Teknik Bilgiler
Stok Kodu
9789750800966
Boyut
160-160
Sayfa Sayısı
54
Basım Yeri
İstanbul
Baskı
1
Basım Tarihi
1999-12
Çeviren
Samih Rifat
Kapak Türü
Karton
Kağıt Türü
1.Hamur
Dili
Türkçe
Japon Yelpazeleri İçin Yüz Tümce
Yazar:
Paul Claudel
Yayınevi : Yapı Kredi Yayınları
5,00TL
Satışta değil
9789750800966
442913
https://www.kitapburada.com/kitap/japon-yelpazeleri-icin-yuz-tumce
Japon Yelpazeleri İçin Yüz Tümce
5.00
Elçi Ozan'ın Soluğa Benzeyen Şiirleri
Dıştan görünmüyor Claudel. Sanki bir hazineyi gözlerden saklamak istiyor.
Oysa her şeyden önce has bir ozandır Claudel. Sizin için sözcükler ve küllerden ibaret olan şey, ten, ekmek, şarap, su, süt, bal, yağ, diri yemiştir benim için diyen biri.
Fransız yazınına "verset claudélien" adı verilen ve kutsal kitapların "ayet" biçimine benzer bir düzyası/koşuk biçimini armağan eden (ki bu biçim, bir sonraki kuşaktan Saint-John Perse, Pierre Emmanuel gibi ozanları açıkça etkileyecektir); gerek yapıtları, gerekse yazın ve şiir üstüne düşünceleriyle dönemini sırsın, şaşırtan, kimi zaman kızdıran kimi zaman hayran bırakan bir ozan.
Claudel her şeyden önce ozandı; inançlı bir Hıristiyan olduktan sonra da, diplomat, büyükelçi, şişman, saygın ve sevimsiz olduktan sonra da hep ozan kalacaktı. Yaşamının sonuna dek. Eliyle yazdığı mezar yazıtının, Burada Paul Claudel'in kalıntıları ve tohumu yatıyor tümcesinin altına gömülene dek.
1922'de Japonya'ya büyükelçi olarak atandığında, bu uzun ve soluklu dizeler, tumturaklı ayetler ustasının, o kısacık hay-kay tarzında şiirler yazacağı kimin aklına gelirdi!
Japon Yelpazeleri İçin Yüz Tümce'yi Uzakdoğu yazım tekniklerini kullanarak, değerli kâğıtlar üstüne ve kalemle değil fırçayla yazar Claudel. Kitabın 1941 yılında Fransa'da yapılan baskısına yazdığı önsözde -ki bu önsözü de fırçayla yazar- bu yöntemi seçişinin nedenlerini ince, şiirsel biçemiyle açıklar okura: Ama kalemin yerine fırçayı geçirdiyse eğer, her şey değişir! Üç parmağın ve biçemin yatık koşumlarının yerini düşey bir dikkat alır. Sürekli bir ünlemenin yerine, harf harf çözümleme geçer.
Önce Japonya'da, sınırlı -ve değerli- üç basımı yapıldı bu şiirlerin. İlki, Dört Soluğun Soluğu başlığı altında bir araya getirilmiş, bezemeli dört yelpaze biçiminde bir basımdı. İkincisi, fildişi iğnelerle kapanan mavi bezden bir kutu içinde, otuz altı kâğıt yelpaze üstüne yazılmış/basılmış şiirlerden oluşuyordu; bu kez başlık Sülünler Köprüsünün Şiirleri'ydi. Sonuncu basım, daha sonra da kullanılagelen Yelpazeler İçin Yüz Tümce -ya da Japonca biçimiyle Yüz Yelpazelik Derleme- başlığı altında yapıldı. Bu kez 29x10 cm boyutlarında akordeon gibi katlanmış üç kâğıt üstüne, Claudel'in eliyle yazdığı yüz yetmiş iki şiir basılmış ve şiirlerin baş tarafına, Claudel'in dostları Yamanuşi ve Yoşie'nin seçtiği Japon 'ideogram'ları, İkamu Arişima adlı bir yazı ustası tarafından yazılmıştı. Katlı kâğıtlar, yine fildişi kilitli, altın yaldız benekli, gri bezden bir kutu içine yerleştirilmişti.
Unutmayalım ki eski Uzakdoğu geleneklerinde şiir, resim gibi sanat yapıtları, belirli bir törensellik içinde okunur ya da seyredilirdi (Claudel de ola ki böyle bir okuma biçimi öngörüyordu, yelpazenin yaydığı bir soluğa benzettiği bu şiirler için). Sessiz, yalın ve gölgeli bir mekânda -o Tanizaki'nin övgüsünü yazdığı gölgeler içinde- yavaş, törensel hareketlerle işlemeli bir sandık açılır; içinden değerli örtülere sarılı bir kitap, bir rulo çıkarılır. Saygıyla elde tutulan, okunan ya da seyredilen sanat yapıtı, duyarlığın inceldiği ve yoğunlaştığı bir derinliğe çeker insanı bu seçkin anlarda. Bir süre sonra da, aynı törensellikle koruyucu kutusuna yerleştirilir, kaldırılır. Tanrısal bir zevk anı sona ermiştir ölümlü kişinin sıkıntılarla örülü gündelik yaşamında.
Usta çevirmen Samih Rifat, böyle anlatıyor Claudel'i ve onun benzersiz küçük şiirlerini... Bir kuş kanadının, bir yelpazenin esintisini Türkçenin lezzetiyle hissetmek isteyenler için...
Tadımlık
Önsöz
Bir süre Çinde ya da Japonyada yaşamış bir ozanın, oralarda düşüncenin dışavurumuna eşlik eden araç gereç takımına, bir boy ölçüşme isteği duymadan bakması olanaksızdır: hepsinden önce de, o içimizdeki gece kadar kara Çini mürekkebi çubuğuna. Azıcık suyla ıslatılıp bir arduvaz levhaya sürtülür ve büyülü sıvı, küçük bir boya çanağında toplanır. İş fırçayı batırmasına kalmıştır düşünce ressamının! bu neredeyse hava kadar hafif fırça, parmak kemiklerimiz boyundan ilişki kurar şiirin içimizdeki patlayışıyla. Bir böceğin, ağaç kabuğunun altındaki görünmez avını felç eden uzun iğnesi kadar şaşmaz, kararlı bir iki çizgi yeter ki kolumuzu iyice sıvamış olalım ve burun deliğimizden tedbirsizce çekilen hava, bir soluk gibi salınan ruhla çarpışmasın işte size, sözdiziminin dizginlerinden kurtulan ve yalnızca eşzamanlı oldukları için beyazın içinden ulaşılabilen birkaç sözcükle kurulmuş, ilişkilerden oluşan bir tümce! Yazılmış, diyorum, ama neyin üstüne? örneğin bizim için fırından yeni çıkarılan şu çömleğin, hâlâ ateş gibi karnı üstüne mi? ya da daha iyisi, yelpaze üstüne, soluğu hemen yaymaya hazır şu kanat üstüne. Ve sen, elden doğan bir nefesin yolladığı o dilsiz sözcüğü duy yüreğinin kulağıyla!
YELPAZELER İÇİN YÜZ TÜMCE. Bir zamanlar Japonyada, gölgelerini aradığım sırada, hay-kayların geleneksel kovanına küstahça karıştırmayı denediğim şiirlerden oluşan bu derleme, on altı yıl sonra ilk kez şu bizim Fransa göğüne kanat açmaya hazırlanıyor.
Kim izin verirdi şu parmak kemiklerimin en özgür olanında şimdiden titremeye başlayan fırça, şu bana armağan edilmiş, ipek gibi hışır hışır, yayın altında tel kadar gergin, sis kadar yumuşak kâğıt değil elbet oralarda her an var olan güzel yazı kışkırtmasına karşı koymama? Ben de bir yazı uzmanı değil miyim? Ve düşüncemiz boyunca yol alırken sözcük ve harflerde bütünleşen Batılı yazının, her harfi komşusuyla birleştiren el hareketinde, en az Çin kısaltmaları kadar canlı ve kestirme bir şeyler yok mu? Yazı, bir hamlede izini bırakır düşüncenin üstünde ve hem ilan edilmiş, hem de çevresinde anıştırdığı grafik takımyıldızının karşılığı olarak kıpırdamaz duruma getirilmiş bir biçimde önerir onu. Ancak harf, çözümlemesi ve düşsel kavramı yatay çizgiye aktarmasıyla, aynı zamanda hem beti, hem devinimdir; bir tür anlamsal aygıttır. O, başka alfabe çizgileriyle birleştirilme biçimlerine göre, güneş, ay, bir çember, bir makara, açık bir ağız, bir göl, bir delik, bir ada, bir sıfır olabilir bütün bunların yerini tutabilir. İ, bir kargı, uzanmış işaret parmağı, bir ağaç, bir sütun, kişiliğin ve birl
Dıştan görünmüyor Claudel. Sanki bir hazineyi gözlerden saklamak istiyor.
Oysa her şeyden önce has bir ozandır Claudel. Sizin için sözcükler ve küllerden ibaret olan şey, ten, ekmek, şarap, su, süt, bal, yağ, diri yemiştir benim için diyen biri.
Fransız yazınına "verset claudélien" adı verilen ve kutsal kitapların "ayet" biçimine benzer bir düzyası/koşuk biçimini armağan eden (ki bu biçim, bir sonraki kuşaktan Saint-John Perse, Pierre Emmanuel gibi ozanları açıkça etkileyecektir); gerek yapıtları, gerekse yazın ve şiir üstüne düşünceleriyle dönemini sırsın, şaşırtan, kimi zaman kızdıran kimi zaman hayran bırakan bir ozan.
Claudel her şeyden önce ozandı; inançlı bir Hıristiyan olduktan sonra da, diplomat, büyükelçi, şişman, saygın ve sevimsiz olduktan sonra da hep ozan kalacaktı. Yaşamının sonuna dek. Eliyle yazdığı mezar yazıtının, Burada Paul Claudel'in kalıntıları ve tohumu yatıyor tümcesinin altına gömülene dek.
1922'de Japonya'ya büyükelçi olarak atandığında, bu uzun ve soluklu dizeler, tumturaklı ayetler ustasının, o kısacık hay-kay tarzında şiirler yazacağı kimin aklına gelirdi!
Japon Yelpazeleri İçin Yüz Tümce'yi Uzakdoğu yazım tekniklerini kullanarak, değerli kâğıtlar üstüne ve kalemle değil fırçayla yazar Claudel. Kitabın 1941 yılında Fransa'da yapılan baskısına yazdığı önsözde -ki bu önsözü de fırçayla yazar- bu yöntemi seçişinin nedenlerini ince, şiirsel biçemiyle açıklar okura: Ama kalemin yerine fırçayı geçirdiyse eğer, her şey değişir! Üç parmağın ve biçemin yatık koşumlarının yerini düşey bir dikkat alır. Sürekli bir ünlemenin yerine, harf harf çözümleme geçer.
Önce Japonya'da, sınırlı -ve değerli- üç basımı yapıldı bu şiirlerin. İlki, Dört Soluğun Soluğu başlığı altında bir araya getirilmiş, bezemeli dört yelpaze biçiminde bir basımdı. İkincisi, fildişi iğnelerle kapanan mavi bezden bir kutu içinde, otuz altı kâğıt yelpaze üstüne yazılmış/basılmış şiirlerden oluşuyordu; bu kez başlık Sülünler Köprüsünün Şiirleri'ydi. Sonuncu basım, daha sonra da kullanılagelen Yelpazeler İçin Yüz Tümce -ya da Japonca biçimiyle Yüz Yelpazelik Derleme- başlığı altında yapıldı. Bu kez 29x10 cm boyutlarında akordeon gibi katlanmış üç kâğıt üstüne, Claudel'in eliyle yazdığı yüz yetmiş iki şiir basılmış ve şiirlerin baş tarafına, Claudel'in dostları Yamanuşi ve Yoşie'nin seçtiği Japon 'ideogram'ları, İkamu Arişima adlı bir yazı ustası tarafından yazılmıştı. Katlı kâğıtlar, yine fildişi kilitli, altın yaldız benekli, gri bezden bir kutu içine yerleştirilmişti.
Unutmayalım ki eski Uzakdoğu geleneklerinde şiir, resim gibi sanat yapıtları, belirli bir törensellik içinde okunur ya da seyredilirdi (Claudel de ola ki böyle bir okuma biçimi öngörüyordu, yelpazenin yaydığı bir soluğa benzettiği bu şiirler için). Sessiz, yalın ve gölgeli bir mekânda -o Tanizaki'nin övgüsünü yazdığı gölgeler içinde- yavaş, törensel hareketlerle işlemeli bir sandık açılır; içinden değerli örtülere sarılı bir kitap, bir rulo çıkarılır. Saygıyla elde tutulan, okunan ya da seyredilen sanat yapıtı, duyarlığın inceldiği ve yoğunlaştığı bir derinliğe çeker insanı bu seçkin anlarda. Bir süre sonra da, aynı törensellikle koruyucu kutusuna yerleştirilir, kaldırılır. Tanrısal bir zevk anı sona ermiştir ölümlü kişinin sıkıntılarla örülü gündelik yaşamında.
Usta çevirmen Samih Rifat, böyle anlatıyor Claudel'i ve onun benzersiz küçük şiirlerini... Bir kuş kanadının, bir yelpazenin esintisini Türkçenin lezzetiyle hissetmek isteyenler için...
Tadımlık
Önsöz
Bir süre Çinde ya da Japonyada yaşamış bir ozanın, oralarda düşüncenin dışavurumuna eşlik eden araç gereç takımına, bir boy ölçüşme isteği duymadan bakması olanaksızdır: hepsinden önce de, o içimizdeki gece kadar kara Çini mürekkebi çubuğuna. Azıcık suyla ıslatılıp bir arduvaz levhaya sürtülür ve büyülü sıvı, küçük bir boya çanağında toplanır. İş fırçayı batırmasına kalmıştır düşünce ressamının! bu neredeyse hava kadar hafif fırça, parmak kemiklerimiz boyundan ilişki kurar şiirin içimizdeki patlayışıyla. Bir böceğin, ağaç kabuğunun altındaki görünmez avını felç eden uzun iğnesi kadar şaşmaz, kararlı bir iki çizgi yeter ki kolumuzu iyice sıvamış olalım ve burun deliğimizden tedbirsizce çekilen hava, bir soluk gibi salınan ruhla çarpışmasın işte size, sözdiziminin dizginlerinden kurtulan ve yalnızca eşzamanlı oldukları için beyazın içinden ulaşılabilen birkaç sözcükle kurulmuş, ilişkilerden oluşan bir tümce! Yazılmış, diyorum, ama neyin üstüne? örneğin bizim için fırından yeni çıkarılan şu çömleğin, hâlâ ateş gibi karnı üstüne mi? ya da daha iyisi, yelpaze üstüne, soluğu hemen yaymaya hazır şu kanat üstüne. Ve sen, elden doğan bir nefesin yolladığı o dilsiz sözcüğü duy yüreğinin kulağıyla!
YELPAZELER İÇİN YÜZ TÜMCE. Bir zamanlar Japonyada, gölgelerini aradığım sırada, hay-kayların geleneksel kovanına küstahça karıştırmayı denediğim şiirlerden oluşan bu derleme, on altı yıl sonra ilk kez şu bizim Fransa göğüne kanat açmaya hazırlanıyor.
Kim izin verirdi şu parmak kemiklerimin en özgür olanında şimdiden titremeye başlayan fırça, şu bana armağan edilmiş, ipek gibi hışır hışır, yayın altında tel kadar gergin, sis kadar yumuşak kâğıt değil elbet oralarda her an var olan güzel yazı kışkırtmasına karşı koymama? Ben de bir yazı uzmanı değil miyim? Ve düşüncemiz boyunca yol alırken sözcük ve harflerde bütünleşen Batılı yazının, her harfi komşusuyla birleştiren el hareketinde, en az Çin kısaltmaları kadar canlı ve kestirme bir şeyler yok mu? Yazı, bir hamlede izini bırakır düşüncenin üstünde ve hem ilan edilmiş, hem de çevresinde anıştırdığı grafik takımyıldızının karşılığı olarak kıpırdamaz duruma getirilmiş bir biçimde önerir onu. Ancak harf, çözümlemesi ve düşsel kavramı yatay çizgiye aktarmasıyla, aynı zamanda hem beti, hem devinimdir; bir tür anlamsal aygıttır. O, başka alfabe çizgileriyle birleştirilme biçimlerine göre, güneş, ay, bir çember, bir makara, açık bir ağız, bir göl, bir delik, bir ada, bir sıfır olabilir bütün bunların yerini tutabilir. İ, bir kargı, uzanmış işaret parmağı, bir ağaç, bir sütun, kişiliğin ve birl
- Açıklama
- Elçi Ozan'ın Soluğa Benzeyen Şiirleri
Dıştan görünmüyor Claudel. Sanki bir hazineyi gözlerden saklamak istiyor.
Oysa her şeyden önce has bir ozandır Claudel. Sizin için sözcükler ve küllerden ibaret olan şey, ten, ekmek, şarap, su, süt, bal, yağ, diri yemiştir benim için diyen biri.
Fransız yazınına "verset claudélien" adı verilen ve kutsal kitapların "ayet" biçimine benzer bir düzyası/koşuk biçimini armağan eden (ki bu biçim, bir sonraki kuşaktan Saint-John Perse, Pierre Emmanuel gibi ozanları açıkça etkileyecektir); gerek yapıtları, gerekse yazın ve şiir üstüne düşünceleriyle dönemini sırsın, şaşırtan, kimi zaman kızdıran kimi zaman hayran bırakan bir ozan.
Claudel her şeyden önce ozandı; inançlı bir Hıristiyan olduktan sonra da, diplomat, büyükelçi, şişman, saygın ve sevimsiz olduktan sonra da hep ozan kalacaktı. Yaşamının sonuna dek. Eliyle yazdığı mezar yazıtının, Burada Paul Claudel'in kalıntıları ve tohumu yatıyor tümcesinin altına gömülene dek.
1922'de Japonya'ya büyükelçi olarak atandığında, bu uzun ve soluklu dizeler, tumturaklı ayetler ustasının, o kısacık hay-kay tarzında şiirler yazacağı kimin aklına gelirdi!
Japon Yelpazeleri İçin Yüz Tümce'yi Uzakdoğu yazım tekniklerini kullanarak, değerli kâğıtlar üstüne ve kalemle değil fırçayla yazar Claudel. Kitabın 1941 yılında Fransa'da yapılan baskısına yazdığı önsözde -ki bu önsözü de fırçayla yazar- bu yöntemi seçişinin nedenlerini ince, şiirsel biçemiyle açıklar okura: Ama kalemin yerine fırçayı geçirdiyse eğer, her şey değişir! Üç parmağın ve biçemin yatık koşumlarının yerini düşey bir dikkat alır. Sürekli bir ünlemenin yerine, harf harf çözümleme geçer.
Önce Japonya'da, sınırlı -ve değerli- üç basımı yapıldı bu şiirlerin. İlki, Dört Soluğun Soluğu başlığı altında bir araya getirilmiş, bezemeli dört yelpaze biçiminde bir basımdı. İkincisi, fildişi iğnelerle kapanan mavi bezden bir kutu içinde, otuz altı kâğıt yelpaze üstüne yazılmış/basılmış şiirlerden oluşuyordu; bu kez başlık Sülünler Köprüsünün Şiirleri'ydi. Sonuncu basım, daha sonra da kullanılagelen Yelpazeler İçin Yüz Tümce -ya da Japonca biçimiyle Yüz Yelpazelik Derleme- başlığı altında yapıldı. Bu kez 29x10 cm boyutlarında akordeon gibi katlanmış üç kâğıt üstüne, Claudel'in eliyle yazdığı yüz yetmiş iki şiir basılmış ve şiirlerin baş tarafına, Claudel'in dostları Yamanuşi ve Yoşie'nin seçtiği Japon 'ideogram'ları, İkamu Arişima adlı bir yazı ustası tarafından yazılmıştı. Katlı kâğıtlar, yine fildişi kilitli, altın yaldız benekli, gri bezden bir kutu içine yerleştirilmişti.
Unutmayalım ki eski Uzakdoğu geleneklerinde şiir, resim gibi sanat yapıtları, belirli bir törensellik içinde okunur ya da seyredilirdi (Claudel de ola ki böyle bir okuma biçimi öngörüyordu, yelpazenin yaydığı bir soluğa benzettiği bu şiirler için). Sessiz, yalın ve gölgeli bir mekânda -o Tanizaki'nin övgüsünü yazdığı gölgeler içinde- yavaş, törensel hareketlerle işlemeli bir sandık açılır; içinden değerli örtülere sarılı bir kitap, bir rulo çıkarılır. Saygıyla elde tutulan, okunan ya da seyredilen sanat yapıtı, duyarlığın inceldiği ve yoğunlaştığı bir derinliğe çeker insanı bu seçkin anlarda. Bir süre sonra da, aynı törensellikle koruyucu kutusuna yerleştirilir, kaldırılır. Tanrısal bir zevk anı sona ermiştir ölümlü kişinin sıkıntılarla örülü gündelik yaşamında.
Usta çevirmen Samih Rifat, böyle anlatıyor Claudel'i ve onun benzersiz küçük şiirlerini... Bir kuş kanadının, bir yelpazenin esintisini Türkçenin lezzetiyle hissetmek isteyenler için...
Tadımlık
Önsöz
Bir süre Çinde ya da Japonyada yaşamış bir ozanın, oralarda düşüncenin dışavurumuna eşlik eden araç gereç takımına, bir boy ölçüşme isteği duymadan bakması olanaksızdır: hepsinden önce de, o içimizdeki gece kadar kara Çini mürekkebi çubuğuna. Azıcık suyla ıslatılıp bir arduvaz levhaya sürtülür ve büyülü sıvı, küçük bir boya çanağında toplanır. İş fırçayı batırmasına kalmıştır düşünce ressamının! bu neredeyse hava kadar hafif fırça, parmak kemiklerimiz boyundan ilişki kurar şiirin içimizdeki patlayışıyla. Bir böceğin, ağaç kabuğunun altındaki görünmez avını felç eden uzun iğnesi kadar şaşmaz, kararlı bir iki çizgi yeter ki kolumuzu iyice sıvamış olalım ve burun deliğimizden tedbirsizce çekilen hava, bir soluk gibi salınan ruhla çarpışmasın işte size, sözdiziminin dizginlerinden kurtulan ve yalnızca eşzamanlı oldukları için beyazın içinden ulaşılabilen birkaç sözcükle kurulmuş, ilişkilerden oluşan bir tümce! Yazılmış, diyorum, ama neyin üstüne? örneğin bizim için fırından yeni çıkarılan şu çömleğin, hâlâ ateş gibi karnı üstüne mi? ya da daha iyisi, yelpaze üstüne, soluğu hemen yaymaya hazır şu kanat üstüne. Ve sen, elden doğan bir nefesin yolladığı o dilsiz sözcüğü duy yüreğinin kulağıyla!
YELPAZELER İÇİN YÜZ TÜMCE. Bir zamanlar Japonyada, gölgelerini aradığım sırada, hay-kayların geleneksel kovanına küstahça karıştırmayı denediğim şiirlerden oluşan bu derleme, on altı yıl sonra ilk kez şu bizim Fransa göğüne kanat açmaya hazırlanıyor.
Kim izin verirdi şu parmak kemiklerimin en özgür olanında şimdiden titremeye başlayan fırça, şu bana armağan edilmiş, ipek gibi hışır hışır, yayın altında tel kadar gergin, sis kadar yumuşak kâğıt değil elbet oralarda her an var olan güzel yazı kışkırtmasına karşı koymama? Ben de bir yazı uzmanı değil miyim? Ve düşüncemiz boyunca yol alırken sözcük ve harflerde bütünleşen Batılı yazının, her harfi komşusuyla birleştiren el hareketinde, en az Çin kısaltmaları kadar canlı ve kestirme bir şeyler yok mu? Yazı, bir hamlede izini bırakır düşüncenin üstünde ve hem ilan edilmiş, hem de çevresinde anıştırdığı grafik takımyıldızının karşılığı olarak kıpırdamaz duruma getirilmiş bir biçimde önerir onu. Ancak harf, çözümlemesi ve düşsel kavramı yatay çizgiye aktarmasıyla, aynı zamanda hem beti, hem devinimdir; bir tür anlamsal aygıttır. O, başka alfabe çizgileriyle birleştirilme biçimlerine göre, güneş, ay, bir çember, bir makara, açık bir ağız, bir göl, bir delik, bir ada, bir sıfır olabilir bütün bunların yerini tutabilir. İ, bir kargı, uzanmış işaret parmağı, bir ağaç, bir sütun, kişiliğin ve birl
- Yorumlar
- Yorum yazBu kitaba henüz kimse yorum yapmamıştır.