İşçinin Özel Yaşamına Müdahalenin Sınırları
İşveren, işyerinde yönetim hakkına sahip bulunan özne olarak, çalıştırdığı işçilerin özel yaşamıyla da ilgilenmek durumundadır. Çünkü, işçinin özel yaşam alanına girip işyerini ilgilendirebilecek tüm konular, müşteri çevresini olumlu veya olumsuz yönde etkileyecek ve bunlardan olumsuz olanlar da, işverenin ve giderek işletmenin itibar kaybına yol açacaktır.
Özel yaşam hakkı, özel hukuk bakımından kişilik haklarının bir görünümü olarak ortaya çıkmakta ve işçinin kişiliğinin korunması da, iş hukukuyla sağlanan korumanın önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Bu yüzden, işçinin özel yaşam hakkı ile işverenin haklı çıkarları arasında, adil ve hassas bir dengenin sağlanması zorunludur. Diğer bir söyleyişle, işçinin özel yaşam alanına, işverenin (işyerinin) hukuken korunmaya değer çıkarları gerektirdiği takdirde ve ölçüde, müdahale edilebilir.
Özel yaşam hakkı, kavram olarak, tüketici nitelikte tanımı yapılabilmiş bir kapsama sahip değildir. Bunun da temelinde, kişinin özel yaşamını özgürce yaşaması gerektiği düşüncesi yatmaktadır. Çünkü, sınıflandırılmış bir özel yaşam tanımı, değişen yaşam koşullarına uyumu ve gerekli dinamizmi ortadan kaldırır. Tarihi gelişme sürecine bakıldığında da; özel yaşama verilen anlamın, inziva alanından günümüzde kişinin, kendisini toplumsal yaşamda ortaya koyuş biçimine kadar uzanan bir içeriğe yöneldiği ve evrim geçirdiği görülür.
Türk hukuk sisteminin, işçinin özel yaşamına müdahaleye sınır çizme konusunda, zengin bir geçmiş uygulamaya sahip bulunduğu söylenemez. Günümüzde ise, özel yaşam hakkının uluslararası temel insan hakları belgelerinde sıkça yer almaya başlaması ve Avrupa hukuku metinlerinde özel yaşam hakkına giderek artan ölçüde yer verilmesi eğilimleri, dikkatlerin söz konusu kavram üzerinde yoğunlaşması sonucunu yaratmaktadır. Türkiye de, belirtilen gelişmelerden kendisini soyutlamış değildir. Esasen, Avrupa Birliğine girmeye hazırlanan Türkiye gibi bir ülkenin, bu gelişmelerden kendisini soyutlaması düşünülemez.
Tüm bu gelişmeleri, Dr. Sevimlinin hazırlamış bulunduğu doktora tez çalışmasında, ayrıntılı ve bilimsel bir biçimde izlemek mümkündür. Kendisi, yaptığı özverili çalışmayla, işçinin özel yaşamına müdahalenin sınırlarını irdelemiştir. Bu yolda Dr. Sevimli, yerli ve yabancı öğreti ile mahkeme kararlarını titizlikle taramıştır. Kendisinin çalışmaları sırasında, Türk mevzuatı da önemli değişiklikler geçirmiştir. Nitekim, Türkiyede yeni bir İş Kanunu ve yeni bir Ceza Kanunu kabul edilmiştir. Yine, toplumsal olarak Türkiye, bu arada türban sorununu yaşamaya başlamıştır. Giderek, işçinin giyim tarzı ve dış görünüşü, özellikle kamuya ait işyerlerinde önem kazanmıştır. Tüm bu yasal değişiklikler, Dr. Sevimlinin çalışmasına yansımıştır. Bu anlamda, Dr. Sevimlinin çalışması, mevzuattaki son durumu içerir hale gelmiştir. Ayrıca, kendisinin, işçinin giyim tarzı ve dış görünüşüyle ilgili görüşlerinin de, laik ve demokratik temellere dayalı çağdaş çözümleri içerdiğini belirtmeliyim.
- Açıklama
İşveren, işyerinde yönetim hakkına sahip bulunan özne olarak, çalıştırdığı işçilerin özel yaşamıyla da ilgilenmek durumundadır. Çünkü, işçinin özel yaşam alanına girip işyerini ilgilendirebilecek tüm konular, müşteri çevresini olumlu veya olumsuz yönde etkileyecek ve bunlardan olumsuz olanlar da, işverenin ve giderek işletmenin itibar kaybına yol açacaktır.
Özel yaşam hakkı, özel hukuk bakımından kişilik haklarının bir görünümü olarak ortaya çıkmakta ve işçinin kişiliğinin korunması da, iş hukukuyla sağlanan korumanın önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Bu yüzden, işçinin özel yaşam hakkı ile işverenin haklı çıkarları arasında, adil ve hassas bir dengenin sağlanması zorunludur. Diğer bir söyleyişle, işçinin özel yaşam alanına, işverenin (işyerinin) hukuken korunmaya değer çıkarları gerektirdiği takdirde ve ölçüde, müdahale edilebilir.
Özel yaşam hakkı, kavram olarak, tüketici nitelikte tanımı yapılabilmiş bir kapsama sahip değildir. Bunun da temelinde, kişinin özel yaşamını özgürce yaşaması gerektiği düşüncesi yatmaktadır. Çünkü, sınıflandırılmış bir özel yaşam tanımı, değişen yaşam koşullarına uyumu ve gerekli dinamizmi ortadan kaldırır. Tarihi gelişme sürecine bakıldığında da; özel yaşama verilen anlamın, inziva alanından günümüzde kişinin, kendisini toplumsal yaşamda ortaya koyuş biçimine kadar uzanan bir içeriğe yöneldiği ve evrim geçirdiği görülür.
Türk hukuk sisteminin, işçinin özel yaşamına müdahaleye sınır çizme konusunda, zengin bir geçmiş uygulamaya sahip bulunduğu söylenemez. Günümüzde ise, özel yaşam hakkının uluslararası temel insan hakları belgelerinde sıkça yer almaya başlaması ve Avrupa hukuku metinlerinde özel yaşam hakkına giderek artan ölçüde yer verilmesi eğilimleri, dikkatlerin söz konusu kavram üzerinde yoğunlaşması sonucunu yaratmaktadır. Türkiye de, belirtilen gelişmelerden kendisini soyutlamış değildir. Esasen, Avrupa Birliğine girmeye hazırlanan Türkiye gibi bir ülkenin, bu gelişmelerden kendisini soyutlaması düşünülemez.
Tüm bu gelişmeleri, Dr. Sevimlinin hazırlamış bulunduğu doktora tez çalışmasında, ayrıntılı ve bilimsel bir biçimde izlemek mümkündür. Kendisi, yaptığı özverili çalışmayla, işçinin özel yaşamına müdahalenin sınırlarını irdelemiştir. Bu yolda Dr. Sevimli, yerli ve yabancı öğreti ile mahkeme kararlarını titizlikle taramıştır. Kendisinin çalışmaları sırasında, Türk mevzuatı da önemli değişiklikler geçirmiştir. Nitekim, Türkiyede yeni bir İş Kanunu ve yeni bir Ceza Kanunu kabul edilmiştir. Yine, toplumsal olarak Türkiye, bu arada türban sorununu yaşamaya başlamıştır. Giderek, işçinin giyim tarzı ve dış görünüşü, özellikle kamuya ait işyerlerinde önem kazanmıştır. Tüm bu yasal değişiklikler, Dr. Sevimlinin çalışmasına yansımıştır. Bu anlamda, Dr. Sevimlinin çalışması, mevzuattaki son durumu içerir hale gelmiştir. Ayrıca, kendisinin, işçinin giyim tarzı ve dış görünüşüyle ilgili görüşlerinin de, laik ve demokratik temellere dayalı çağdaş çözümleri içerdiğini belirtmeliyim.
- Yorumlar
- Yorum yazBu kitaba henüz kimse yorum yapmamıştır.