3002547100049
398829
https://www.kitapburada.com/kitap/gencligin-ilmihali
Gençliğin İlmihali
8.50
Uzunca zamân rûhlar âlemînde "dünyâ sahnesine" çıkacağı zamânı bekleyen; daha sonra bir damlacık su hâlinde ana rahmine yerleşen; bir çiğnem et parçası hâline gelen; ayların geçmesiyle elleri, ayakları, gözleri, yüz şekli ve vücûd a'zâları şekillenen; dokuz ay on gün anne karnında mu'cizevî bir şekilde beslenen insân, dünyâya gözlerini açtığı anda çok çetin bir imtihâna ilk adımını atmış olur.
Dikkatle incelendiğinde, bu dünyâ gerçekte bir "imtihân salonuna" benzemektedir. İmtihân sorusu hem çok kolay, ama cevâbı verilemediği takdîrde çok çok zordur. Her insâna sorulan üç temel soru şudur: Necisin?... Nereden geliyorsun?... Nereye gidiyorsun?..
Muhteşem bir saray gibi donatılmış, tavanı elektrik lâmbaları gibi yıldızlarla süslenmiş, zemîni bin bir çeşit otlarla, çiçeklerle bezenmiş, dört yüz bin çeşit bitkilerle ve hayvânlarla şenlendirilmiş şu dünyâmızda yaşayan insânoğlu; hiçbir devirde bu üç çetin suâlin cevâbını kendi akıl feneriyle tam olarak bulamamış ve doğru cevâbı verememiştir. Onun içindir ki, bu kâinât sarayının Sâhibi, Mâlikî, Yaratıcısı, tanzîm edicisi olan; her bir insânın yüzünü, parmak izini, sesini, gözlerinin bakışını, hattâ her hücresini farklı farklı yaratarak bütün insânların yaratıcısı olduğuna dâir Ehadiyyet mührünü vuran; hattâ her bir kar tânesini, her bir çiçeği ve her bir otu dahi birbirine benzetmeyen Allâhu Teâlâ, insânlığın başlangıcından beri bu sarayı ta'rîf eden "rehberler" göndermiş, ve o rehberlerin ba'zılarının eline, bu sarayı ve üç mühim suâli îzâh eden "kitâblar" vermiştir. İşte, adına "peygamber" denilen o rehberlere kulak veren, o rehberlerin ellerindeki kitâbları dikkatle okuyan insânlar sorulara doğru cevâb vererek imtihânı kazânmışlardır.
Hepimiz çok uzun bir sefere çıkmış olan yolcu gibiyiz. "Âlem-i Ervâh"tan, yâni rûhlar âlemînden başlayan bu yolculuğun gerçekte "en kısa ânı", şu dünyâda bulunduğumuz zamândır. Ortalama 60-70 yıllık zamân, bu dünyâya gelmeden önce geçirdiğimiz ve Haşir sabahında uyanıncaya kadar kabirde geçireceğimiz, ondan sonra ölümün olmadığı ebedî hayâtta devâm ettireceğimiz zamân diliminin yanında ancak "göz açıp kapayıncaya kadar" ta'bîriyle ifâde edilebilecek kadar kısadır.
Dikkatle incelendiğinde, bu dünyâ gerçekte bir "imtihân salonuna" benzemektedir. İmtihân sorusu hem çok kolay, ama cevâbı verilemediği takdîrde çok çok zordur. Her insâna sorulan üç temel soru şudur: Necisin?... Nereden geliyorsun?... Nereye gidiyorsun?..
Muhteşem bir saray gibi donatılmış, tavanı elektrik lâmbaları gibi yıldızlarla süslenmiş, zemîni bin bir çeşit otlarla, çiçeklerle bezenmiş, dört yüz bin çeşit bitkilerle ve hayvânlarla şenlendirilmiş şu dünyâmızda yaşayan insânoğlu; hiçbir devirde bu üç çetin suâlin cevâbını kendi akıl feneriyle tam olarak bulamamış ve doğru cevâbı verememiştir. Onun içindir ki, bu kâinât sarayının Sâhibi, Mâlikî, Yaratıcısı, tanzîm edicisi olan; her bir insânın yüzünü, parmak izini, sesini, gözlerinin bakışını, hattâ her hücresini farklı farklı yaratarak bütün insânların yaratıcısı olduğuna dâir Ehadiyyet mührünü vuran; hattâ her bir kar tânesini, her bir çiçeği ve her bir otu dahi birbirine benzetmeyen Allâhu Teâlâ, insânlığın başlangıcından beri bu sarayı ta'rîf eden "rehberler" göndermiş, ve o rehberlerin ba'zılarının eline, bu sarayı ve üç mühim suâli îzâh eden "kitâblar" vermiştir. İşte, adına "peygamber" denilen o rehberlere kulak veren, o rehberlerin ellerindeki kitâbları dikkatle okuyan insânlar sorulara doğru cevâb vererek imtihânı kazânmışlardır.
Hepimiz çok uzun bir sefere çıkmış olan yolcu gibiyiz. "Âlem-i Ervâh"tan, yâni rûhlar âlemînden başlayan bu yolculuğun gerçekte "en kısa ânı", şu dünyâda bulunduğumuz zamândır. Ortalama 60-70 yıllık zamân, bu dünyâya gelmeden önce geçirdiğimiz ve Haşir sabahında uyanıncaya kadar kabirde geçireceğimiz, ondan sonra ölümün olmadığı ebedî hayâtta devâm ettireceğimiz zamân diliminin yanında ancak "göz açıp kapayıncaya kadar" ta'bîriyle ifâde edilebilecek kadar kısadır.
- Açıklama
- Uzunca zamân rûhlar âlemînde "dünyâ sahnesine" çıkacağı zamânı bekleyen; daha sonra bir damlacık su hâlinde ana rahmine yerleşen; bir çiğnem et parçası hâline gelen; ayların geçmesiyle elleri, ayakları, gözleri, yüz şekli ve vücûd a'zâları şekillenen; dokuz ay on gün anne karnında mu'cizevî bir şekilde beslenen insân, dünyâya gözlerini açtığı anda çok çetin bir imtihâna ilk adımını atmış olur.
Dikkatle incelendiğinde, bu dünyâ gerçekte bir "imtihân salonuna" benzemektedir. İmtihân sorusu hem çok kolay, ama cevâbı verilemediği takdîrde çok çok zordur. Her insâna sorulan üç temel soru şudur: Necisin?... Nereden geliyorsun?... Nereye gidiyorsun?..
Muhteşem bir saray gibi donatılmış, tavanı elektrik lâmbaları gibi yıldızlarla süslenmiş, zemîni bin bir çeşit otlarla, çiçeklerle bezenmiş, dört yüz bin çeşit bitkilerle ve hayvânlarla şenlendirilmiş şu dünyâmızda yaşayan insânoğlu; hiçbir devirde bu üç çetin suâlin cevâbını kendi akıl feneriyle tam olarak bulamamış ve doğru cevâbı verememiştir. Onun içindir ki, bu kâinât sarayının Sâhibi, Mâlikî, Yaratıcısı, tanzîm edicisi olan; her bir insânın yüzünü, parmak izini, sesini, gözlerinin bakışını, hattâ her hücresini farklı farklı yaratarak bütün insânların yaratıcısı olduğuna dâir Ehadiyyet mührünü vuran; hattâ her bir kar tânesini, her bir çiçeği ve her bir otu dahi birbirine benzetmeyen Allâhu Teâlâ, insânlığın başlangıcından beri bu sarayı ta'rîf eden "rehberler" göndermiş, ve o rehberlerin ba'zılarının eline, bu sarayı ve üç mühim suâli îzâh eden "kitâblar" vermiştir. İşte, adına "peygamber" denilen o rehberlere kulak veren, o rehberlerin ellerindeki kitâbları dikkatle okuyan insânlar sorulara doğru cevâb vererek imtihânı kazânmışlardır.
Hepimiz çok uzun bir sefere çıkmış olan yolcu gibiyiz. "Âlem-i Ervâh"tan, yâni rûhlar âlemînden başlayan bu yolculuğun gerçekte "en kısa ânı", şu dünyâda bulunduğumuz zamândır. Ortalama 60-70 yıllık zamân, bu dünyâya gelmeden önce geçirdiğimiz ve Haşir sabahında uyanıncaya kadar kabirde geçireceğimiz, ondan sonra ölümün olmadığı ebedî hayâtta devâm ettireceğimiz zamân diliminin yanında ancak "göz açıp kapayıncaya kadar" ta'bîriyle ifâde edilebilecek kadar kısadır.
- Yorumlar
- Yorum yazBu kitaba henüz kimse yorum yapmamıştır.