Kur'an'da Hak-Batıl Mücadelesi Abdülcelil Candan
Teknik Bilgiler
Stok Kodu
9799753110128
Boyut
135-195
Baskı
1
Basım Tarihi
2010
Kapak Türü
Karton
Kağıt Türü
2.Hamur
Dili
Türkçe

Kur'an'da Hak-Batıl Mücadelesi

15,00TL
Satışta değil
9799753110128
616567
Kur'an'da Hak-Batıl Mücadelesi
Kur'an'da Hak-Batıl Mücadelesi
15.00
Önsöz

Furkan olan kitabıyla hak ile batıl arasını ayıran Allah'a hamd olsun. Yaşantısıyla hak ile batılın ne olduğunu insanlığa öğreten, hakkın üstünlüğü için mücadele veren Allah'ın sevgili kulu Muhammed (s.a.s.)'e, onun pâk ehline, şerefli Ashabına ve onun yolunda giden mü'minlere salat ve selam olsun.
"Kur'an'da Hak-Batıl Mücadelesi" gibi önemli bir konuyu çalışmamın asıl sebebi; bu konunun herkesi ilgilendirmiş olma­sındandır, insan yaşadığı müddetçe bu mücadelenin içindedir. O, nefsiyle, şeytanla, küfür, nifak, ahlaksızlık ve cehaletle sürekli bir mücadele içerisindedir. Bu mücadele her dönemde ol­muştur. İman-küfür, hak-batıl, madde-mana, tevhid-şirk, İslam-küfür, din-dinsizlik, cahiliyye-ilim v.s isimlerle olmuştur. Kaptan ve pilotlar için pusula ve harita ne ise, ahirete doğru yol alan mü'min hatta herkes için de hak ve batılı bilmek odur.
Hak mü'minin tüm hayatını kuşatır, yolunu tanıtır ve aydın­latır. Kim hakkın nuruyla dünyasını aydınlatmazsa batıl karan­lığı içinde bocalaması muhakkaktır. "Ölü iken dirilttiğimiz ve kendisine insanlar arasında yürüyebileceği bir nur verdiğimiz kimse, karanlıklar içinde kalıp ondan hiç çıkamayacak durum­daki kimse gibi olur mu?" (6/122
Bu mücadele evrende Allah'ın değişmez yasalarındandır. Gece ile gündüzün, yaz ile kışın, hastalık ile sağlığın devam et­tiği gibi bu mücadele de devam edecektir, insanlar, evrendeki ilahi ve değişmez kanunları öğrendikleri gibi, hava ve suya muhtaç oldukları kadar, hak-batıl arasında geçen mücadele ya­salarını da bilmek durumundadırlar.
İnsanlar için hak ile batılın ne olduğunu öğrenmeleri, her iki dünyadaki saadet ve başarının yasalarını öğrenmek anlamına gelir. Hak için çalışan bir topluluğun bulunması, en az güneş ve havanın varlığı kadar önemlidir. Bundan dolayı olacaktır ki, İn­sanların haktan uzak kalmamaları ve batılın pençesine düşme­meleri için Allah her asırda hakka davet edecek bir topluluk halketmiştir.
Kavram kargaşasının olan gücüyle kızıştığı günümüzde, hakk ile batılı tanımak isteyenlere bir nebze de olsa yardımcı olabildikse kendimizi bahtiyor addederiz. Hakkı bilmeden onu anlatmanın ve ona çağırmanın imkansız olduğu bilinen bir ger­çektir.
Allah'ın hak olması, Kitabının hak olması ve hak ile indiril­mesi, Resülullah (s.a.s)'ın bir isminin hak olması, ahiretin, cen­net ve cehennemin hak olması, bütün peygamberlerin de hak için mücadele veren birer hak öncüleri olmaları; küfür, şirk, şeytan, cehalet, zulüm ve günah gibi tüm kötülüklerin de batıl kavramı altında toplanmaları, müslüman için bu iki kavramı öğrenmenin ne derece gerekli olduğunu ortaya koymaya yeterli olur kanısın­dayız.
Bu kadar kapsamlı iki kavram ile dünya kurulalı ikisi arasın­da geçen ezeli savaşı ortaya koymanın güçlülüğünü tahmin et­mek zor olmasa gerek. Bununla beraber, Allah mü'minlerin dos­tudur. Onun yardımıyla her zorluk aşılır.
Allah'ım! Bize hakkı olduğu gibi gösterip ona uymayı, batı­lı da olduğu gibi gösterip ondan uzak durmayı nasib et. (Âmin) Abdulcelil Candan Van-1997[1]

Giriş

Hak-batıl mücadelesi, insanın geçmişi kadar eskidir. Bu mü­cadele, insanın nefsinde hayır-şer, melek-şeytan mücadelesi şeklinde olduğu gibi; ferdin fertle, cemaatlerin başka cemaatler­le ve milletlerin birbirleriyle mücadelesi şeklinde de karşımıza çıkmaktadır.
Mücadeleden uzak durduğumuz hiç bir an düşünülemez. Kalbin bir şeyi doğrulaması olarak tanımlanan iman [2] dahi çeşit­li merhalelerde yapılan mücadele sonucu elde edilir. İmanın önündeki sayısız engeller ciddi bir mücadele gerektirir.
İmanı koruyabilmek için karşımıza çıkacak olan nefis, insî ve cinnî şeytanların mücadelesinde başarılı olmak gerekir. İman ettikten sonra da mücadele daha çetin bir durum arzetmektedir. imanı korumak büyük bir mücadeleyi gerektirmektedir. Şeytan son nefese kadar imanı zedelemek için mü'minlerle bir mücade­le içerisindedir. Bundan dolayı, hak-batıl mücadelesi kadar ha­yatımızın her dönemini kuşatan başka bir olgu yok gibidir. Pey­gamberlerin gönderiliş hikmetlerinden birisi de insanlara hak ve batılı öğretmektir.
"Âlemlere uyarıcı olsun diye kulu (Muhammed'e) Furkan'ı indiren Allah yüceler yücesidir."[3]
Kur'ân, hak ile batılı birbirinden ayırmak için, hak ile nazil olmuştur. "Sana Kitab'ı hak ile indirdik. [4] Resûlullah (s.a.s) hak ile gönderilmiştir. "Ey insanlar elçimiz Rabbi katından hak ile (beraber) size geldi.[5] Tüm kâinat hak ölçülerle yaratılmıştır. "Yer, gökler ve içindekileri ancak hak ile yarattık.'[6] "Allah batılı yok eder ve sözleriyle hakkı ortaya koyar.'[7]
Kur'ân'da yüzlerce ayette geçen "cihad", hakkı gerçekleştir­mek ve batıla son vermek için emredilmiştir. Keza Kur'ân'ın bü­yük bir bölümünü oluşturan kıssalar da tarih boyunca meydana gelen hak-batıl mücadelesini ortaya koyarak, bu sayede İslâm toplumunun moralini takviye edip onlara mücadele yöntemini göstermektedir.[8]
Yaratılışımızın gayesi hak mücadelesinde yerimizi almayı gerektirmektedir. "Eğer biz eğlence edinmek isteseydik, onu kendi katımızdan edinirdik. Yapacak olsaydık böyle yapardık. Hayır biz hakkı batılın üstüne atarız da bu onun kafasını parça­lar ve batıl yok olup gider." [9] "Yani bu dünyanın yaratılış ama­cı hakla batılın çatışmasına zemin teşkil etmesidir. Siz de bu ça­lışmada batılın her an yenilip helak olduğunu biliyorsunuz. O halde bu gerçeği ciddi olarak düşünmelisiniz. Çünkü eğer tüm hayat sisteminizi dünyanın sadece oyun eğlenceden ibaret oldu­ğu zannına dayandırırsanız, dünyayı sadece oyun ve eğlence olarak kabul eden sizden önceki toplulukların akıbetine uğrarsınız. Bu nedenle size gelen mesaja karşı takınacağınız tavrı tek­rar gözden geçirmelisiniz."[10]
İslâm toplumunun içinde bulunduğu önemli krizlerden biri­si kuşkusuz ki dağınıklık ve bölünmedir. Bu önemli toplumsal problemin temelinde hak ölçüsünün ortaya konulmamış olduğu­nun yattığı kanaatini taşıyoruz. Hak ölçüsünün ortaya konulma­sı ve bu çerçeve de çözümler üretilmesinin problemlerin çözü­münü kolaylaştıracağı muhakkaktır. "Rabbin dileseydi, bütün insanları tek millet yapardı. Fakat onlar ihtilafa düşmeye de­vam edecekler. Ancak Rabbinin merhamet ettikleri müstesna­dır.[11] İlk dönem alimlerinden Ferrâ' (v.183/799) da bu gerçeğe p
  • Açıklama
    • Önsöz

      Furkan olan kitabıyla hak ile batıl arasını ayıran Allah'a hamd olsun. Yaşantısıyla hak ile batılın ne olduğunu insanlığa öğreten, hakkın üstünlüğü için mücadele veren Allah'ın sevgili kulu Muhammed (s.a.s.)'e, onun pâk ehline, şerefli Ashabına ve onun yolunda giden mü'minlere salat ve selam olsun.
      "Kur'an'da Hak-Batıl Mücadelesi" gibi önemli bir konuyu çalışmamın asıl sebebi; bu konunun herkesi ilgilendirmiş olma­sındandır, insan yaşadığı müddetçe bu mücadelenin içindedir. O, nefsiyle, şeytanla, küfür, nifak, ahlaksızlık ve cehaletle sürekli bir mücadele içerisindedir. Bu mücadele her dönemde ol­muştur. İman-küfür, hak-batıl, madde-mana, tevhid-şirk, İslam-küfür, din-dinsizlik, cahiliyye-ilim v.s isimlerle olmuştur. Kaptan ve pilotlar için pusula ve harita ne ise, ahirete doğru yol alan mü'min hatta herkes için de hak ve batılı bilmek odur.
      Hak mü'minin tüm hayatını kuşatır, yolunu tanıtır ve aydın­latır. Kim hakkın nuruyla dünyasını aydınlatmazsa batıl karan­lığı içinde bocalaması muhakkaktır. "Ölü iken dirilttiğimiz ve kendisine insanlar arasında yürüyebileceği bir nur verdiğimiz kimse, karanlıklar içinde kalıp ondan hiç çıkamayacak durum­daki kimse gibi olur mu?" (6/122
      Bu mücadele evrende Allah'ın değişmez yasalarındandır. Gece ile gündüzün, yaz ile kışın, hastalık ile sağlığın devam et­tiği gibi bu mücadele de devam edecektir, insanlar, evrendeki ilahi ve değişmez kanunları öğrendikleri gibi, hava ve suya muhtaç oldukları kadar, hak-batıl arasında geçen mücadele ya­salarını da bilmek durumundadırlar.
      İnsanlar için hak ile batılın ne olduğunu öğrenmeleri, her iki dünyadaki saadet ve başarının yasalarını öğrenmek anlamına gelir. Hak için çalışan bir topluluğun bulunması, en az güneş ve havanın varlığı kadar önemlidir. Bundan dolayı olacaktır ki, İn­sanların haktan uzak kalmamaları ve batılın pençesine düşme­meleri için Allah her asırda hakka davet edecek bir topluluk halketmiştir.
      Kavram kargaşasının olan gücüyle kızıştığı günümüzde, hakk ile batılı tanımak isteyenlere bir nebze de olsa yardımcı olabildikse kendimizi bahtiyor addederiz. Hakkı bilmeden onu anlatmanın ve ona çağırmanın imkansız olduğu bilinen bir ger­çektir.
      Allah'ın hak olması, Kitabının hak olması ve hak ile indiril­mesi, Resülullah (s.a.s)'ın bir isminin hak olması, ahiretin, cen­net ve cehennemin hak olması, bütün peygamberlerin de hak için mücadele veren birer hak öncüleri olmaları; küfür, şirk, şeytan, cehalet, zulüm ve günah gibi tüm kötülüklerin de batıl kavramı altında toplanmaları, müslüman için bu iki kavramı öğrenmenin ne derece gerekli olduğunu ortaya koymaya yeterli olur kanısın­dayız.
      Bu kadar kapsamlı iki kavram ile dünya kurulalı ikisi arasın­da geçen ezeli savaşı ortaya koymanın güçlülüğünü tahmin et­mek zor olmasa gerek. Bununla beraber, Allah mü'minlerin dos­tudur. Onun yardımıyla her zorluk aşılır.
      Allah'ım! Bize hakkı olduğu gibi gösterip ona uymayı, batı­lı da olduğu gibi gösterip ondan uzak durmayı nasib et. (Âmin) Abdulcelil Candan Van-1997[1]

      Giriş

      Hak-batıl mücadelesi, insanın geçmişi kadar eskidir. Bu mü­cadele, insanın nefsinde hayır-şer, melek-şeytan mücadelesi şeklinde olduğu gibi; ferdin fertle, cemaatlerin başka cemaatler­le ve milletlerin birbirleriyle mücadelesi şeklinde de karşımıza çıkmaktadır.
      Mücadeleden uzak durduğumuz hiç bir an düşünülemez. Kalbin bir şeyi doğrulaması olarak tanımlanan iman [2] dahi çeşit­li merhalelerde yapılan mücadele sonucu elde edilir. İmanın önündeki sayısız engeller ciddi bir mücadele gerektirir.
      İmanı koruyabilmek için karşımıza çıkacak olan nefis, insî ve cinnî şeytanların mücadelesinde başarılı olmak gerekir. İman ettikten sonra da mücadele daha çetin bir durum arzetmektedir. imanı korumak büyük bir mücadeleyi gerektirmektedir. Şeytan son nefese kadar imanı zedelemek için mü'minlerle bir mücade­le içerisindedir. Bundan dolayı, hak-batıl mücadelesi kadar ha­yatımızın her dönemini kuşatan başka bir olgu yok gibidir. Pey­gamberlerin gönderiliş hikmetlerinden birisi de insanlara hak ve batılı öğretmektir.
      "Âlemlere uyarıcı olsun diye kulu (Muhammed'e) Furkan'ı indiren Allah yüceler yücesidir."[3]
      Kur'ân, hak ile batılı birbirinden ayırmak için, hak ile nazil olmuştur. "Sana Kitab'ı hak ile indirdik. [4] Resûlullah (s.a.s) hak ile gönderilmiştir. "Ey insanlar elçimiz Rabbi katından hak ile (beraber) size geldi.[5] Tüm kâinat hak ölçülerle yaratılmıştır. "Yer, gökler ve içindekileri ancak hak ile yarattık.'[6] "Allah batılı yok eder ve sözleriyle hakkı ortaya koyar.'[7]
      Kur'ân'da yüzlerce ayette geçen "cihad", hakkı gerçekleştir­mek ve batıla son vermek için emredilmiştir. Keza Kur'ân'ın bü­yük bir bölümünü oluşturan kıssalar da tarih boyunca meydana gelen hak-batıl mücadelesini ortaya koyarak, bu sayede İslâm toplumunun moralini takviye edip onlara mücadele yöntemini göstermektedir.[8]
      Yaratılışımızın gayesi hak mücadelesinde yerimizi almayı gerektirmektedir. "Eğer biz eğlence edinmek isteseydik, onu kendi katımızdan edinirdik. Yapacak olsaydık böyle yapardık. Hayır biz hakkı batılın üstüne atarız da bu onun kafasını parça­lar ve batıl yok olup gider." [9] "Yani bu dünyanın yaratılış ama­cı hakla batılın çatışmasına zemin teşkil etmesidir. Siz de bu ça­lışmada batılın her an yenilip helak olduğunu biliyorsunuz. O halde bu gerçeği ciddi olarak düşünmelisiniz. Çünkü eğer tüm hayat sisteminizi dünyanın sadece oyun eğlenceden ibaret oldu­ğu zannına dayandırırsanız, dünyayı sadece oyun ve eğlence olarak kabul eden sizden önceki toplulukların akıbetine uğrarsınız. Bu nedenle size gelen mesaja karşı takınacağınız tavrı tek­rar gözden geçirmelisiniz."[10]
      İslâm toplumunun içinde bulunduğu önemli krizlerden biri­si kuşkusuz ki dağınıklık ve bölünmedir. Bu önemli toplumsal problemin temelinde hak ölçüsünün ortaya konulmamış olduğu­nun yattığı kanaatini taşıyoruz. Hak ölçüsünün ortaya konulma­sı ve bu çerçeve de çözümler üretilmesinin problemlerin çözü­münü kolaylaştıracağı muhakkaktır. "Rabbin dileseydi, bütün insanları tek millet yapardı. Fakat onlar ihtilafa düşmeye de­vam edecekler. Ancak Rabbinin merhamet ettikleri müstesna­dır.[11] İlk dönem alimlerinden Ferrâ' (v.183/799) da bu gerçeğe p
  • Yorumlar
    • Yorum yaz
      Bu kitaba henüz kimse yorum yapmamıştır.
Kapat