Herkes, İran'ın ünlü ressamlarından Makan Hoca'nın sürgündeyken resmettiği "Gözleri" isimli tablosundaki gözlerin kime ait olduğunu, hangi sırrı saklamaya çalıştığını ya da ne ima ettiğini merak ediyordu. Yıllardır bu sırrı çözmeye çalışan anlatıcı, sonunda o gözlerin sahibinin peşine düşecektir. Ve kendisini hayretler içerisinde bırakacak bu hikayeyi o gözlerin sahibi meçhul kadından dinleyecektir. Bir kavuşmanın imkansızlığı daha en başından bir aşkın kaderini belirleyecektir belki de... İran Edebiyatı'nın kurucularından olan Bozorg Alevi'nin en önemli romanı Gözleri, Farsçadan çevirisiyle ilk kez Türkçede.
“Beni yanardağın yanına kadar çekiyordu fakat soğukluğuyla donduruyordu. Ömrüm boyunca esir düştüğüm ve hala da devam eden facia bu işte. Ne demek istediğimi anlıyor musunuz? Öpücüklerime hasret olduğunu biliyordum, sıcak parmaklarının tenimi yakmaya hazır olduğunu bildiğim gibi. Teninin tenimin ağırlığını beklediğini de. Dünyada onu bir anlığına olsa bile mutlu edebilen tek kişinin ben olduğumu da biliyordum. Ben de tenini, güçlü ellerini vücudumun derinliklerinde hissetmeyi çok isterdim. Vücudunun vücudumda erimesini, benimle birleşmesini isterdim. Dalgalı, perişan saçlarıyla oynamak isterdim. Dudaklarının hararetini dudaklarımla emmek isterdim. Ruhunu, yanıp tutuşan o ruhu, çırılçıplak, güncel sıkıntıların ve diktatör baskısının yarattığı sorunlardan, polis korkusundan üzerine çektiği o koruyucu kalkan olmadan görmek isterdim.”
- Açıklama
Herkes, İran'ın ünlü ressamlarından Makan Hoca'nın sürgündeyken resmettiği "Gözleri" isimli tablosundaki gözlerin kime ait olduğunu, hangi sırrı saklamaya çalıştığını ya da ne ima ettiğini merak ediyordu. Yıllardır bu sırrı çözmeye çalışan anlatıcı, sonunda o gözlerin sahibinin peşine düşecektir. Ve kendisini hayretler içerisinde bırakacak bu hikayeyi o gözlerin sahibi meçhul kadından dinleyecektir. Bir kavuşmanın imkansızlığı daha en başından bir aşkın kaderini belirleyecektir belki de... İran Edebiyatı'nın kurucularından olan Bozorg Alevi'nin en önemli romanı Gözleri, Farsçadan çevirisiyle ilk kez Türkçede.
“Beni yanardağın yanına kadar çekiyordu fakat soğukluğuyla donduruyordu. Ömrüm boyunca esir düştüğüm ve hala da devam eden facia bu işte. Ne demek istediğimi anlıyor musunuz? Öpücüklerime hasret olduğunu biliyordum, sıcak parmaklarının tenimi yakmaya hazır olduğunu bildiğim gibi. Teninin tenimin ağırlığını beklediğini de. Dünyada onu bir anlığına olsa bile mutlu edebilen tek kişinin ben olduğumu da biliyordum. Ben de tenini, güçlü ellerini vücudumun derinliklerinde hissetmeyi çok isterdim. Vücudunun vücudumda erimesini, benimle birleşmesini isterdim. Dalgalı, perişan saçlarıyla oynamak isterdim. Dudaklarının hararetini dudaklarımla emmek isterdim. Ruhunu, yanıp tutuşan o ruhu, çırılçıplak, güncel sıkıntıların ve diktatör baskısının yarattığı sorunlardan, polis korkusundan üzerine çektiği o koruyucu kalkan olmadan görmek isterdim.”
- Yorumlar
- Yorum yazBu kitaba henüz kimse yorum yapmamıştır.