Kızılötesi Rengini İsteyen Kız
“Yaşam tarzıma dokunma” çığlığının romanı!
Hüseyin A. Şimşek'in “Kızılötesi Rengini İsteyen Kız” adlı bu romanında, dini siyasallaştırarak hayatın her alanında egemen kılma sürecinin ilk ipuçlarını bulacaksınız. Elbette edebi çalışmanın roman dalındaki özgünlükleri çerçevesinde! Söz konusu sürecin başlangıç yılları, bir yatılı kız lisesinde yaşanan olaylarla ortaya konur. Bugün gelinen noktanın, 30 yıl kadar önceki ve pek de önemsenmeyen ilk belirtileri, bir grup genç kız nezdinde hikaye edilir.
Bir dini inancın siyasallaştırılarak toplum ve birey yaşamının bütün hücrelerine zerk edilmesi, zamanında “küçük”, “ayrıntı”, “lokal” denilerek pek de önemsenmeyen uygulamalarla mümkün olmuştur. Bir yandan, vakti zamanında birlikte çıkılan o yollardaki evvel zaman “reis”lerini ve “cemaat ablaları”nı bulacaksınız bu romanda. Öte yandan, yükseköğrenim yapamadan evlendirileceği korkusuna kapılan, otoriter babayla çatışmak zorunda kalan, bütün bu sıkışmaları yatılı okul seçeneğiyle aşacağını uman, ama orada otoriter babaya rahmet okutacak “kamusal” ve “kollektif” bir otoriteyle karşı karşıya bırakılan Nurdemleri! Meğer, daha büyük bir “aile”ye katılmışlardır! Ki bu ailede birden fazla “baba”, sayısız “abla” vardır.
Türkiye'de, “siyasallaştırılmış bir dinî tarz”ın iktidara taşınmasının, geniş kesimler açısından da kabul edilemez noktaya taşındığı bir dönemde, “Taksim Gezi” başta olmaz üzere bir dizi eylem yaşanır oldu. Bu eylemlerde öne çıkan şiar, “yaşam tarzıma dokunma” idi. Bu şiarın, gerçekten bir değeri, bir önemi var mıdır? İşte bu romanda, bu ve daha birçok soru, bir yatılı kız okulunda 30 yıl kadar önce meydana gelmiş olaylar üzerinden karşılığını buluyor. Yani anlatılan; “90'lar Türkiyesi”nde, bir yatılı kız lisesinin duvarları arkasında yankılanan “yaşam tarzıma dokunma” çığlığının hikayesidir!
- Açıklama
“Yaşam tarzıma dokunma” çığlığının romanı!
Hüseyin A. Şimşek'in “Kızılötesi Rengini İsteyen Kız” adlı bu romanında, dini siyasallaştırarak hayatın her alanında egemen kılma sürecinin ilk ipuçlarını bulacaksınız. Elbette edebi çalışmanın roman dalındaki özgünlükleri çerçevesinde! Söz konusu sürecin başlangıç yılları, bir yatılı kız lisesinde yaşanan olaylarla ortaya konur. Bugün gelinen noktanın, 30 yıl kadar önceki ve pek de önemsenmeyen ilk belirtileri, bir grup genç kız nezdinde hikaye edilir.
Bir dini inancın siyasallaştırılarak toplum ve birey yaşamının bütün hücrelerine zerk edilmesi, zamanında “küçük”, “ayrıntı”, “lokal” denilerek pek de önemsenmeyen uygulamalarla mümkün olmuştur. Bir yandan, vakti zamanında birlikte çıkılan o yollardaki evvel zaman “reis”lerini ve “cemaat ablaları”nı bulacaksınız bu romanda. Öte yandan, yükseköğrenim yapamadan evlendirileceği korkusuna kapılan, otoriter babayla çatışmak zorunda kalan, bütün bu sıkışmaları yatılı okul seçeneğiyle aşacağını uman, ama orada otoriter babaya rahmet okutacak “kamusal” ve “kollektif” bir otoriteyle karşı karşıya bırakılan Nurdemleri! Meğer, daha büyük bir “aile”ye katılmışlardır! Ki bu ailede birden fazla “baba”, sayısız “abla” vardır.
Türkiye'de, “siyasallaştırılmış bir dinî tarz”ın iktidara taşınmasının, geniş kesimler açısından da kabul edilemez noktaya taşındığı bir dönemde, “Taksim Gezi” başta olmaz üzere bir dizi eylem yaşanır oldu. Bu eylemlerde öne çıkan şiar, “yaşam tarzıma dokunma” idi. Bu şiarın, gerçekten bir değeri, bir önemi var mıdır? İşte bu romanda, bu ve daha birçok soru, bir yatılı kız okulunda 30 yıl kadar önce meydana gelmiş olaylar üzerinden karşılığını buluyor. Yani anlatılan; “90'lar Türkiyesi”nde, bir yatılı kız lisesinin duvarları arkasında yankılanan “yaşam tarzıma dokunma” çığlığının hikayesidir!
- Yorumlar