yana çeksen o anlama gelecek cinsten, lastikli söz gevelemekten başka bir şey yapamaz olmuşlardı.
Gazeteler çarşaf çarşaf magazin kokuyordu. Haberlerin yaşanan gerçeklerle ilgisi yoktu. Milletin, memleketin sorunları ancak ve ancak vicdanlarda sızım sızım sızlayarak ve her geçen gün büyüyerek varlığının gerçekliğini sürdürüyordu.Sağcı, solcu diye birbirine düşman olmuş aynı mahallenin, aynı köyün, aynı şehrin insanları, zaman zaman istemeseler de yaşamlarına yapılan bu müdahalenin farkında birleşiyorlardı…Halk tedirgindi. İşsizlik, yoksulluk yadsınamaz boyutlarda, dünya kamuoyunun gözü önünde büyüdükçe büyüyordu.
Dönemin ileri gelenlerinden biri “gerekirse demokrasinin üzerine şal örtülmeli” diyebiliyordu… Ve onlar bu ülkede, bunca mutsuz insanın arasında mutlu olmak için “önce ben” diyemediler. Aslında yaşananlar tarihin tekerrüründen başka bir şey olmayacaktı. Ülkede yaşanan sorunlar hiç değişmedi.
Ama onlar?…
- Açıklama
Otuz yıl süren ve bir dönemin acımasız çarkında içten içe küllenen bir aşkın öyküsü. İkisi de sevdalı, ikisi de vurgun… Ama öncelikleri farklı, önceliklerinde bir tek “ben” leri yok. Egolarından arınmış iki birbirinden güçlü, seven yüreğin öyküsü…
…İnsanlar belli saatler arasında yaşamlarını isteklerinin dışında şekillendirmeye, “aman ha, neme lazım” diye diye kendi özgürlüklerini kendi elleriyle kısmaya başlamışlardı. Suskun, konuşmaya korkan bir güruha dönüşüyordu toplum. Ve buna bölük pörçük bir orada, bir burada birkaç öğrenciden başka ses çıkaran da kalmamıştı. Onlar da acımasızca susturuluyordu…
Cezaevleri gencecik öğrenci çocuklarla dolup taşıyordu. İşkence haberleri önlenemez olmuştu… “Aydın” denilen adı önde geçenler de bu dönemde daha bir şık, markalı kravatlarla, biryantinli saçlarla dolaşmayı, konuşurken söze ”eee…ııı…” diye düşünerek konuşuyormuş gibi başlayıp, boş birkaç süslü, hangi yana çeksen o anlama gelecek cinsten, lastikli söz gevelemekten başka bir şey yapamaz olmuşlardı.
Gazeteler çarşaf çarşaf magazin kokuyordu. Haberlerin yaşanan gerçeklerle ilgisi yoktu. Milletin, memleketin sorunları ancak ve ancak vicdanlarda sızım sızım sızlayarak ve her geçen gün büyüyerek varlığının gerçekliğini sürdürüyordu.Sağcı, solcu diye birbirine düşman olmuş aynı mahallenin, aynı köyün, aynı şehrin insanları, zaman zaman istemeseler de yaşamlarına yapılan bu müdahalenin farkında birleşiyorlardı…Halk tedirgindi. İşsizlik, yoksulluk yadsınamaz boyutlarda, dünya kamuoyunun gözü önünde büyüdükçe büyüyordu.
Dönemin ileri gelenlerinden biri “gerekirse demokrasinin üzerine şal örtülmeli” diyebiliyordu… Ve onlar bu ülkede, bunca mutsuz insanın arasında mutlu olmak için “önce ben” diyemediler. Aslında yaşananlar tarihin tekerrüründen başka bir şey olmayacaktı. Ülkede yaşanan sorunlar hiç değişmedi.
Ama onlar?…
- Yorumlar
- Yorum yazBu kitaba henüz kimse yorum yapmamıştır.