9789756287132
565209
https://www.kitapburada.com/kitap/makber-2
Makber
15.00
Aradığımız ilk, tek ve son cevap...
Bilmek istediğimiz, anlamak istediğimiz, çözmek istediğimiz ne? Kendi içimizde, sevgilimizin gözlerinde, doğmuş veya doğacak çocuklarımızda, televizyonda, sinemada, gazetelerde, dergilerde, kitaplarda aslında neyi arıyoruz? Ayrıntılar mı merak ettiğimiz? Yoksa bütün ayrıntılarda aradığımız aynı şey mi?
Ayrıntılar üstümüze bu denli şiddetle yağarken asıl sorumuza bu dehşetli gürültünün içinden bir cevap bulabiliyor muyuz?
Niye burada olduğumuzu, niye gideceğimizi, gideceğimizi bile bile niye burada olmayı sürdürmeyi seçtiğimizi bilmeye, anlamaya mı çalışıyoruz?
Aradığımız o tek, ilk ve son cevabı bulmak umuduyla okumadık mı bütün kitapları?
"Hüseyin Bey, her zamanki sakin üslûbuyla devam etti: - Hayat içindeki boşluklar, bekleyişler, durmalar haddizatında boş değildirler. En az hareketler kadar doludurlar. Ne yazık ki herkes acele içinde. Mesela durakta bekleyenler bile durmakta oldukları halde aceleyle duruyorlar. Durmak bile aceleyle yapılabiliyor. Aslında bekleyişler en acele, gelmeyişler en sabırsız. Aslında yürümek, hareket etmek, bir şeyler yapmak, yemek yemek aceleyi, telâşı azaltıyor. Durmak en hızlısı, en yorucusu. Keşke boşlukları istenilen manada boş bırakabilsek. Aslında boşluklar var oluşa imkân tanırlar. Sizinle benim bile ayrı ayrı varoluşumuz aramızdaki boşluktur. Nazım, mimarlık ilmiyle şu oturduğumuz evi yaptığında duvarlar, kirişler, tavanlar yapar. Doğru! Ama asıl yaptığı bunlar değildir, şu içinde oturduğumuz oda, yani boşluktur. Resim yapanlar bilirler, boşluğa hakim olamazsanız boşluğun arasından kendini gösterecek asıl form görünmez. Notalar aralarındaki boşluklar nedeniyle müzikal bir kaliteye ulaşırlar. Yoksa curcuna olurdu duyduğumuz. Kalp atışlarımızın, soluk alış verişi mizin sıhhatli olması için aralarında boşluklar olmalıdır. Bizi yaşıyor kılan da ölecek olmamızdır. Hayat ölümle vardır."
(Makber, Cem Mumcu)
(Tanıtım Bülteni'nden)
Bilmek istediğimiz, anlamak istediğimiz, çözmek istediğimiz ne? Kendi içimizde, sevgilimizin gözlerinde, doğmuş veya doğacak çocuklarımızda, televizyonda, sinemada, gazetelerde, dergilerde, kitaplarda aslında neyi arıyoruz? Ayrıntılar mı merak ettiğimiz? Yoksa bütün ayrıntılarda aradığımız aynı şey mi?
Ayrıntılar üstümüze bu denli şiddetle yağarken asıl sorumuza bu dehşetli gürültünün içinden bir cevap bulabiliyor muyuz?
Niye burada olduğumuzu, niye gideceğimizi, gideceğimizi bile bile niye burada olmayı sürdürmeyi seçtiğimizi bilmeye, anlamaya mı çalışıyoruz?
Aradığımız o tek, ilk ve son cevabı bulmak umuduyla okumadık mı bütün kitapları?
"Hüseyin Bey, her zamanki sakin üslûbuyla devam etti: - Hayat içindeki boşluklar, bekleyişler, durmalar haddizatında boş değildirler. En az hareketler kadar doludurlar. Ne yazık ki herkes acele içinde. Mesela durakta bekleyenler bile durmakta oldukları halde aceleyle duruyorlar. Durmak bile aceleyle yapılabiliyor. Aslında bekleyişler en acele, gelmeyişler en sabırsız. Aslında yürümek, hareket etmek, bir şeyler yapmak, yemek yemek aceleyi, telâşı azaltıyor. Durmak en hızlısı, en yorucusu. Keşke boşlukları istenilen manada boş bırakabilsek. Aslında boşluklar var oluşa imkân tanırlar. Sizinle benim bile ayrı ayrı varoluşumuz aramızdaki boşluktur. Nazım, mimarlık ilmiyle şu oturduğumuz evi yaptığında duvarlar, kirişler, tavanlar yapar. Doğru! Ama asıl yaptığı bunlar değildir, şu içinde oturduğumuz oda, yani boşluktur. Resim yapanlar bilirler, boşluğa hakim olamazsanız boşluğun arasından kendini gösterecek asıl form görünmez. Notalar aralarındaki boşluklar nedeniyle müzikal bir kaliteye ulaşırlar. Yoksa curcuna olurdu duyduğumuz. Kalp atışlarımızın, soluk alış verişi mizin sıhhatli olması için aralarında boşluklar olmalıdır. Bizi yaşıyor kılan da ölecek olmamızdır. Hayat ölümle vardır."
(Makber, Cem Mumcu)
(Tanıtım Bülteni'nden)
- Açıklama
- Aradığımız ilk, tek ve son cevap...
Bilmek istediğimiz, anlamak istediğimiz, çözmek istediğimiz ne? Kendi içimizde, sevgilimizin gözlerinde, doğmuş veya doğacak çocuklarımızda, televizyonda, sinemada, gazetelerde, dergilerde, kitaplarda aslında neyi arıyoruz? Ayrıntılar mı merak ettiğimiz? Yoksa bütün ayrıntılarda aradığımız aynı şey mi?
Ayrıntılar üstümüze bu denli şiddetle yağarken asıl sorumuza bu dehşetli gürültünün içinden bir cevap bulabiliyor muyuz?
Niye burada olduğumuzu, niye gideceğimizi, gideceğimizi bile bile niye burada olmayı sürdürmeyi seçtiğimizi bilmeye, anlamaya mı çalışıyoruz?
Aradığımız o tek, ilk ve son cevabı bulmak umuduyla okumadık mı bütün kitapları?
"Hüseyin Bey, her zamanki sakin üslûbuyla devam etti: - Hayat içindeki boşluklar, bekleyişler, durmalar haddizatında boş değildirler. En az hareketler kadar doludurlar. Ne yazık ki herkes acele içinde. Mesela durakta bekleyenler bile durmakta oldukları halde aceleyle duruyorlar. Durmak bile aceleyle yapılabiliyor. Aslında bekleyişler en acele, gelmeyişler en sabırsız. Aslında yürümek, hareket etmek, bir şeyler yapmak, yemek yemek aceleyi, telâşı azaltıyor. Durmak en hızlısı, en yorucusu. Keşke boşlukları istenilen manada boş bırakabilsek. Aslında boşluklar var oluşa imkân tanırlar. Sizinle benim bile ayrı ayrı varoluşumuz aramızdaki boşluktur. Nazım, mimarlık ilmiyle şu oturduğumuz evi yaptığında duvarlar, kirişler, tavanlar yapar. Doğru! Ama asıl yaptığı bunlar değildir, şu içinde oturduğumuz oda, yani boşluktur. Resim yapanlar bilirler, boşluğa hakim olamazsanız boşluğun arasından kendini gösterecek asıl form görünmez. Notalar aralarındaki boşluklar nedeniyle müzikal bir kaliteye ulaşırlar. Yoksa curcuna olurdu duyduğumuz. Kalp atışlarımızın, soluk alış verişi mizin sıhhatli olması için aralarında boşluklar olmalıdır. Bizi yaşıyor kılan da ölecek olmamızdır. Hayat ölümle vardır."
(Makber, Cem Mumcu)
(Tanıtım Bülteni'nden)
- Yorumlar
- Yorum yazBu kitaba henüz kimse yorum yapmamıştır.