Bedenlerimize bir türlü sığmayan insan ruhu; yarı geçirgen zarının keskin ama şekilsiz sınırlarıyla, sanki ortadan yarılıp, ikiye bölünmüştü de; kardeşlerden küçüğü tüm iyiliği, tüm yumuşaklığı ve hüznü alırken, büyüğüne insana ait karanlık duyguların hepsi birden kalmıştı. Göksel Yılmaz 2004 yılında yayımlanan ilk romanı Tanrının Zamanı ile hem yazarlık becerisini hem farklı arayışların peşinde olduğunu kanıtlamıştı. Uzun bir aradan sonra tamamladığı ikinci romanı Melekler Evi'nde insanı kötülüğe sürükleyen tutkuların, karanlık duyguların izini sürerken çağdaş bir Faust hikâyesi anlatıyor. Aslında Faust'u tersyüz eden bu yorum bir modernizm eleştirisi olarak da okunabilir. Göksel Yılmaz'ın mimari tasarımlarıyla gotik bir atmosfere bürünen Melekler Evi toplumun ahlak, moral ve değer yargılarıyla kuşatılmış bireyin çarpıtılmış arzularını sergiliyor. Bu kitapta, dehşetin verdiği yaratıcılığın, yaratarak erişilecek ölümsüzlüğün peşinde koşan roman kahramanlarının çırpınışlarını polisiye bir kurguyla işleyen çok katmanlı bir metin bulacaksınız. Düştüğü yeri yakan ateşler gördüm. Bu ateşlerle sönen hayatlar gördüm. Günlük hayatımızın hayhuyu arasına sıkışıp kalmış haberler insanın bir bir üzerine gelince bunca kötülükle baş etmenin imkânsızlığını hissettim. Acılarla dolu dünyalar gördüm. Gördükçe, iyiliğin değil, kötülüğün insanı basitleştirmesi gerektiğini düşündüm. Cinayetler akıyordu sayfaların arasından. Bir erkekle elele gezdi diye kızını elleriyle boğan babalar, üzerine üçüncü kumayı getirmeye hazırlanan kocasını iki kaşının ortasından tek kurşunla vuran kadınlar, kız arkadaşının boğazını nalburdan yeni alınmış testereyle kıtır kıtır kesen gencecik çocuklar gördüm. Hiçbiri ama hiçbiri bir dehşetin ötesinde farklı bir duygu uyandırmıyordu bende. Bütün cinayetler hem öylesine ürkütücü, hem de öylesine zavallıcaydı ki, bir şeye ilham vermedikleri belliydi. Ölüm yalnızca ölümdü. Kötülük yalnızca kötülük. Basitti. Sıradandı, o kadar.
- Açıklama
Bedenlerimize bir türlü sığmayan insan ruhu; yarı geçirgen zarının keskin ama şekilsiz sınırlarıyla, sanki ortadan yarılıp, ikiye bölünmüştü de; kardeşlerden küçüğü tüm iyiliği, tüm yumuşaklığı ve hüznü alırken, büyüğüne insana ait karanlık duyguların hepsi birden kalmıştı. Göksel Yılmaz 2004 yılında yayımlanan ilk romanı Tanrının Zamanı ile hem yazarlık becerisini hem farklı arayışların peşinde olduğunu kanıtlamıştı. Uzun bir aradan sonra tamamladığı ikinci romanı Melekler Evi'nde insanı kötülüğe sürükleyen tutkuların, karanlık duyguların izini sürerken çağdaş bir Faust hikâyesi anlatıyor. Aslında Faust'u tersyüz eden bu yorum bir modernizm eleştirisi olarak da okunabilir. Göksel Yılmaz'ın mimari tasarımlarıyla gotik bir atmosfere bürünen Melekler Evi toplumun ahlak, moral ve değer yargılarıyla kuşatılmış bireyin çarpıtılmış arzularını sergiliyor. Bu kitapta, dehşetin verdiği yaratıcılığın, yaratarak erişilecek ölümsüzlüğün peşinde koşan roman kahramanlarının çırpınışlarını polisiye bir kurguyla işleyen çok katmanlı bir metin bulacaksınız. Düştüğü yeri yakan ateşler gördüm. Bu ateşlerle sönen hayatlar gördüm. Günlük hayatımızın hayhuyu arasına sıkışıp kalmış haberler insanın bir bir üzerine gelince bunca kötülükle baş etmenin imkânsızlığını hissettim. Acılarla dolu dünyalar gördüm. Gördükçe, iyiliğin değil, kötülüğün insanı basitleştirmesi gerektiğini düşündüm. Cinayetler akıyordu sayfaların arasından. Bir erkekle elele gezdi diye kızını elleriyle boğan babalar, üzerine üçüncü kumayı getirmeye hazırlanan kocasını iki kaşının ortasından tek kurşunla vuran kadınlar, kız arkadaşının boğazını nalburdan yeni alınmış testereyle kıtır kıtır kesen gencecik çocuklar gördüm. Hiçbiri ama hiçbiri bir dehşetin ötesinde farklı bir duygu uyandırmıyordu bende. Bütün cinayetler hem öylesine ürkütücü, hem de öylesine zavallıcaydı ki, bir şeye ilham vermedikleri belliydi. Ölüm yalnızca ölümdü. Kötülük yalnızca kötülük. Basitti. Sıradandı, o kadar.
- Yorumlar
- Yorum yazBu kitaba henüz kimse yorum yapmamıştır.