Lisan ve Edebiyatımız Hakkında Tahlil - Tankit - Mukayese
Türk dili, bir mesele olarak Tanzimat'tan sonra Türk aydınının gündemine girmiş, halkın kullandığı dilin tarihi, yapısı, kullanılma biçimi gibi konular farklı yaklaşımlarla tartışılmıştır. Tesis edilmeye çalışılan 'yeni edebiyatın' hammaddesi olan dilin de 'yeni' olacağı/olması gerektiği tezi çokça taraftar bulmasına rağmen bu 'yeniliğin' hangi çerçevede teşekkül edeceği/ettirilmesi gerektiği konusunda ortak bir tavır geliştirilmemiştir. 1860'lardan itibaren edebiyata yön verici metinleri kaleme alan şairlerin/yazarların hemen hepsinin dille ilgili bir tasavvur ortaya koymaları, Cumhuriyet'in en büyük projelerinden biri olarak dile eğilmesi, bu hususta büyük bir külliyatın oluşmasını sağlamıştır. Söz konusu dönemde genel kabul gören yaklaşımın, dilin anlaşılır bir hâl kazanması gerektiği noktasında toplandığı söylenebilir. 'Yeni Edebiyatın', yeni bir 'kamu' oluşturma çabası, bu kamunun tesisinde en önemli unsur olan dilin, kamuya uygun olmasını gerektirmekteydi. Dilin toplum mühendisliğinin bir argümanı hâline geldiği bu süreçte, Türkçenin takip etmesi gereken istikametle ilgili en yetkin ve kalıcı çıkış şüphesiz 1911 yılındaki 'Yeni Lisân' hareketi olur. 2. Meşrutiyet'in ardından yaşanan siyasî ve sosyal şartların da desteklediği bu hamle, sonraki yıllarda, farklı sesleri cılız halde bırakacak kadar kabul görmüş, Cumhuriyet yönetiminin dil politikalarına değin etkisini devam ettirmiştir. 'Başta Genç Kalemler dergisi olmak üzere o tarihten itibaren giderek yaygınlaşan bu akım sayaesinde Türkçe, yazılı basında 1940 öncelerine kadar en güzel ve en sağlıklı dönemini yaşamıştır.' Yeni Lisân her ne kadar genel bir kabul görmüşse de dille ilgili tartışmalar ve bu yönde kaleme alınan eserler son bulmuş değildir. Bu çerçevede söz konusu dönemde kaleme alınan ve gerek dönemi için gerek sonraki yıllarda ortaya konulan dil 'inkılapları', Türkçenin meseleleri, Türkçe üzerine araştırmalar bakımlarından önemli tezler ortaya koyduğunu düşündüğümüz Cezmi Ertuğrul'un Lisan ve Edebiyatımız adlı eserinin söz konusu tartışmalar içerisindeki yerini tespit etmek, böylece Türk düşüncesinin dikkat çekici ama dikkatlerden kaçan bir metnini bugünün okuruna sunmak gerekliydi. Cezmi Ertuğrul'un eserine geçmeden önce genel bir girizgâh olarak eserini yayınladığı 1917 yılına kadar, özellikle Tanzimat döneminden itibaren, dille ilgili ne tür çalışmaların yapıldığına bakmak yerinde olacaktır.
- Açıklama
Türk dili, bir mesele olarak Tanzimat'tan sonra Türk aydınının gündemine girmiş, halkın kullandığı dilin tarihi, yapısı, kullanılma biçimi gibi konular farklı yaklaşımlarla tartışılmıştır. Tesis edilmeye çalışılan 'yeni edebiyatın' hammaddesi olan dilin de 'yeni' olacağı/olması gerektiği tezi çokça taraftar bulmasına rağmen bu 'yeniliğin' hangi çerçevede teşekkül edeceği/ettirilmesi gerektiği konusunda ortak bir tavır geliştirilmemiştir. 1860'lardan itibaren edebiyata yön verici metinleri kaleme alan şairlerin/yazarların hemen hepsinin dille ilgili bir tasavvur ortaya koymaları, Cumhuriyet'in en büyük projelerinden biri olarak dile eğilmesi, bu hususta büyük bir külliyatın oluşmasını sağlamıştır. Söz konusu dönemde genel kabul gören yaklaşımın, dilin anlaşılır bir hâl kazanması gerektiği noktasında toplandığı söylenebilir. 'Yeni Edebiyatın', yeni bir 'kamu' oluşturma çabası, bu kamunun tesisinde en önemli unsur olan dilin, kamuya uygun olmasını gerektirmekteydi. Dilin toplum mühendisliğinin bir argümanı hâline geldiği bu süreçte, Türkçenin takip etmesi gereken istikametle ilgili en yetkin ve kalıcı çıkış şüphesiz 1911 yılındaki 'Yeni Lisân' hareketi olur. 2. Meşrutiyet'in ardından yaşanan siyasî ve sosyal şartların da desteklediği bu hamle, sonraki yıllarda, farklı sesleri cılız halde bırakacak kadar kabul görmüş, Cumhuriyet yönetiminin dil politikalarına değin etkisini devam ettirmiştir. 'Başta Genç Kalemler dergisi olmak üzere o tarihten itibaren giderek yaygınlaşan bu akım sayaesinde Türkçe, yazılı basında 1940 öncelerine kadar en güzel ve en sağlıklı dönemini yaşamıştır.' Yeni Lisân her ne kadar genel bir kabul görmüşse de dille ilgili tartışmalar ve bu yönde kaleme alınan eserler son bulmuş değildir. Bu çerçevede söz konusu dönemde kaleme alınan ve gerek dönemi için gerek sonraki yıllarda ortaya konulan dil 'inkılapları', Türkçenin meseleleri, Türkçe üzerine araştırmalar bakımlarından önemli tezler ortaya koyduğunu düşündüğümüz Cezmi Ertuğrul'un Lisan ve Edebiyatımız adlı eserinin söz konusu tartışmalar içerisindeki yerini tespit etmek, böylece Türk düşüncesinin dikkat çekici ama dikkatlerden kaçan bir metnini bugünün okuruna sunmak gerekliydi. Cezmi Ertuğrul'un eserine geçmeden önce genel bir girizgâh olarak eserini yayınladığı 1917 yılına kadar, özellikle Tanzimat döneminden itibaren, dille ilgili ne tür çalışmaların yapıldığına bakmak yerinde olacaktır.
- Yorumlar
- Yorum yazBu kitaba henüz kimse yorum yapmamıştır.