İslam Kültürü Dönemi ve Rönesans
Alman siyasetçisi ve filozofu Bebel, Hz. Muhammed'le başlayan İslamın felsefesini, yönetim anlayışını, pratikteki yansımalarını; o zamanın Avrupa'sını, Avrupalılarını bu kitabında karşılaştırmalı anlatıyor. Yıkanmayarak Tanrı'nın gözüne girildiğine inanan ‘barbar' Avrupalıların medeniyetten bihaber, pislik içinde, böcekler gibi yaşadıklarını...
Henüz mezhep çatışmalarının başlamadığı dönemde İslamın, ilkel toplumu en radikal değişime (akılcı bir yöntemle, gönüllülük esasını önceleyerek) nasıl tabi tuttuğunu, Arap toplumunu çok kısa sürede nasıl dönüştürüp medenileştirdiğini, kurulan büyük bir imparatorluğun özgürlük ve bilim zemini üzerinde nasıl yükseldiğini ve sonrasını akıcı bir ifadeyle yazıyor Alman Bebel.
İslam dininin estirdiği özgürlük ortamında yeşerip gelişen bilimin, cehaletin kör karanlığında yaşayan İspanya'yı nasıl dönüştürdüğü de örnek olarak anlatılıyor bu eserde: Kısa sürede Granada, Sevilla ve başkent Kurtuba gibi düzenli şehirler oluşur. Eğitime çok önem verilir ve üniversiteler kurulur (o yıllarda Avrupa'da birkaç üniversite vardır ve bağnaz kiliselerin şemsiyesi altındadır). Şehirlerde okuma yazma bilmeyen kalmaz. Ticaret gelişir. Bayındırlık çalışmaları tüm yarımadayı bambaşka bir çehreye büründürür. Muntazam su kanalları, limanlar, yollar… Şehirlerde sokaklar taşlarla döşenir, fenerlerle aydınlatılır. (O dönemden 700 yıl sonra bile Londra'da tek bir sokak feneri bulunmamaktadır, sefil Paris sokakları çamur deryasıdır. Berlin'in adı yoktur.) Her köşe başında bir hamam (yalnızca Kurtuba'da 900 hamam), her semtte bir kütüphane vardır. Artık İspanya'da kadınlar özgürdür ve bilim insanı olarak günlük hayata katılmaktadır. Ünlü kadın cerrahlar yetişir. Müslüman, Yahudi, Hristiyan toplulukları bir arada sorunsuz yaşamaktadır. Hatta kararlar ortak mecliste alınmakta ve uygulanmaktadır.
Bilimin ve özgürlük atmosferinin, taht kavgaları uğruna, göz ardı edilmesiyle tarihin en büyük imparatorluklarından birinin bir kuyruklu yıldız gibi kayıp yok oluşunu anlatırken Bebel, okuyanı günümüzün sorunları üzerinde düşünceye sevk ediyor. İslamın oluşturduğu aydınlanma ortamında bilim insanları Güneş'in, Dünya'nın, Ay'ın durumunu incelemiş, bugünün hesaplarına en yakın değerleri bulmuşlarken; fizik, matematik, tıp, astronomi, kimya, jeoloji (İbn-i Sina, aynı zamanda bir jeologdur) gibi pozitif bilimlerde çığır açmışken, bilimin inkârı ve özgürlüklerin ortadan kalkmasıyla, kısa sürede, dünyanın dümdüz bir tepsiye dönüşmesi, Ay ve yıldızların göğün kemerinde çakılı durduğu algısının kısa sürede oluşması bu kitapta en yalın ifadeyle anlatılıyor. İslam aydınlanmasının, Hristiyanlığın karanlığında birbirleriyle boğazlaşan Avrupa'ya etkisi, Rönesans dalgasını nasıl başlattığı da...
- Açıklama
Alman siyasetçisi ve filozofu Bebel, Hz. Muhammed'le başlayan İslamın felsefesini, yönetim anlayışını, pratikteki yansımalarını; o zamanın Avrupa'sını, Avrupalılarını bu kitabında karşılaştırmalı anlatıyor. Yıkanmayarak Tanrı'nın gözüne girildiğine inanan ‘barbar' Avrupalıların medeniyetten bihaber, pislik içinde, böcekler gibi yaşadıklarını...
Henüz mezhep çatışmalarının başlamadığı dönemde İslamın, ilkel toplumu en radikal değişime (akılcı bir yöntemle, gönüllülük esasını önceleyerek) nasıl tabi tuttuğunu, Arap toplumunu çok kısa sürede nasıl dönüştürüp medenileştirdiğini, kurulan büyük bir imparatorluğun özgürlük ve bilim zemini üzerinde nasıl yükseldiğini ve sonrasını akıcı bir ifadeyle yazıyor Alman Bebel.
İslam dininin estirdiği özgürlük ortamında yeşerip gelişen bilimin, cehaletin kör karanlığında yaşayan İspanya'yı nasıl dönüştürdüğü de örnek olarak anlatılıyor bu eserde: Kısa sürede Granada, Sevilla ve başkent Kurtuba gibi düzenli şehirler oluşur. Eğitime çok önem verilir ve üniversiteler kurulur (o yıllarda Avrupa'da birkaç üniversite vardır ve bağnaz kiliselerin şemsiyesi altındadır). Şehirlerde okuma yazma bilmeyen kalmaz. Ticaret gelişir. Bayındırlık çalışmaları tüm yarımadayı bambaşka bir çehreye büründürür. Muntazam su kanalları, limanlar, yollar… Şehirlerde sokaklar taşlarla döşenir, fenerlerle aydınlatılır. (O dönemden 700 yıl sonra bile Londra'da tek bir sokak feneri bulunmamaktadır, sefil Paris sokakları çamur deryasıdır. Berlin'in adı yoktur.) Her köşe başında bir hamam (yalnızca Kurtuba'da 900 hamam), her semtte bir kütüphane vardır. Artık İspanya'da kadınlar özgürdür ve bilim insanı olarak günlük hayata katılmaktadır. Ünlü kadın cerrahlar yetişir. Müslüman, Yahudi, Hristiyan toplulukları bir arada sorunsuz yaşamaktadır. Hatta kararlar ortak mecliste alınmakta ve uygulanmaktadır.
Bilimin ve özgürlük atmosferinin, taht kavgaları uğruna, göz ardı edilmesiyle tarihin en büyük imparatorluklarından birinin bir kuyruklu yıldız gibi kayıp yok oluşunu anlatırken Bebel, okuyanı günümüzün sorunları üzerinde düşünceye sevk ediyor. İslamın oluşturduğu aydınlanma ortamında bilim insanları Güneş'in, Dünya'nın, Ay'ın durumunu incelemiş, bugünün hesaplarına en yakın değerleri bulmuşlarken; fizik, matematik, tıp, astronomi, kimya, jeoloji (İbn-i Sina, aynı zamanda bir jeologdur) gibi pozitif bilimlerde çığır açmışken, bilimin inkârı ve özgürlüklerin ortadan kalkmasıyla, kısa sürede, dünyanın dümdüz bir tepsiye dönüşmesi, Ay ve yıldızların göğün kemerinde çakılı durduğu algısının kısa sürede oluşması bu kitapta en yalın ifadeyle anlatılıyor. İslam aydınlanmasının, Hristiyanlığın karanlığında birbirleriyle boğazlaşan Avrupa'ya etkisi, Rönesans dalgasını nasıl başlattığı da...
- Yorumlar
- Yorum yazBu kitaba henüz kimse yorum yapmamıştır.