İngilizlerin Kıbrıs'taki TarihiAcısıyla Tatlısıyla Bir Ada
Kıbrıs Adası, tarihi boyunca istilalara uğradı, dış güçler tarafından yönetildi ve kendi bağımsız gelişme dinamiğine sahip olamadı. Bunun sebebinin, Ada'nın Doğu Akdeniz'in stratejik bir bölgesinde bulunması ve her dönemin hegemonik gücü için yaşamsal çıkarlara sahip coğrafi konumu olduğu biliniyor. Kıbrıs üzerinde Fenike, Roma, Arap, Ceneviz, Bizans, Venedik, Lüzinyan, Osmanlı ve İngiliz hakimiyetleri birbirini takip ederken, Ada'ya egemen olan güçlerin sırası ile bölgede hegemonyasını pekiştiren güçlerin sırasının örtüşmesi tesadüften ibaret değildir. Ada öylesine stratejik önem arzetmektedir ki, bölgeye hükmetmek isteyenin Kıbrıs'ı elde bulundurması, neredeyse kaçınılmaz bir zorunluluktur...
Her yeni istilacı ile birlikte Ada'nın kültürel iklimi de değişimler göstermektedir. Pagan Roma'dan Müslüman Araplara uzanan, ardından Ortodoks Bizans'tan Katolik Lüzinyanlara varan ve yine Müslüman Osmanlı'dan Anglikan İngilizlere değişim gösteren egemenler yelpazesi, her defasında yeni bir başlangıç, her defasında farklı bir kültürel iklim anlamına gelmiştir...
Farklı egemenlik dönemlerinin hem içerik hem de biçimsel olarak birbirinden ayrıştığı, yani Kıbrıs tarihinin bütünsel bir kavranışı için her birinin ayrı ayrı incelenmesinin önemi inkar edilemez derecede açık... Bu anlamda Kıbrıs'ta İngiliz dönemini konu edinen elinizdeki kitap ayrı bir kıymet kazanmaktadır. Kitap, aynı zamanda Kıbrıs tarihine "etik" bir yaklaşımla eğilme kaygısındadır. Yazar daha "Önsöz"de, "İngiliz hakimiyeti altında yaşamıı Kıbrıslı nesillerinin hikayesini anlatmaya kalkmak benim için uygun olmayacaktı. O nedenle öyküyü, yönettikleri kimselerin değil, tamamen sömürgecilerin bakış açısından anlatan hikayem, özellikle İngiliz Kıbrıs deneyimiyle ilgilidir." demektedir. Kısacası kitap, 1878-1960 arası Kıbrıs tarihini değil, Kıbrıs'taki İngiliz sömürgecilerin tarihini anlatmak iddiasındadır. Yazar, sömürgecilere ve onların Kıbrıs kavrayışına odaklanmış, bu kavrayıştaki kibir ve yüce gönüllülüğün pratik yansımaları ile ilgilenmiştir. Başlıbaşına bu bile kitabı ilginç kılmaktadır. Okurun rahatça görebileceği gibi, işgal edilen coğrafyanın gerçek durumundan çok, sömürgecinin kendi imgesindeki durumuna göre oluşturulan politikalar çoğunlukla ters tepmiş, sömürgecilerin şaşkınlığı ve hayal kırıklığı ile son bulmuştur...
İngilizler Kıbrıs'tan öylesine geçip gitmemiştir. Sadece Ağrotur ve Dikelya'daki "egemen" üsleri ile değil, iki halk arasına ektikleri ayrılık tohumları ile de hala buradadırlar. Bu yüzden, nasıl geldiklerini, neler yaptıklarını ve ne düşündüklerini bilmek bugünün gereklilikleri arasındadır hala...
- Münür Rahvancıoğlu
- Açıklama
Kıbrıs Adası, tarihi boyunca istilalara uğradı, dış güçler tarafından yönetildi ve kendi bağımsız gelişme dinamiğine sahip olamadı. Bunun sebebinin, Ada'nın Doğu Akdeniz'in stratejik bir bölgesinde bulunması ve her dönemin hegemonik gücü için yaşamsal çıkarlara sahip coğrafi konumu olduğu biliniyor. Kıbrıs üzerinde Fenike, Roma, Arap, Ceneviz, Bizans, Venedik, Lüzinyan, Osmanlı ve İngiliz hakimiyetleri birbirini takip ederken, Ada'ya egemen olan güçlerin sırası ile bölgede hegemonyasını pekiştiren güçlerin sırasının örtüşmesi tesadüften ibaret değildir. Ada öylesine stratejik önem arzetmektedir ki, bölgeye hükmetmek isteyenin Kıbrıs'ı elde bulundurması, neredeyse kaçınılmaz bir zorunluluktur...
Her yeni istilacı ile birlikte Ada'nın kültürel iklimi de değişimler göstermektedir. Pagan Roma'dan Müslüman Araplara uzanan, ardından Ortodoks Bizans'tan Katolik Lüzinyanlara varan ve yine Müslüman Osmanlı'dan Anglikan İngilizlere değişim gösteren egemenler yelpazesi, her defasında yeni bir başlangıç, her defasında farklı bir kültürel iklim anlamına gelmiştir...
Farklı egemenlik dönemlerinin hem içerik hem de biçimsel olarak birbirinden ayrıştığı, yani Kıbrıs tarihinin bütünsel bir kavranışı için her birinin ayrı ayrı incelenmesinin önemi inkar edilemez derecede açık... Bu anlamda Kıbrıs'ta İngiliz dönemini konu edinen elinizdeki kitap ayrı bir kıymet kazanmaktadır. Kitap, aynı zamanda Kıbrıs tarihine "etik" bir yaklaşımla eğilme kaygısındadır. Yazar daha "Önsöz"de, "İngiliz hakimiyeti altında yaşamıı Kıbrıslı nesillerinin hikayesini anlatmaya kalkmak benim için uygun olmayacaktı. O nedenle öyküyü, yönettikleri kimselerin değil, tamamen sömürgecilerin bakış açısından anlatan hikayem, özellikle İngiliz Kıbrıs deneyimiyle ilgilidir." demektedir. Kısacası kitap, 1878-1960 arası Kıbrıs tarihini değil, Kıbrıs'taki İngiliz sömürgecilerin tarihini anlatmak iddiasındadır. Yazar, sömürgecilere ve onların Kıbrıs kavrayışına odaklanmış, bu kavrayıştaki kibir ve yüce gönüllülüğün pratik yansımaları ile ilgilenmiştir. Başlıbaşına bu bile kitabı ilginç kılmaktadır. Okurun rahatça görebileceği gibi, işgal edilen coğrafyanın gerçek durumundan çok, sömürgecinin kendi imgesindeki durumuna göre oluşturulan politikalar çoğunlukla ters tepmiş, sömürgecilerin şaşkınlığı ve hayal kırıklığı ile son bulmuştur...
İngilizler Kıbrıs'tan öylesine geçip gitmemiştir. Sadece Ağrotur ve Dikelya'daki "egemen" üsleri ile değil, iki halk arasına ektikleri ayrılık tohumları ile de hala buradadırlar. Bu yüzden, nasıl geldiklerini, neler yaptıklarını ve ne düşündüklerini bilmek bugünün gereklilikleri arasındadır hala...
- Münür Rahvancıoğlu
- Yorumlar