LiyaPetra'nın Kraliçesi Binbir Şifa Çiçeği
Antik dünyanın en güzel ve zengin kenti Petra, sonun başlangıcındaydı. Nebatiler, kutlama yapmayı umdukları görkemli tören alanında, gözleri önünde gerçekleşen ve tarihin akışını değiştirecek bir kaybın acısını yaşıyordu. Coğrafyanın önüne koyduğu en imkânsız koşullara meydan okuyan ve çölün ortasında bir cennet inşa eden bu insanlar, ihanet ile gelen bu zamansız ölüm karşısında çaresizdi. Gökyüzünün yıldızlar ile dolu olduğu çöl gecesinde karnında bebeği ile ölen güzeller güzeli kraliçeleri ile vedalaşıyorlardı.
Granit bir kaide üstünde; pembe billurdan yapılmış tabut içinde yatan kraliçe beraberinde sadece doğmamış çocuğunu değil, güzel ve iyi olan her şeyi götürüyordu.
Nebatiler, sadece kraliçeleri Liya'nın değil, beş yüz yılı aşkın süren eşsiz uygarlıklarının da yolun sonuna geldiğinin farkındaydı. Roma'nın Petra'yı işgal için bekleyen lejyonerleri ve imparator Trajen çok yakınlarındaydı.
Şehir, kapılarını sonsuza dek kapamadan önce Nebatiler; kokunun, tütsünün, ışığın hakkını veren bir törenle var oldukları gibi gizemli bir şekilde tarih sahnesinden, çölün bilinmezliğine çekilmeye hazırlanıyorlardı.
…………
O geceden binlerce yıl sonra Petra'ya gelen Azize ise yaşamla ölüm arasındaki o ince çizgide, hayata tutunmak için bir neden ararken bir rafta tesadüfen “Binbir Şifa Çiçeği” adlı kitaba rastladı. Valizinde el yazması bir kitap, billur şişelerde alınan büyüleyici kokular ve bir çift zümrüt küpe ile Kahire'ye dönerken hayatında yeni bir dönem başladığını hissediyordu.
Mitoloji, efsane ve sır üçgeninde yaşadıkları onu bambaşka bir dünyaya, şifaya, belki de aşka götürecekti.
…………
- Açıklama
Antik dünyanın en güzel ve zengin kenti Petra, sonun başlangıcındaydı. Nebatiler, kutlama yapmayı umdukları görkemli tören alanında, gözleri önünde gerçekleşen ve tarihin akışını değiştirecek bir kaybın acısını yaşıyordu. Coğrafyanın önüne koyduğu en imkânsız koşullara meydan okuyan ve çölün ortasında bir cennet inşa eden bu insanlar, ihanet ile gelen bu zamansız ölüm karşısında çaresizdi. Gökyüzünün yıldızlar ile dolu olduğu çöl gecesinde karnında bebeği ile ölen güzeller güzeli kraliçeleri ile vedalaşıyorlardı.
Granit bir kaide üstünde; pembe billurdan yapılmış tabut içinde yatan kraliçe beraberinde sadece doğmamış çocuğunu değil, güzel ve iyi olan her şeyi götürüyordu.
Nebatiler, sadece kraliçeleri Liya'nın değil, beş yüz yılı aşkın süren eşsiz uygarlıklarının da yolun sonuna geldiğinin farkındaydı. Roma'nın Petra'yı işgal için bekleyen lejyonerleri ve imparator Trajen çok yakınlarındaydı.
Şehir, kapılarını sonsuza dek kapamadan önce Nebatiler; kokunun, tütsünün, ışığın hakkını veren bir törenle var oldukları gibi gizemli bir şekilde tarih sahnesinden, çölün bilinmezliğine çekilmeye hazırlanıyorlardı.
…………
O geceden binlerce yıl sonra Petra'ya gelen Azize ise yaşamla ölüm arasındaki o ince çizgide, hayata tutunmak için bir neden ararken bir rafta tesadüfen “Binbir Şifa Çiçeği” adlı kitaba rastladı. Valizinde el yazması bir kitap, billur şişelerde alınan büyüleyici kokular ve bir çift zümrüt küpe ile Kahire'ye dönerken hayatında yeni bir dönem başladığını hissediyordu.
Mitoloji, efsane ve sır üçgeninde yaşadıkları onu bambaşka bir dünyaya, şifaya, belki de aşka götürecekti.
…………
- Yorumlar
- Yorum yazBu kitaba henüz kimse yorum yapmamıştır.