Milliyetçiliğin YüzleriJanus'a Yeni Bir Bakış
“Modern felsefenin esas konusu sanayileşme değil, milliyetçiliktir; buhar makinesi ve bilgisayar değil, ulustur. Alman felsefesi (Marksizm dahil olmak üzere), sancılı bir oluşum çağındaki Almanya'yla ilgiliydi; İngiliz ampirizmi, serbest ticaret ve ilkel endüstriyel hegemonya devrindeki Anglo-Britonlarla ilgiliydi; Amerikan pragmatizmi, Batı sınırına dayanılmasının ardından ABD demokrasisinin yayılmasıyla ilgiliydi; Fransız varoluşçuluğu, 1789 Cumhuriyetçiliğinin yirminci yüzyıldaki yenilgilerinin ardından düştüğü açmazı temsil ediyordu.” çocukluk hastalığı, saçmalık, akıldışılık, kaba ilkellik... Ötesi, modern çağın karanlık yüzü. Günümüzde milliyetçilik ile birlikte anılan onca benzer tanımlamaya bakılırsa, son kullanma tarihinin dolması murat edilen arkaik bir lanetten söz ediliyor gibi. Peki, Nairn'in milliyetçiliğe atfen kullandığı iki-yüzlü Roma tanrısı “Janus” metaforu bize ne söylüyor olabilir? Kendilerini modernizmin “ilerlemeciliği” ve sanayileşmenin yıkıcı hükümranlığı altında bitap düşmüş hissedenler, “yüzlerini” geçmişe çevirdiklerinde ne görüyorlardı? Milliyetçilik, hangi arzulara cevap vererek işlevselleşiyordu?
Anthony Barnett'in sözleriyle, “yazar olmasının ötesinde kışkırtıcı tarzı ve sarkastik üslubuyla inatçı bir düşünür olan” Tom Nairn, Milliyetçiliğin Yüzleri adlı eserinde milliyetçiliğe dair rahatsız edici, klişelere yaslanmayan sorular soruyor; yetinmiyor, kendine has polemikçi diliyle İrlanda ve Filistin sorunlarından Kamboçya ve Ruanda örneklerine, İskoçya ve Güney Afrika'dan 1993'te dağılan Çekoslovakya deneyimlerine uzanan geniş bir zeminde tartışıyor, didikliyor, bir arkeolog titizliğiyle tarihi eşeliyor. Nairn, modernitenin hayati bileşenlerinden biri olarak gördüğü milliyetçiliği tarihsel deneyimlere yaslanarak, geleneksel bakış açılarının kısıtlılığını ve bıkkınlık verici miyopluğunu sorgulayan bir yolculuk öneriyor.
- Açıklama
“Modern felsefenin esas konusu sanayileşme değil, milliyetçiliktir; buhar makinesi ve bilgisayar değil, ulustur. Alman felsefesi (Marksizm dahil olmak üzere), sancılı bir oluşum çağındaki Almanya'yla ilgiliydi; İngiliz ampirizmi, serbest ticaret ve ilkel endüstriyel hegemonya devrindeki Anglo-Britonlarla ilgiliydi; Amerikan pragmatizmi, Batı sınırına dayanılmasının ardından ABD demokrasisinin yayılmasıyla ilgiliydi; Fransız varoluşçuluğu, 1789 Cumhuriyetçiliğinin yirminci yüzyıldaki yenilgilerinin ardından düştüğü açmazı temsil ediyordu.” çocukluk hastalığı, saçmalık, akıldışılık, kaba ilkellik... Ötesi, modern çağın karanlık yüzü. Günümüzde milliyetçilik ile birlikte anılan onca benzer tanımlamaya bakılırsa, son kullanma tarihinin dolması murat edilen arkaik bir lanetten söz ediliyor gibi. Peki, Nairn'in milliyetçiliğe atfen kullandığı iki-yüzlü Roma tanrısı “Janus” metaforu bize ne söylüyor olabilir? Kendilerini modernizmin “ilerlemeciliği” ve sanayileşmenin yıkıcı hükümranlığı altında bitap düşmüş hissedenler, “yüzlerini” geçmişe çevirdiklerinde ne görüyorlardı? Milliyetçilik, hangi arzulara cevap vererek işlevselleşiyordu?
Anthony Barnett'in sözleriyle, “yazar olmasının ötesinde kışkırtıcı tarzı ve sarkastik üslubuyla inatçı bir düşünür olan” Tom Nairn, Milliyetçiliğin Yüzleri adlı eserinde milliyetçiliğe dair rahatsız edici, klişelere yaslanmayan sorular soruyor; yetinmiyor, kendine has polemikçi diliyle İrlanda ve Filistin sorunlarından Kamboçya ve Ruanda örneklerine, İskoçya ve Güney Afrika'dan 1993'te dağılan Çekoslovakya deneyimlerine uzanan geniş bir zeminde tartışıyor, didikliyor, bir arkeolog titizliğiyle tarihi eşeliyor. Nairn, modernitenin hayati bileşenlerinden biri olarak gördüğü milliyetçiliği tarihsel deneyimlere yaslanarak, geleneksel bakış açılarının kısıtlılığını ve bıkkınlık verici miyopluğunu sorgulayan bir yolculuk öneriyor.
- Yorumlar
- Yorum yazBu kitaba henüz kimse yorum yapmamıştır.