Mira ve SuraAşkın Çocuklarını Yetim Bıraktınız
Bir sabah iş yerimin önünden bir kız geçti. Yok yok özür dilerim bir kız geçmedi, değişik bir şeydi o geçen, çok farklı bir şey; deniz gibi, gökyüzü gibi, orman gibi, güneş gibi, yağmur gibi, kar gibi cennet gibi bir şey. Siyah kadar asil, beyaz kadar sade ve masum bir şey. Bir şey de değil, yani çok şeydi. Aslında ne bileyim çok şey de demeyim de, O sanki her şeydi. Çok güzeldi, çok hoştu, o kadar güzeldi ki kendi kendime bile tarif edememiştim O'nu. Hayır hayır tarifsiz de değildi, O'nun bir tarifi vardı "dünyalar güzeli"
Çok asildi, başı önde yürüyordu ama aslında dimdikti. Ben o ana kadar hiç ama hiçbir kadına bu gözle bakmamıştım, benim için bir kadın ne kadar güzel olursa olsun hayatıma sadece bir geceliğine girer, yatar ve çıkıp giderdi. Çünkü bu böyle olmak zorundaydı, kimseye bağlanamazdım, bir kadını ikinci kez göremezdim, duygusallığa yer yoktu benim hayatımda. Ama bu ahu gözlü başkaydı be, bambaşkaydı. Belliydi ki kader dediğimiz senarist, yazdığı senaryoya başrol oyucuları olarak bizi seçmişti. Vizyona öyle bir film giriyordu ki, her dal da Oscar'a aday olacaktı ve zamanı geldiğinde her dal da Oscar aldı. En iyi gerilim. En iyi Aksiyon. En iyi Komedi. En iyi Macera. En iyi Romantizm. En iyi Erotizm. En iyi Dram. En iyi Aşk…
Kız geçti ve gitti, biraz durdum, kendime gelmeye çalıştım, sonra hemen samimi olduğum diğer esnaflara koştum "şşşu ge ge geçen kız kimdi? Tanıyor musunuz O nu? Adı ne? Burada mı yaşıyor? Evlimi ki acaba? Kimin kızı O???
Şaşkındım. O'nun güzelliğine şaşkındım. Kalbimin ilk defa böyle çarpışına şaşkındım. Bir kadına ilk defa seks objesi olarak bakmadığıma şaşkındım. Saniyeler içerisinde bu kadar terlemiş olmama şaşkındım. İlk defa kendimi tutamayıp, kekeleyerek insanlara sorular soruşuma şaşkındım. Kızın orasına burasına bakmamıştım bile, ilk defa bir kızın sadece gözlerine bakabildiğime şaşkındım. En önemlisi de şaşkınlığıma şaşkındım.
Oturdum, derin bir nefes aldım, bir sigara yaktım ve panik halinde ardarda sorduğum sorulara aldığım şu cevapları düşündüm sadece, yüzümde huzur dolu bir gülümsemeyle. "Kızın adı İlkim" demişlerdi. Ne kadar manalı bir isimdi benim için İlkim. O an içime doğmuştu, aşk gümbür gümbür geliyordu, O benim gerçektende İlk'im olacaktı. Ve diğer muhteşem cevaplar "Hemen şurada oturuyor. Bekâr. Her sabah aynı saat de geçer buradan" Aahh be Merter dedim kendi kendime, peki şimdi 24 saat nasıl geçecek. Yarın sabah 08.05 nasıl olacak.
Ertesi gün sabaha kadar; O'na ben şiirler sözler büyüttüm, O'na ben baharlar yazlar büyüttüm, O'na ben hummalı gizler büyüttüm..
İşte böyle anlatmaya başladı romanın kahramanı, hayatının tek aşkını ilk gördüğü günü. Ve ilk defa gördüm: Bir insan, bir insanı anlatırken bu kadar gözlerinin içi güler ve bu kadar gözlerinin içi ağlar. Ve kendi kendime dedim ki "galiba bu sefer gerçek bir aşk romanı yazacağım"
- Açıklama
Bir sabah iş yerimin önünden bir kız geçti. Yok yok özür dilerim bir kız geçmedi, değişik bir şeydi o geçen, çok farklı bir şey; deniz gibi, gökyüzü gibi, orman gibi, güneş gibi, yağmur gibi, kar gibi cennet gibi bir şey. Siyah kadar asil, beyaz kadar sade ve masum bir şey. Bir şey de değil, yani çok şeydi. Aslında ne bileyim çok şey de demeyim de, O sanki her şeydi. Çok güzeldi, çok hoştu, o kadar güzeldi ki kendi kendime bile tarif edememiştim O'nu. Hayır hayır tarifsiz de değildi, O'nun bir tarifi vardı "dünyalar güzeli"
Çok asildi, başı önde yürüyordu ama aslında dimdikti. Ben o ana kadar hiç ama hiçbir kadına bu gözle bakmamıştım, benim için bir kadın ne kadar güzel olursa olsun hayatıma sadece bir geceliğine girer, yatar ve çıkıp giderdi. Çünkü bu böyle olmak zorundaydı, kimseye bağlanamazdım, bir kadını ikinci kez göremezdim, duygusallığa yer yoktu benim hayatımda. Ama bu ahu gözlü başkaydı be, bambaşkaydı. Belliydi ki kader dediğimiz senarist, yazdığı senaryoya başrol oyucuları olarak bizi seçmişti. Vizyona öyle bir film giriyordu ki, her dal da Oscar'a aday olacaktı ve zamanı geldiğinde her dal da Oscar aldı. En iyi gerilim. En iyi Aksiyon. En iyi Komedi. En iyi Macera. En iyi Romantizm. En iyi Erotizm. En iyi Dram. En iyi Aşk…
Kız geçti ve gitti, biraz durdum, kendime gelmeye çalıştım, sonra hemen samimi olduğum diğer esnaflara koştum "şşşu ge ge geçen kız kimdi? Tanıyor musunuz O nu? Adı ne? Burada mı yaşıyor? Evlimi ki acaba? Kimin kızı O???
Şaşkındım. O'nun güzelliğine şaşkındım. Kalbimin ilk defa böyle çarpışına şaşkındım. Bir kadına ilk defa seks objesi olarak bakmadığıma şaşkındım. Saniyeler içerisinde bu kadar terlemiş olmama şaşkındım. İlk defa kendimi tutamayıp, kekeleyerek insanlara sorular soruşuma şaşkındım. Kızın orasına burasına bakmamıştım bile, ilk defa bir kızın sadece gözlerine bakabildiğime şaşkındım. En önemlisi de şaşkınlığıma şaşkındım.
Oturdum, derin bir nefes aldım, bir sigara yaktım ve panik halinde ardarda sorduğum sorulara aldığım şu cevapları düşündüm sadece, yüzümde huzur dolu bir gülümsemeyle. "Kızın adı İlkim" demişlerdi. Ne kadar manalı bir isimdi benim için İlkim. O an içime doğmuştu, aşk gümbür gümbür geliyordu, O benim gerçektende İlk'im olacaktı. Ve diğer muhteşem cevaplar "Hemen şurada oturuyor. Bekâr. Her sabah aynı saat de geçer buradan" Aahh be Merter dedim kendi kendime, peki şimdi 24 saat nasıl geçecek. Yarın sabah 08.05 nasıl olacak.
Ertesi gün sabaha kadar; O'na ben şiirler sözler büyüttüm, O'na ben baharlar yazlar büyüttüm, O'na ben hummalı gizler büyüttüm..
İşte böyle anlatmaya başladı romanın kahramanı, hayatının tek aşkını ilk gördüğü günü. Ve ilk defa gördüm: Bir insan, bir insanı anlatırken bu kadar gözlerinin içi güler ve bu kadar gözlerinin içi ağlar. Ve kendi kendime dedim ki "galiba bu sefer gerçek bir aşk romanı yazacağım"
- Yorumlar
- Yorum yazBu kitaba henüz kimse yorum yapmamıştır.