Kültür Tabiat Varlığı / Define Kavramları ile İzinsiz Araştırma, Kazı ve Sondaj Yapmak Suçları
Ülkemizin Dünya üzerindekicoğrafi ve jeolojik konumu göz önüne alındığında tarih öncesi devirlerdenbuyana birçok medeniyet tarafından kullanımını zorunlu kılmıştır. Bu kullanımçoğu zaman büyük yerleşik uygarlıklar düzeyinde olduğu gibi, kavimler göçü yoluşeklinde olduğu da bilinmektedir. Her iki durumda için, ülkemiz insanlığınortak miraslarına ev sahipliği yapmıştır. Bu kalıtların bir kısmı toprağınaltında kültür katmanlarında gizliliğini korumuş, bir kısmı da eski çağlardanberi tüm olumsuz koşullara rağmen zamana direnerek anıt olma özelliğinisürdürmektedir. İnsanlık tarihinin kesintisiz tüm evrelerinde yaşam sürdürülmüşbir toprak parçasına sahibiz. Anadolu topraklarının neredeyse her yeri farklıuygarlığa ev sahipliği yapmıştır.
Teknolojinin gelişmesine paralel olarak,doğanın/çevrenin çok hızlı kullanılması sonucu kirletilmesi ve yok edilmesisürecinde en çok etkilenen doğal ve tarihsel mirastır. Buna bağlı olarakdağınık bir yaşama geçmiş olan toplumumuzun yaşam biçimi ve toplumsalöncelikleri de değişmiştir. Modern üretim tarzının alt yapısı ve artan nüfusile birlikte, ülkemizde neredeyse müdahale edilmemiş toprak parçası yok denecekkadar azdır. Aynı zamanda, insanlarımızın kültür mirası konusundaeğitimsiz/bilgisiz olması, kısa yoldan para kazanma arzusu gibi bazıetkenlerden dolayı hem kültür ve tabiat varlıkları yeterince korunamıyor hem debu konuyla bağlantılı suçların işlenmesinde artış meydana gelmesine nedenoluyor.
Geçmişi binlerce yıladayanan uygarlık tarihimiz içinde, doğrudan veya doğa ile birlikte yaratılmışolan bu değerler, çeşitli nedenlerle ve giderek artan bir hızla yok olmasürecine girmiştir. Bu nedenle, söz konusu değerlerin korunarak gelecekkuşaklara aktarılabilmesi amacıyla yasalar çıkarılmış ve konu ile ilgilikurumlar oluşturulmuştur.
Ülkemizde kültürvarlıklarının korunması açısından ilk düzenlemenin 1906 tarihinde yürürlüğekonulan “Asar-ı Atika Nizamnamesi”ile başladığı kabul edilmektedir. 1914 yılında çıkarılan “Muhafaza-i Abidat Nizamnamesi” ile de taşınmaz kültür varlıklarınınkorunması amaçlanmıştır.
Cumhuriyet döneminde ise,1931 yılında eski eserlerin korunmasına yönelik tedbirlerin belirlenmesiamacıyla bir komisyon kurulmuştur. Korumanın çevre boyutunun gündeme gelmesi,1944 yılında “Eski Eserler ve Müzeler Birinci Danışma Komisyonu”nuntoplanmasıyla gerçekleşmiştir. Bu sayede kültür ve tabiat varlıklarıyla ilgiliyeni tanımlar yapılırken, tespit ve tescil işlemlerinin önemi belirlenmiş veimar çalışmalarının koruma ile ilgili olması gerektiği önem kazanmıştır.
1951 yılında kurulan“Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu”, koruma ile ilgili ilkelerive müdahale biçimlerini belirlemek, proje bazında karar vermek gibi moderngörevler üstlenmiştir. Bu kurul ülkemizin yapılaşma ve kentleşme süreci içindetarihsel ve geleneksel çevrenin korunması sorunlarının çözümünde önemli roloynamıştır.
1973 yılında kültür vetabiat varlıklarının korunması, bakımı ve değerlendirilmesine ilişkin modernkavram ve yaklaşımları içeren “EskiEserler Yasası” çıkarılmıştır. Böylelikle, taşınmaz kültür varlıklarınınkorunmasında tek yapı ölçeğinin yanı sıra, bu yapıların bir aradaoluşturdukları çevrenin bir bütün olarak korunması ve yaşatılması hususu önemkazanmıştır. 1983 yılında çıkarılan “2863sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu” ve bu kanundaki bazıdeğişikliklere ilişkin 1987 yılında çıkarılan 3386 sayılı Kanun ile taşınmazkültür ve tabiat varlıklarıyla ilgili kavramlar geliştirilmiş, karar ve denetimmekanizması olarak koruma kurulları oluşturulmuştur.
Kültür ve tabiat varlıklarının korunmaları içinalınan önlemlerin zaman içinde yetersiz kalmasından dolayı, çağın gereğineuygun hale getirilebilmesi adına mevcut yasa ve ilgili yönetmeliklerin daha daetkinleştirilebilmesi için 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını KorumaKanunu, 27.07.2004 gün 25535 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğegiren 5226 sayılı Kanunla yeniden düzenlenmiştir. Söz konusu Kanun ile korumaamaçlı imar planları, kazanılmış haklar, Koruma Yüksek Kurulu ve KorumaKurulları ile kamulaştırma, zilyetlik gibi mülkiyet konularında düzenlemeleryapılmıştır. Ayrıca, korumacılık konusunda yerel yönetimlere bazı yetki vesorumluluklar verilmiş, tescilli yapıların onarımı konusunda mali katkısağlamak amacıyla yeni kaynaklar oluşturulmuş ve tescilli yapılara muafiyetlerve katkılar getirilmiştir.
KTVKK m. 74'te 23.01.2008tarih ve 5728 sayılı Kanun[1] m. 416ile değişiklik yapılmıştır. İlgili maddenin söz konusu değişiklikten öncekihali ise şu şekildeydi: “Ruhsatsız sondajve kazı yapanlara, iki yıldan beş yıla kadar ağır hapis ve ellibin litadanikiyüzbin liraya kadar adli para cezası; izinsiz define araştıranlara da biryıldan beş yıla kadar ağır hapis ve yirmibeşbin liradan yüzbin liraya kadaradli para cezası; izinsiz araştırma yapanlara ellibin liradan ikiyüzbin lirayakadar adli para cezası verilir. Bu fiilleri yurt dışına kültür varlıklarınıkaçırma amacıyla yaptıkları anlaşılan ve bu fiili işleyenler kültürvarlıklarının korunmasında görevli kişiler ise bu maddede yazılı cezanın ikikatı verilir. Bu kişilerin ellerinde bulunan kültür varlıkları, bedelödemeksizin alınıp, ilgili müzelere teslim edilir.” Çalışmamızda KTVKK m. 74'ündeğişiklikten önceki haline değinilmeyecek olup, sadece güncel hali kapsamındaaçıklamalarda bulunulacaktır.
Ülkemizde yaygın şekilde işlenen 2863 sayılıKanunun 74. maddesinde düzenlenen izinsizaraştırma, kazı ve sondaj yapma suçu ile ilgili içtihat birliği sağlamak,bu noktada ilgili mahkemelere/uygulayıcılara yol göstermek, ceza hukukualanında bir boşluğu doldurmak ve ilgili suç tipiyle ilgili daha sonrayapılacak çalışmalara kaynak oluşturmak adına söz konusu eserimizi oluşturmayakarar verdik. Öğreti ve uygulama adına faydalı olmasını diliyorum.
- Açıklama
Ülkemizin Dünya üzerindekicoğrafi ve jeolojik konumu göz önüne alındığında tarih öncesi devirlerdenbuyana birçok medeniyet tarafından kullanımını zorunlu kılmıştır. Bu kullanımçoğu zaman büyük yerleşik uygarlıklar düzeyinde olduğu gibi, kavimler göçü yoluşeklinde olduğu da bilinmektedir. Her iki durumda için, ülkemiz insanlığınortak miraslarına ev sahipliği yapmıştır. Bu kalıtların bir kısmı toprağınaltında kültür katmanlarında gizliliğini korumuş, bir kısmı da eski çağlardanberi tüm olumsuz koşullara rağmen zamana direnerek anıt olma özelliğinisürdürmektedir. İnsanlık tarihinin kesintisiz tüm evrelerinde yaşam sürdürülmüşbir toprak parçasına sahibiz. Anadolu topraklarının neredeyse her yeri farklıuygarlığa ev sahipliği yapmıştır.
Teknolojinin gelişmesine paralel olarak,doğanın/çevrenin çok hızlı kullanılması sonucu kirletilmesi ve yok edilmesisürecinde en çok etkilenen doğal ve tarihsel mirastır. Buna bağlı olarakdağınık bir yaşama geçmiş olan toplumumuzun yaşam biçimi ve toplumsalöncelikleri de değişmiştir. Modern üretim tarzının alt yapısı ve artan nüfusile birlikte, ülkemizde neredeyse müdahale edilmemiş toprak parçası yok denecekkadar azdır. Aynı zamanda, insanlarımızın kültür mirası konusundaeğitimsiz/bilgisiz olması, kısa yoldan para kazanma arzusu gibi bazıetkenlerden dolayı hem kültür ve tabiat varlıkları yeterince korunamıyor hem debu konuyla bağlantılı suçların işlenmesinde artış meydana gelmesine nedenoluyor.
Geçmişi binlerce yıladayanan uygarlık tarihimiz içinde, doğrudan veya doğa ile birlikte yaratılmışolan bu değerler, çeşitli nedenlerle ve giderek artan bir hızla yok olmasürecine girmiştir. Bu nedenle, söz konusu değerlerin korunarak gelecekkuşaklara aktarılabilmesi amacıyla yasalar çıkarılmış ve konu ile ilgilikurumlar oluşturulmuştur.
Ülkemizde kültürvarlıklarının korunması açısından ilk düzenlemenin 1906 tarihinde yürürlüğekonulan “Asar-ı Atika Nizamnamesi”ile başladığı kabul edilmektedir. 1914 yılında çıkarılan “Muhafaza-i Abidat Nizamnamesi” ile de taşınmaz kültür varlıklarınınkorunması amaçlanmıştır.
Cumhuriyet döneminde ise,1931 yılında eski eserlerin korunmasına yönelik tedbirlerin belirlenmesiamacıyla bir komisyon kurulmuştur. Korumanın çevre boyutunun gündeme gelmesi,1944 yılında “Eski Eserler ve Müzeler Birinci Danışma Komisyonu”nuntoplanmasıyla gerçekleşmiştir. Bu sayede kültür ve tabiat varlıklarıyla ilgiliyeni tanımlar yapılırken, tespit ve tescil işlemlerinin önemi belirlenmiş veimar çalışmalarının koruma ile ilgili olması gerektiği önem kazanmıştır.
1951 yılında kurulan“Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu”, koruma ile ilgili ilkelerive müdahale biçimlerini belirlemek, proje bazında karar vermek gibi moderngörevler üstlenmiştir. Bu kurul ülkemizin yapılaşma ve kentleşme süreci içindetarihsel ve geleneksel çevrenin korunması sorunlarının çözümünde önemli roloynamıştır.
1973 yılında kültür vetabiat varlıklarının korunması, bakımı ve değerlendirilmesine ilişkin modernkavram ve yaklaşımları içeren “EskiEserler Yasası” çıkarılmıştır. Böylelikle, taşınmaz kültür varlıklarınınkorunmasında tek yapı ölçeğinin yanı sıra, bu yapıların bir aradaoluşturdukları çevrenin bir bütün olarak korunması ve yaşatılması hususu önemkazanmıştır. 1983 yılında çıkarılan “2863sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu” ve bu kanundaki bazıdeğişikliklere ilişkin 1987 yılında çıkarılan 3386 sayılı Kanun ile taşınmazkültür ve tabiat varlıklarıyla ilgili kavramlar geliştirilmiş, karar ve denetimmekanizması olarak koruma kurulları oluşturulmuştur.
Kültür ve tabiat varlıklarının korunmaları içinalınan önlemlerin zaman içinde yetersiz kalmasından dolayı, çağın gereğineuygun hale getirilebilmesi adına mevcut yasa ve ilgili yönetmeliklerin daha daetkinleştirilebilmesi için 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını KorumaKanunu, 27.07.2004 gün 25535 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğegiren 5226 sayılı Kanunla yeniden düzenlenmiştir. Söz konusu Kanun ile korumaamaçlı imar planları, kazanılmış haklar, Koruma Yüksek Kurulu ve KorumaKurulları ile kamulaştırma, zilyetlik gibi mülkiyet konularında düzenlemeleryapılmıştır. Ayrıca, korumacılık konusunda yerel yönetimlere bazı yetki vesorumluluklar verilmiş, tescilli yapıların onarımı konusunda mali katkısağlamak amacıyla yeni kaynaklar oluşturulmuş ve tescilli yapılara muafiyetlerve katkılar getirilmiştir.
KTVKK m. 74'te 23.01.2008tarih ve 5728 sayılı Kanun[1] m. 416ile değişiklik yapılmıştır. İlgili maddenin söz konusu değişiklikten öncekihali ise şu şekildeydi: “Ruhsatsız sondajve kazı yapanlara, iki yıldan beş yıla kadar ağır hapis ve ellibin litadanikiyüzbin liraya kadar adli para cezası; izinsiz define araştıranlara da biryıldan beş yıla kadar ağır hapis ve yirmibeşbin liradan yüzbin liraya kadaradli para cezası; izinsiz araştırma yapanlara ellibin liradan ikiyüzbin lirayakadar adli para cezası verilir. Bu fiilleri yurt dışına kültür varlıklarınıkaçırma amacıyla yaptıkları anlaşılan ve bu fiili işleyenler kültürvarlıklarının korunmasında görevli kişiler ise bu maddede yazılı cezanın ikikatı verilir. Bu kişilerin ellerinde bulunan kültür varlıkları, bedelödemeksizin alınıp, ilgili müzelere teslim edilir.” Çalışmamızda KTVKK m. 74'ündeğişiklikten önceki haline değinilmeyecek olup, sadece güncel hali kapsamındaaçıklamalarda bulunulacaktır.
Ülkemizde yaygın şekilde işlenen 2863 sayılıKanunun 74. maddesinde düzenlenen izinsizaraştırma, kazı ve sondaj yapma suçu ile ilgili içtihat birliği sağlamak,bu noktada ilgili mahkemelere/uygulayıcılara yol göstermek, ceza hukukualanında bir boşluğu doldurmak ve ilgili suç tipiyle ilgili daha sonrayapılacak çalışmalara kaynak oluşturmak adına söz konusu eserimizi oluşturmayakarar verdik. Öğreti ve uygulama adına faydalı olmasını diliyorum.
- Yorumlar
- Yorum yazBu kitaba henüz kimse yorum yapmamıştır.