Islahat Görünümlü İngiliz İşgali'nin Safhaları: İran Örneğiİran Örneği 1800 - 1925
İngiltere, ondokuzuncu asrın başlarından itibaren İslâm coğrafyasının iki önemli devleti, Osmanlı ve İran üzerinde başlattığı hileli ve sinsi süreç ile her ikisini Birinci Dünya Savaşı'na dahil ettirmiş, savaş sonrasında topraklarını işgal ederek bağımsızlıklarına halel getirmiştir. Her iki ülkede hedefe ulaşmak için Tanzimat, Islahat, Kanun-ı Esâsi, Özgürlük ve Meşrutiyet gibi araçlara başvurmuş, halkın bütün dertlerinin ilacı olarak mevcut idarelerin yerine bu araçların ikame edilmesini sağlamıştır. Süreç içerisinde her iki devlet içerisinde elde ettiği devlet ve din adamları üzerinden asıl niyetini halktan gizlemiştir. Osmanlı Devleti'nde Jön Türk ve daha sonra İttihat ve Terakki ismiyle anılan, devlet ve milletinin menfaatlerini İngiliz Hariciyesi'nin kapısında teslim etmekten çekinmeyen bir çete ile yapmıştır. İran'da ise masonluğun banisi Melkum Han, Arap alfabesini kendilerine bir engel olarak gören Feth Ali Ahundzâde, İngilizlere bütün İslâm coğrafyasında zemin hazırlayan Cemaleddin Esedabadi (Afgani) ve İstanbul'daki ittihatçılarla görüşmek için gelip ayağının tozuyla İkinci Abdülhamid'i hırsızlık ve eğlence düşkünlüğü ile suçlayan Yahya Devletabadi gibi meşrutiyetçiler eliyle yapmıştır.
İngiliz Siyonizmi, Osmanlı Devleti'nde kendi sinsi emellerine karşı bir engel olarak gördüğü Sultan Abdülaziz ve İkinci Abdülhamid'i, ittihatçı çete üzerinden tertiplettiği komplolar ve gerçekleştirdiği darbelerle tahttan uzaklaştırmıştır. Darbe sonrasında Sultan Abdülaziz katledilmiş, İkinci Abdülhamid ise Siyonist Yahudilerin merkezi haline gelmiş olan Selanik'e sürgün edilmiştir. İran'da ise İngiliz siyasetine ülkesinin ve milletinin menfaatlerini ve geleceğini peşkeş çekmek istemeyen ve buna karşı tedbirler alan sadrazam Emir-i Kebir'i şaha katlettirmiştir. Aynı sinsi ve hileli siyaset, günümüzde de devam etmektedir.
Yaklaşık bir asır sonrasında Türkiye'nin de içerisinde bulunduğu İslâm coğrafyasında bu siyasete karşı çıkan, kendi milletinin menfaatlerini ve geleceğini peşkeş çekmek istemeyen devlet adamı ve hükümetlere karşı, o devlet içerisinde sürekli paralel devlet yapılanmaları ve bunlara bağlı silahlı terör örgütleri üretip devreye sokmaktadır.
- Açıklama
İngiltere, ondokuzuncu asrın başlarından itibaren İslâm coğrafyasının iki önemli devleti, Osmanlı ve İran üzerinde başlattığı hileli ve sinsi süreç ile her ikisini Birinci Dünya Savaşı'na dahil ettirmiş, savaş sonrasında topraklarını işgal ederek bağımsızlıklarına halel getirmiştir. Her iki ülkede hedefe ulaşmak için Tanzimat, Islahat, Kanun-ı Esâsi, Özgürlük ve Meşrutiyet gibi araçlara başvurmuş, halkın bütün dertlerinin ilacı olarak mevcut idarelerin yerine bu araçların ikame edilmesini sağlamıştır. Süreç içerisinde her iki devlet içerisinde elde ettiği devlet ve din adamları üzerinden asıl niyetini halktan gizlemiştir. Osmanlı Devleti'nde Jön Türk ve daha sonra İttihat ve Terakki ismiyle anılan, devlet ve milletinin menfaatlerini İngiliz Hariciyesi'nin kapısında teslim etmekten çekinmeyen bir çete ile yapmıştır. İran'da ise masonluğun banisi Melkum Han, Arap alfabesini kendilerine bir engel olarak gören Feth Ali Ahundzâde, İngilizlere bütün İslâm coğrafyasında zemin hazırlayan Cemaleddin Esedabadi (Afgani) ve İstanbul'daki ittihatçılarla görüşmek için gelip ayağının tozuyla İkinci Abdülhamid'i hırsızlık ve eğlence düşkünlüğü ile suçlayan Yahya Devletabadi gibi meşrutiyetçiler eliyle yapmıştır.
İngiliz Siyonizmi, Osmanlı Devleti'nde kendi sinsi emellerine karşı bir engel olarak gördüğü Sultan Abdülaziz ve İkinci Abdülhamid'i, ittihatçı çete üzerinden tertiplettiği komplolar ve gerçekleştirdiği darbelerle tahttan uzaklaştırmıştır. Darbe sonrasında Sultan Abdülaziz katledilmiş, İkinci Abdülhamid ise Siyonist Yahudilerin merkezi haline gelmiş olan Selanik'e sürgün edilmiştir. İran'da ise İngiliz siyasetine ülkesinin ve milletinin menfaatlerini ve geleceğini peşkeş çekmek istemeyen ve buna karşı tedbirler alan sadrazam Emir-i Kebir'i şaha katlettirmiştir. Aynı sinsi ve hileli siyaset, günümüzde de devam etmektedir.
Yaklaşık bir asır sonrasında Türkiye'nin de içerisinde bulunduğu İslâm coğrafyasında bu siyasete karşı çıkan, kendi milletinin menfaatlerini ve geleceğini peşkeş çekmek istemeyen devlet adamı ve hükümetlere karşı, o devlet içerisinde sürekli paralel devlet yapılanmaları ve bunlara bağlı silahlı terör örgütleri üretip devreye sokmaktadır.
- Yorumlar
- Yorum yazBu kitaba henüz kimse yorum yapmamıştır.