Teknik Bilgiler
Stok Kodu
9786050064063
Boyut
13.50x21.00
Sayfa Sayısı
191
Basım Yeri
İstanbul
Baskı
1
Basım Tarihi
2008-02
Kapak Türü
Ciltsiz
Kağıt Türü
2. Hamur
Dili
Türkçe
Hallac-ı Mansur MenakıbnamesiNiyazi-i Kadim
Yazar:
Mustafa Tatcı
Yayınevi : H Yayınları
15,00TL
9,75TL
%35
Satışta değil
9786050064063
430072
https://www.kitapburada.com/kitap/hallac-i-mansur-menakibnamesi
Hallac-ı Mansur Menakıbnamesi Niyazi-i Kadim
9.75
Elinizdeki Hallâc-ı Mansûr'un hayatını ve kerâmetlerini anlatan "Menâkıbnâme-i Hallâc-ı Mansûr" (Mansûrnâme) adlı bu menâkıp kitabı da, umumî bir sûfiler tezkiresi olan Feridüddin Attâr'ın (ö. 1194) "Tezkiretü'l-Evliyâ"sından hareketle Türkçe manzum olarak yazılmış müstakil, yani tek kişiyi konu alan mühim bir menâkıpnâmedir.
Anadolu sahasında yazıldığı tesbit edilen ilk menâkıpnâmelerin dinî, tarihî yahut tasavvufî mahiyette olduğu görülmektedir. Bu çerçevede konusunu Hz. Ali'den, Hz. İbrahim'den, Hz. Hamza'dan, Veyse'l Karanî'den ve Sahabeler'den alan bazı menâkıpnâmelerin yanında, mutasavvıf şahsiyetleri ve temaları işleyen eserler de fevkalade dikkat çekmektedir. Söz konusu ettiğimiz bu eserlerin medreselerde ve bilhassa tekkelerde yetişen kalem erbabı kişilerce yazıldığını tahmin etmek hiç de zor değildir. Ayrıca bu eserlerin çeşitli halk meclislerinde okunarak dilden dile yayıldığını ve anonimleştiğini mevcut yazmalardan çıkarabilmekteyiz.
Dinî mahiyetteki menâkıpnâmelerin dikkati çeken bir yönü de, bunların İslâm öncesi inanç, telakki ve İsrailiyat unsurlarını yansıtmasıdır.
Gerek İslâm ve gerekse Türk kültür tarihi araştırmaları için birinci dereceden önemli olan menâkıp kitaplarının -tarihî seyri esas alınarak-neşredilmesinde şüphesiz, pek çok fayda vardır. Elinizdeki "Menâkıbnâme-i Hallâc-ı Mansûr"u neşre hazırlamaktaki temel gayemiz de, bu konuda bir başlangıç yapmaktır.
"Menâkıbnâme-i Hallâc-ı Mansûr", eski Türkiye Türkçesiyle yazılan ilk tasavvufi menâkıpnâmelerimizdendir. Eser, Attâr'ın Tezkire'sindeki bilgilerin manzum bir yorumundan ibarettir. Türk sûfîlerinden bazıları, Hallâc-ı Mansûr'dan başka Veyse'l-Karanî, İbrahim Edhem ve Ebu Hanîfe gibi büyük şahsiyetlerin de hayât ve kerâmetlerini konu edinen eserler te'lif etmişlerdir. Şüphesiz bu eserlerin temel kaynağı Feridüddin Attâr'dır. Şayân-ı dikkat bir tesbitimiz de şudur: Menâkıbnâmesi yazılan şahsiyetler incelendiğinde hayatı Türk milletinin zevk, mezhep ve meşrebine uygun olan kişilerin ele alındığı görülecektir. Bu tip bir sûfî olan Hallâc-ı Mansûr trajik hayatıyla meşrebimize uygun sûfîlerin başında gelmektedir.
Hallâc-ı Mansûr, Bağdat havalisinde yaşamasına rağmen, Arap ve İran edebiyatından ziyade Türk edebiyatında söz konusu edilmiştir. Denebilir ki, müslüman topluluklar içinde O, en fazla Türkler tarafından sevilmiş ve benimsenmiştir. Bir XIV.-XV. asır metni olan "Menâkıbnâme-i Hallâc-ı Mansûr"un geniş bir muhitte okunmasından da bu anlaşılacaktır.
Bizim, "Hallâc-ı Mansûr Menâkıbnâmesi" başlığıyla hazırladığımız bu eseri hazırlamaktan gayemiz şu noktalarda toplanabilir:
Birincisi, bu eser, eski Türkiye Türkçesiyle yazılan ilk manzum menâkıpnâme örneklerindendir. Dolayısıyla tasavvuf tarihi araştırmalarında mühim bir yeri vardır.
İkincisi, eser, Hallâc'ın hayatını ve inancını sade bir dille ve açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
Üçüncüsü, bu eser, eski Türkiye Türkçesi araştırmaları açısından oldukça değerlidir.
"Hallâc-ı Mansûr'un Menâkıbnâmesi" üç bölümden oluşmaktadır:
Birinci bölümde Hallâc'ın hayatı, inancı ve eserleri ele alınmıştır. Burada verilen bilgiler daha ziyada Hallâc uzmanı olarak tanınan M. L. Massignon, R. Nicholson, Yaşar Nuri Öztürk gibi ilim adamlarının yazdıklarına ve Attâr'ın Tezkiretü'l-Evliyâ'sına dayanmaktadır.
İkinci bölümde ise, Dünya ve Türk Edebiyatında Hallâc-ı Mansûr, Niyâzî'nin "Menâkıbnâme-i Hallâc-ı Mansûr'u ve Niyâzî'nin kimliği araştırılmıştır. İtiraf edelim ki, sadece Dünya ve Türk Edebiyatında Hallâç motifi, kitaplık çapında, müstakilen incelenmesi gereken, geniş bir konudur. Burada biz, konuyu ana hatlarıyla vermekle yetindik. Dîvân ve Halk edebiyatı mahsullerinden seçtiğimiz çok az malzemeyi tahlil edip değerlendirdik. Bu bölümde kitabın hacmini ve gayesini zorlayacağı için derlediğimiz malzemenin tamamını vermekten kaçındık.
Çalışmamızın asıl gayesi, Niyâzî'nin "Menâkıbnâme-i Hallâc-ı Mansûr" (Mansûrnâme) adlı eserini ortaya koymaktı. Üçüncü ve esas bölümde ise, metnin çevirisi bulunmaktadır.
Eserin sonunda, küçük bir sözlük ile eserde geçen mekan ve şahıs isimlerine ait indekse yer verilmiştir. İnceleme sonundaki bibliyografyaya ise, birinci dereceden kullandığımız kaynaklar alınmıştır. Burada "Menâkıbnâme-i Hallâc-ı Mansûr"'un yazma nüshalarına tekrar yer verilmemiştir.
"Hallâc-ı Mansûr'un Menâkıbnâmesi", bugüne kadar lisans ve yüksek lisans tezi olarak bazı araştırmalara konu olmuştur. Yapılan çalışmalardan özellikle Faruk Çolak'ın Niyâzî'nin Mansûrnâmesi (M.Ü. Y.L.T., İstanbul 1986) ve Necati Kıymaz'ın Kitâb-ı Mansûr-ı Şehîd, (İnceleme-Metin-İndeks, Van Y.Y. Üniv. SBE., YLT, Van 1993) künyeli araştırmaları önemlidir. Eser, bahsi geçen lisans tezlerinin çoğunda yanlış olarak Niyâzî-i Mısrî'ye atfedilmiştir. Bunun sebebi, yazmaların birkaçında müstensihler tarafından eserin Niyâzî-i Mısrî'ye ait gösterilmesidir. Eserin, bazı yazmalarda Müridî-i Aydınî'ye atfedilmesi de müstensih hatasıdır. Bursalı Mehmed Tahir'in Osmanlı Müellifleri'nde Müridî-i Aydınî'nin böyle bir eser yazdığını belirtmesi, incelediği yazmalardaki hatalı kayıtlardan kaynaklanmaktadır. Bu çalışmayı hazırlarken incelediğimiz yazmalardan anlaşılacağı gibi, eser Niyâzî'ye aittir. Zaten bu husus, eserin sonlarındaki mahlashânede kayıtlı "Niyâzî" isminden de anlaşılmaktadır. Müridî-i Aydınî böyle bir mahlas kullanmamıştır. Geriye bize bu eserin hangi Niyâzî'ye ait olduğunu tesbit etmek kalmaktadır. İncelediğimiz tezkirelerde Yıldırım Bâyezid ile Kanunî Sultân Süleyman dönemine kadar yaşayan birkaç Niyâzî vardır. Tesbitlerimize göre "Menâkıbnâme-i Hallâc-ı Mansûr"u, Yıldırım dönemi şairlerinden olan "Niyâzî-i Kadîm" yazmıştır. Fakat bu şairin vefat ettiği yıl, tezkireciler tarafından yanlış kaydedilmiştir. Eğer bundan sonraki araştırmalarda bu şaire ve esere ait başka bilgiler elde edilebilirse, eserin XIV. yüzyıl yazması olduğu kesinlik kazanabilir. Ayrıca bu şairin kaybolan dîvânlarından çeşitli mecmualara aktarılan şiirlerinin de bulunabileceğini tahmin etmekteyiz.
"Menâkıbnâme-i Hallâc-ı Mansûr"un metni hazırlanırken tesbit ettiğimiz 30'a yakın yazmanın en eskisi olan H. 936/M. 1529 tarihli Sahhaf Adnan Nakiboğlu (AN) nüshası esas alınmış, bu nüsha 1261 tarihinde basılan matbu; Süleymaniye HH, Yz. Nu: 857; Süleymaniye HR, Yz. Nu: 96/2; Milli Kütüphane (Yz. 761/2); Cumhurbaşkanlığı Kütüphanesi (Nu: 8662) İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi (Ty. Yz. 3970) nüshalarıyla karşılaştırılmıştır. Eserin ilmî neşrî daha önce tarafımızdan yapılmış olup (bkz. Mustafa Tatcı, Mansûrnâme, İstanbul 1994) nüsha farkları için buraya müracâat edilebilir. Bu baskıda daha anlaşılır olması için eserin adı "Hallâc-ı Mansûr'un Menâkıbnâmesi" şeklinde değiştirilmiş, metin yeniden gözden geçirilerek hatalı okumalardan arındırılmaya çalışılmış ve nüsha farkları umumi okuyucu için gereksiz olduğundan atılmıştır.
Anadolu sahasında yazıldığı tesbit edilen ilk menâkıpnâmelerin dinî, tarihî yahut tasavvufî mahiyette olduğu görülmektedir. Bu çerçevede konusunu Hz. Ali'den, Hz. İbrahim'den, Hz. Hamza'dan, Veyse'l Karanî'den ve Sahabeler'den alan bazı menâkıpnâmelerin yanında, mutasavvıf şahsiyetleri ve temaları işleyen eserler de fevkalade dikkat çekmektedir. Söz konusu ettiğimiz bu eserlerin medreselerde ve bilhassa tekkelerde yetişen kalem erbabı kişilerce yazıldığını tahmin etmek hiç de zor değildir. Ayrıca bu eserlerin çeşitli halk meclislerinde okunarak dilden dile yayıldığını ve anonimleştiğini mevcut yazmalardan çıkarabilmekteyiz.
Dinî mahiyetteki menâkıpnâmelerin dikkati çeken bir yönü de, bunların İslâm öncesi inanç, telakki ve İsrailiyat unsurlarını yansıtmasıdır.
Gerek İslâm ve gerekse Türk kültür tarihi araştırmaları için birinci dereceden önemli olan menâkıp kitaplarının -tarihî seyri esas alınarak-neşredilmesinde şüphesiz, pek çok fayda vardır. Elinizdeki "Menâkıbnâme-i Hallâc-ı Mansûr"u neşre hazırlamaktaki temel gayemiz de, bu konuda bir başlangıç yapmaktır.
"Menâkıbnâme-i Hallâc-ı Mansûr", eski Türkiye Türkçesiyle yazılan ilk tasavvufi menâkıpnâmelerimizdendir. Eser, Attâr'ın Tezkire'sindeki bilgilerin manzum bir yorumundan ibarettir. Türk sûfîlerinden bazıları, Hallâc-ı Mansûr'dan başka Veyse'l-Karanî, İbrahim Edhem ve Ebu Hanîfe gibi büyük şahsiyetlerin de hayât ve kerâmetlerini konu edinen eserler te'lif etmişlerdir. Şüphesiz bu eserlerin temel kaynağı Feridüddin Attâr'dır. Şayân-ı dikkat bir tesbitimiz de şudur: Menâkıbnâmesi yazılan şahsiyetler incelendiğinde hayatı Türk milletinin zevk, mezhep ve meşrebine uygun olan kişilerin ele alındığı görülecektir. Bu tip bir sûfî olan Hallâc-ı Mansûr trajik hayatıyla meşrebimize uygun sûfîlerin başında gelmektedir.
Hallâc-ı Mansûr, Bağdat havalisinde yaşamasına rağmen, Arap ve İran edebiyatından ziyade Türk edebiyatında söz konusu edilmiştir. Denebilir ki, müslüman topluluklar içinde O, en fazla Türkler tarafından sevilmiş ve benimsenmiştir. Bir XIV.-XV. asır metni olan "Menâkıbnâme-i Hallâc-ı Mansûr"un geniş bir muhitte okunmasından da bu anlaşılacaktır.
Bizim, "Hallâc-ı Mansûr Menâkıbnâmesi" başlığıyla hazırladığımız bu eseri hazırlamaktan gayemiz şu noktalarda toplanabilir:
Birincisi, bu eser, eski Türkiye Türkçesiyle yazılan ilk manzum menâkıpnâme örneklerindendir. Dolayısıyla tasavvuf tarihi araştırmalarında mühim bir yeri vardır.
İkincisi, eser, Hallâc'ın hayatını ve inancını sade bir dille ve açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
Üçüncüsü, bu eser, eski Türkiye Türkçesi araştırmaları açısından oldukça değerlidir.
"Hallâc-ı Mansûr'un Menâkıbnâmesi" üç bölümden oluşmaktadır:
Birinci bölümde Hallâc'ın hayatı, inancı ve eserleri ele alınmıştır. Burada verilen bilgiler daha ziyada Hallâc uzmanı olarak tanınan M. L. Massignon, R. Nicholson, Yaşar Nuri Öztürk gibi ilim adamlarının yazdıklarına ve Attâr'ın Tezkiretü'l-Evliyâ'sına dayanmaktadır.
İkinci bölümde ise, Dünya ve Türk Edebiyatında Hallâc-ı Mansûr, Niyâzî'nin "Menâkıbnâme-i Hallâc-ı Mansûr'u ve Niyâzî'nin kimliği araştırılmıştır. İtiraf edelim ki, sadece Dünya ve Türk Edebiyatında Hallâç motifi, kitaplık çapında, müstakilen incelenmesi gereken, geniş bir konudur. Burada biz, konuyu ana hatlarıyla vermekle yetindik. Dîvân ve Halk edebiyatı mahsullerinden seçtiğimiz çok az malzemeyi tahlil edip değerlendirdik. Bu bölümde kitabın hacmini ve gayesini zorlayacağı için derlediğimiz malzemenin tamamını vermekten kaçındık.
Çalışmamızın asıl gayesi, Niyâzî'nin "Menâkıbnâme-i Hallâc-ı Mansûr" (Mansûrnâme) adlı eserini ortaya koymaktı. Üçüncü ve esas bölümde ise, metnin çevirisi bulunmaktadır.
Eserin sonunda, küçük bir sözlük ile eserde geçen mekan ve şahıs isimlerine ait indekse yer verilmiştir. İnceleme sonundaki bibliyografyaya ise, birinci dereceden kullandığımız kaynaklar alınmıştır. Burada "Menâkıbnâme-i Hallâc-ı Mansûr"'un yazma nüshalarına tekrar yer verilmemiştir.
"Hallâc-ı Mansûr'un Menâkıbnâmesi", bugüne kadar lisans ve yüksek lisans tezi olarak bazı araştırmalara konu olmuştur. Yapılan çalışmalardan özellikle Faruk Çolak'ın Niyâzî'nin Mansûrnâmesi (M.Ü. Y.L.T., İstanbul 1986) ve Necati Kıymaz'ın Kitâb-ı Mansûr-ı Şehîd, (İnceleme-Metin-İndeks, Van Y.Y. Üniv. SBE., YLT, Van 1993) künyeli araştırmaları önemlidir. Eser, bahsi geçen lisans tezlerinin çoğunda yanlış olarak Niyâzî-i Mısrî'ye atfedilmiştir. Bunun sebebi, yazmaların birkaçında müstensihler tarafından eserin Niyâzî-i Mısrî'ye ait gösterilmesidir. Eserin, bazı yazmalarda Müridî-i Aydınî'ye atfedilmesi de müstensih hatasıdır. Bursalı Mehmed Tahir'in Osmanlı Müellifleri'nde Müridî-i Aydınî'nin böyle bir eser yazdığını belirtmesi, incelediği yazmalardaki hatalı kayıtlardan kaynaklanmaktadır. Bu çalışmayı hazırlarken incelediğimiz yazmalardan anlaşılacağı gibi, eser Niyâzî'ye aittir. Zaten bu husus, eserin sonlarındaki mahlashânede kayıtlı "Niyâzî" isminden de anlaşılmaktadır. Müridî-i Aydınî böyle bir mahlas kullanmamıştır. Geriye bize bu eserin hangi Niyâzî'ye ait olduğunu tesbit etmek kalmaktadır. İncelediğimiz tezkirelerde Yıldırım Bâyezid ile Kanunî Sultân Süleyman dönemine kadar yaşayan birkaç Niyâzî vardır. Tesbitlerimize göre "Menâkıbnâme-i Hallâc-ı Mansûr"u, Yıldırım dönemi şairlerinden olan "Niyâzî-i Kadîm" yazmıştır. Fakat bu şairin vefat ettiği yıl, tezkireciler tarafından yanlış kaydedilmiştir. Eğer bundan sonraki araştırmalarda bu şaire ve esere ait başka bilgiler elde edilebilirse, eserin XIV. yüzyıl yazması olduğu kesinlik kazanabilir. Ayrıca bu şairin kaybolan dîvânlarından çeşitli mecmualara aktarılan şiirlerinin de bulunabileceğini tahmin etmekteyiz.
"Menâkıbnâme-i Hallâc-ı Mansûr"un metni hazırlanırken tesbit ettiğimiz 30'a yakın yazmanın en eskisi olan H. 936/M. 1529 tarihli Sahhaf Adnan Nakiboğlu (AN) nüshası esas alınmış, bu nüsha 1261 tarihinde basılan matbu; Süleymaniye HH, Yz. Nu: 857; Süleymaniye HR, Yz. Nu: 96/2; Milli Kütüphane (Yz. 761/2); Cumhurbaşkanlığı Kütüphanesi (Nu: 8662) İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi (Ty. Yz. 3970) nüshalarıyla karşılaştırılmıştır. Eserin ilmî neşrî daha önce tarafımızdan yapılmış olup (bkz. Mustafa Tatcı, Mansûrnâme, İstanbul 1994) nüsha farkları için buraya müracâat edilebilir. Bu baskıda daha anlaşılır olması için eserin adı "Hallâc-ı Mansûr'un Menâkıbnâmesi" şeklinde değiştirilmiş, metin yeniden gözden geçirilerek hatalı okumalardan arındırılmaya çalışılmış ve nüsha farkları umumi okuyucu için gereksiz olduğundan atılmıştır.
- Açıklama
- Elinizdeki Hallâc-ı Mansûr'un hayatını ve kerâmetlerini anlatan "Menâkıbnâme-i Hallâc-ı Mansûr" (Mansûrnâme) adlı bu menâkıp kitabı da, umumî bir sûfiler tezkiresi olan Feridüddin Attâr'ın (ö. 1194) "Tezkiretü'l-Evliyâ"sından hareketle Türkçe manzum olarak yazılmış müstakil, yani tek kişiyi konu alan mühim bir menâkıpnâmedir.
Anadolu sahasında yazıldığı tesbit edilen ilk menâkıpnâmelerin dinî, tarihî yahut tasavvufî mahiyette olduğu görülmektedir. Bu çerçevede konusunu Hz. Ali'den, Hz. İbrahim'den, Hz. Hamza'dan, Veyse'l Karanî'den ve Sahabeler'den alan bazı menâkıpnâmelerin yanında, mutasavvıf şahsiyetleri ve temaları işleyen eserler de fevkalade dikkat çekmektedir. Söz konusu ettiğimiz bu eserlerin medreselerde ve bilhassa tekkelerde yetişen kalem erbabı kişilerce yazıldığını tahmin etmek hiç de zor değildir. Ayrıca bu eserlerin çeşitli halk meclislerinde okunarak dilden dile yayıldığını ve anonimleştiğini mevcut yazmalardan çıkarabilmekteyiz.
Dinî mahiyetteki menâkıpnâmelerin dikkati çeken bir yönü de, bunların İslâm öncesi inanç, telakki ve İsrailiyat unsurlarını yansıtmasıdır.
Gerek İslâm ve gerekse Türk kültür tarihi araştırmaları için birinci dereceden önemli olan menâkıp kitaplarının -tarihî seyri esas alınarak-neşredilmesinde şüphesiz, pek çok fayda vardır. Elinizdeki "Menâkıbnâme-i Hallâc-ı Mansûr"u neşre hazırlamaktaki temel gayemiz de, bu konuda bir başlangıç yapmaktır.
"Menâkıbnâme-i Hallâc-ı Mansûr", eski Türkiye Türkçesiyle yazılan ilk tasavvufi menâkıpnâmelerimizdendir. Eser, Attâr'ın Tezkire'sindeki bilgilerin manzum bir yorumundan ibarettir. Türk sûfîlerinden bazıları, Hallâc-ı Mansûr'dan başka Veyse'l-Karanî, İbrahim Edhem ve Ebu Hanîfe gibi büyük şahsiyetlerin de hayât ve kerâmetlerini konu edinen eserler te'lif etmişlerdir. Şüphesiz bu eserlerin temel kaynağı Feridüddin Attâr'dır. Şayân-ı dikkat bir tesbitimiz de şudur: Menâkıbnâmesi yazılan şahsiyetler incelendiğinde hayatı Türk milletinin zevk, mezhep ve meşrebine uygun olan kişilerin ele alındığı görülecektir. Bu tip bir sûfî olan Hallâc-ı Mansûr trajik hayatıyla meşrebimize uygun sûfîlerin başında gelmektedir.
Hallâc-ı Mansûr, Bağdat havalisinde yaşamasına rağmen, Arap ve İran edebiyatından ziyade Türk edebiyatında söz konusu edilmiştir. Denebilir ki, müslüman topluluklar içinde O, en fazla Türkler tarafından sevilmiş ve benimsenmiştir. Bir XIV.-XV. asır metni olan "Menâkıbnâme-i Hallâc-ı Mansûr"un geniş bir muhitte okunmasından da bu anlaşılacaktır.
Bizim, "Hallâc-ı Mansûr Menâkıbnâmesi" başlığıyla hazırladığımız bu eseri hazırlamaktan gayemiz şu noktalarda toplanabilir:
Birincisi, bu eser, eski Türkiye Türkçesiyle yazılan ilk manzum menâkıpnâme örneklerindendir. Dolayısıyla tasavvuf tarihi araştırmalarında mühim bir yeri vardır.
İkincisi, eser, Hallâc'ın hayatını ve inancını sade bir dille ve açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
Üçüncüsü, bu eser, eski Türkiye Türkçesi araştırmaları açısından oldukça değerlidir.
"Hallâc-ı Mansûr'un Menâkıbnâmesi" üç bölümden oluşmaktadır:
Birinci bölümde Hallâc'ın hayatı, inancı ve eserleri ele alınmıştır. Burada verilen bilgiler daha ziyada Hallâc uzmanı olarak tanınan M. L. Massignon, R. Nicholson, Yaşar Nuri Öztürk gibi ilim adamlarının yazdıklarına ve Attâr'ın Tezkiretü'l-Evliyâ'sına dayanmaktadır.
İkinci bölümde ise, Dünya ve Türk Edebiyatında Hallâc-ı Mansûr, Niyâzî'nin "Menâkıbnâme-i Hallâc-ı Mansûr'u ve Niyâzî'nin kimliği araştırılmıştır. İtiraf edelim ki, sadece Dünya ve Türk Edebiyatında Hallâç motifi, kitaplık çapında, müstakilen incelenmesi gereken, geniş bir konudur. Burada biz, konuyu ana hatlarıyla vermekle yetindik. Dîvân ve Halk edebiyatı mahsullerinden seçtiğimiz çok az malzemeyi tahlil edip değerlendirdik. Bu bölümde kitabın hacmini ve gayesini zorlayacağı için derlediğimiz malzemenin tamamını vermekten kaçındık.
Çalışmamızın asıl gayesi, Niyâzî'nin "Menâkıbnâme-i Hallâc-ı Mansûr" (Mansûrnâme) adlı eserini ortaya koymaktı. Üçüncü ve esas bölümde ise, metnin çevirisi bulunmaktadır.
Eserin sonunda, küçük bir sözlük ile eserde geçen mekan ve şahıs isimlerine ait indekse yer verilmiştir. İnceleme sonundaki bibliyografyaya ise, birinci dereceden kullandığımız kaynaklar alınmıştır. Burada "Menâkıbnâme-i Hallâc-ı Mansûr"'un yazma nüshalarına tekrar yer verilmemiştir.
"Hallâc-ı Mansûr'un Menâkıbnâmesi", bugüne kadar lisans ve yüksek lisans tezi olarak bazı araştırmalara konu olmuştur. Yapılan çalışmalardan özellikle Faruk Çolak'ın Niyâzî'nin Mansûrnâmesi (M.Ü. Y.L.T., İstanbul 1986) ve Necati Kıymaz'ın Kitâb-ı Mansûr-ı Şehîd, (İnceleme-Metin-İndeks, Van Y.Y. Üniv. SBE., YLT, Van 1993) künyeli araştırmaları önemlidir. Eser, bahsi geçen lisans tezlerinin çoğunda yanlış olarak Niyâzî-i Mısrî'ye atfedilmiştir. Bunun sebebi, yazmaların birkaçında müstensihler tarafından eserin Niyâzî-i Mısrî'ye ait gösterilmesidir. Eserin, bazı yazmalarda Müridî-i Aydınî'ye atfedilmesi de müstensih hatasıdır. Bursalı Mehmed Tahir'in Osmanlı Müellifleri'nde Müridî-i Aydınî'nin böyle bir eser yazdığını belirtmesi, incelediği yazmalardaki hatalı kayıtlardan kaynaklanmaktadır. Bu çalışmayı hazırlarken incelediğimiz yazmalardan anlaşılacağı gibi, eser Niyâzî'ye aittir. Zaten bu husus, eserin sonlarındaki mahlashânede kayıtlı "Niyâzî" isminden de anlaşılmaktadır. Müridî-i Aydınî böyle bir mahlas kullanmamıştır. Geriye bize bu eserin hangi Niyâzî'ye ait olduğunu tesbit etmek kalmaktadır. İncelediğimiz tezkirelerde Yıldırım Bâyezid ile Kanunî Sultân Süleyman dönemine kadar yaşayan birkaç Niyâzî vardır. Tesbitlerimize göre "Menâkıbnâme-i Hallâc-ı Mansûr"u, Yıldırım dönemi şairlerinden olan "Niyâzî-i Kadîm" yazmıştır. Fakat bu şairin vefat ettiği yıl, tezkireciler tarafından yanlış kaydedilmiştir. Eğer bundan sonraki araştırmalarda bu şaire ve esere ait başka bilgiler elde edilebilirse, eserin XIV. yüzyıl yazması olduğu kesinlik kazanabilir. Ayrıca bu şairin kaybolan dîvânlarından çeşitli mecmualara aktarılan şiirlerinin de bulunabileceğini tahmin etmekteyiz.
"Menâkıbnâme-i Hallâc-ı Mansûr"un metni hazırlanırken tesbit ettiğimiz 30'a yakın yazmanın en eskisi olan H. 936/M. 1529 tarihli Sahhaf Adnan Nakiboğlu (AN) nüshası esas alınmış, bu nüsha 1261 tarihinde basılan matbu; Süleymaniye HH, Yz. Nu: 857; Süleymaniye HR, Yz. Nu: 96/2; Milli Kütüphane (Yz. 761/2); Cumhurbaşkanlığı Kütüphanesi (Nu: 8662) İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi (Ty. Yz. 3970) nüshalarıyla karşılaştırılmıştır. Eserin ilmî neşrî daha önce tarafımızdan yapılmış olup (bkz. Mustafa Tatcı, Mansûrnâme, İstanbul 1994) nüsha farkları için buraya müracâat edilebilir. Bu baskıda daha anlaşılır olması için eserin adı "Hallâc-ı Mansûr'un Menâkıbnâmesi" şeklinde değiştirilmiş, metin yeniden gözden geçirilerek hatalı okumalardan arındırılmaya çalışılmış ve nüsha farkları umumi okuyucu için gereksiz olduğundan atılmıştır.
- Yorumlar
- Yorum yazBu kitaba henüz kimse yorum yapmamıştır.