Merak Etmeyin İyiyim
Arkadaşları ona "gitme!" dedi. "Gideceksen de turlar var, onlarla git..." ama Güneş Günter bir turist değil, gezgin!
Hindistan'dan Nepal'e gezdi. Gezdiği her yerde yaşayarak. Merakta bıraktığı arkadaşlarına neredeyse her gün yazarak. O yola çıkarken sonunun bilmiyordu, ama biz hikâyesini başından sonuna okuyun istedik...
"Hayalimde, bir sabah her zamanki gibi kalkıyor, bankacı üniforması dediğim, mevsimine göre keten veya yün tayyörümü giyiyordum. Tayyörün içine mevsim ne olursa olsun hakiki ipek buluz giyiliyordu. Mutlaka çorap giydiğim ayaklarımda, yüksek topuklu ayakkabılarım oluyordu. Saçlarım o zamanki deyişle mizamplili ve meçliydi. Elimde son model bir hakiki deri çanta vardı. İşte bu kılıkta yanıma hiçbir şey almadan evden çıkıyordum. Rastladığım ilk taksiye atlayıp (o yıllarda hava yağmurlu değilse İstanbul'da sabah bile taksi bulunabiliyordu) ‘Sultanahmet' diyordum. Orada Katmandu'ya giden ilk otobüse binip yola çıkıyordum.
Bu hayalin gerisi yoktu. En güzel tarafı da gerisinin olmayışıydı. İnsan sonunu bildiği bir yolculuğa niye çıksın ki? Yaşam da öyle değil mi? Sonunu bilmediğimiz bir yolculuktayız ve bu, hayatı daha heyecanlı ve anlamlı kılıyor. Sonsuza kadar yaşayacağımızı bilseydik hayat ne kadar sıkıcı olurdu."
- Açıklama
Arkadaşları ona "gitme!" dedi. "Gideceksen de turlar var, onlarla git..." ama Güneş Günter bir turist değil, gezgin!
Hindistan'dan Nepal'e gezdi. Gezdiği her yerde yaşayarak. Merakta bıraktığı arkadaşlarına neredeyse her gün yazarak. O yola çıkarken sonunun bilmiyordu, ama biz hikâyesini başından sonuna okuyun istedik...
"Hayalimde, bir sabah her zamanki gibi kalkıyor, bankacı üniforması dediğim, mevsimine göre keten veya yün tayyörümü giyiyordum. Tayyörün içine mevsim ne olursa olsun hakiki ipek buluz giyiliyordu. Mutlaka çorap giydiğim ayaklarımda, yüksek topuklu ayakkabılarım oluyordu. Saçlarım o zamanki deyişle mizamplili ve meçliydi. Elimde son model bir hakiki deri çanta vardı. İşte bu kılıkta yanıma hiçbir şey almadan evden çıkıyordum. Rastladığım ilk taksiye atlayıp (o yıllarda hava yağmurlu değilse İstanbul'da sabah bile taksi bulunabiliyordu) ‘Sultanahmet' diyordum. Orada Katmandu'ya giden ilk otobüse binip yola çıkıyordum.
Bu hayalin gerisi yoktu. En güzel tarafı da gerisinin olmayışıydı. İnsan sonunu bildiği bir yolculuğa niye çıksın ki? Yaşam da öyle değil mi? Sonunu bilmediğimiz bir yolculuktayız ve bu, hayatı daha heyecanlı ve anlamlı kılıyor. Sonsuza kadar yaşayacağımızı bilseydik hayat ne kadar sıkıcı olurdu."
- Yorumlar
- Yorum yazBu kitaba henüz kimse yorum yapmamıştır.