“Ev”
Seni, yorgun argın uyanmış bir şekilde, pencerelerden sabaha bakarken gördüm. Yüzünde dünden kalma bir ay, bir ışık gözlerinde. Ama nasıl desem de sızlamasa içim, nasıl anlatabilsem de ayıp olmasa bahçelere. Evinizin önünde bir çocuk, çocuğun ellerinde birkaç mendil, biraz da bozukluk var belki cebinde, tam bilmiyorum. Evinizin önünde bir kapı, kapının ardında kim bilir nasıl da sırıtıyor vedalar. Bir eviniz var, ne güzel. Bir pencereniz, ardında beyaz tül perdeler, hemen önünde güneşlik. Bir sırrınız, bir mutfağınız belki, senin dokunduğun sebzeler, ekmekler var. Kırıntıları taşıyan sigortalı karıncalar. Ama inan nasıl desem de sızlamasa içim, nasıl anlatabilsem de ayıp olmasa ihtiyar delikanlılara. Bak, ayakkabılar görüyorum bazen kapınızın önünde, misafirlikler, yatıya kalmaya gelen akrabalar. Çöpünüz var, dibinden su, dibinden aş, dibinden saadet sızdıran. Eviniz var, kaç kere çıksan da bitmeyecek sokakları. Dışarları var, belki de eviniz olduğu için.
“Acaba, bir evim olsa nasıl olurdu?” diye de düşünmüyor olurdum. Mesela vazgeçerdim kağıt toplamaktan. Kitaplarım olurdu, arasında kurutulmuş bir gül, arasında belki de karanfil. Dokunurdum bir evim olsaydı eğer, duvarlarına. Belki ben de içerisinde “dört duvar” olan cümleler kurardım. Tezgâh bilirdim, un ufak etmeden önce ekmekleri, kırıntılardan pay alanları da düşünürdüm. Ama en çok da ne olurdu biliyor musun? Balkonlarından bakardım dışarıya. Balkonlarında pencere olan evlerden birinde olsaydım eğer, balkonlarını izlemek için bakardım pencerelerden. Sonra zaten bilirsin, bu evlerin önünde eksilmez cinayet. Bu evlerin önünden güzel kadınlar eksilmez hiç, keza çirkinleri de öyle. Çakı gibi delikanlılar da olurdu, cılız, ciğeri beş para etmeyenler de ama hiç eksilmezdi evlerin önünde insanlar. Uçurtmalara yaklaşmak isteyen çocuklar dolardı odama. Sahi, olur muydu bir odam? İçinde senin fotoğrafların olan, içinde darmadağın ama biraz da derli toplu kitapların olduğu, içinde nereye gidersen git burnuna değecek olan kokular barındıran. Çünkü bir yerde okumuştum. Evet, evet bir yerde, sanıyorum yukarı caddedeki kaldırımda bulunan yerdeki gazetelerin birinde. Evler güzel kokar diyordu. Evler güzel kokar, insanların dışarıdaki korkularını yok etmek için. Dışarılardan bana gel muhakkak, dışarılardan gel sürekli.
- Açıklama
“Ev”
Seni, yorgun argın uyanmış bir şekilde, pencerelerden sabaha bakarken gördüm. Yüzünde dünden kalma bir ay, bir ışık gözlerinde. Ama nasıl desem de sızlamasa içim, nasıl anlatabilsem de ayıp olmasa bahçelere. Evinizin önünde bir çocuk, çocuğun ellerinde birkaç mendil, biraz da bozukluk var belki cebinde, tam bilmiyorum. Evinizin önünde bir kapı, kapının ardında kim bilir nasıl da sırıtıyor vedalar. Bir eviniz var, ne güzel. Bir pencereniz, ardında beyaz tül perdeler, hemen önünde güneşlik. Bir sırrınız, bir mutfağınız belki, senin dokunduğun sebzeler, ekmekler var. Kırıntıları taşıyan sigortalı karıncalar. Ama inan nasıl desem de sızlamasa içim, nasıl anlatabilsem de ayıp olmasa ihtiyar delikanlılara. Bak, ayakkabılar görüyorum bazen kapınızın önünde, misafirlikler, yatıya kalmaya gelen akrabalar. Çöpünüz var, dibinden su, dibinden aş, dibinden saadet sızdıran. Eviniz var, kaç kere çıksan da bitmeyecek sokakları. Dışarları var, belki de eviniz olduğu için.
“Acaba, bir evim olsa nasıl olurdu?” diye de düşünmüyor olurdum. Mesela vazgeçerdim kağıt toplamaktan. Kitaplarım olurdu, arasında kurutulmuş bir gül, arasında belki de karanfil. Dokunurdum bir evim olsaydı eğer, duvarlarına. Belki ben de içerisinde “dört duvar” olan cümleler kurardım. Tezgâh bilirdim, un ufak etmeden önce ekmekleri, kırıntılardan pay alanları da düşünürdüm. Ama en çok da ne olurdu biliyor musun? Balkonlarından bakardım dışarıya. Balkonlarında pencere olan evlerden birinde olsaydım eğer, balkonlarını izlemek için bakardım pencerelerden. Sonra zaten bilirsin, bu evlerin önünde eksilmez cinayet. Bu evlerin önünden güzel kadınlar eksilmez hiç, keza çirkinleri de öyle. Çakı gibi delikanlılar da olurdu, cılız, ciğeri beş para etmeyenler de ama hiç eksilmezdi evlerin önünde insanlar. Uçurtmalara yaklaşmak isteyen çocuklar dolardı odama. Sahi, olur muydu bir odam? İçinde senin fotoğrafların olan, içinde darmadağın ama biraz da derli toplu kitapların olduğu, içinde nereye gidersen git burnuna değecek olan kokular barındıran. Çünkü bir yerde okumuştum. Evet, evet bir yerde, sanıyorum yukarı caddedeki kaldırımda bulunan yerdeki gazetelerin birinde. Evler güzel kokar diyordu. Evler güzel kokar, insanların dışarıdaki korkularını yok etmek için. Dışarılardan bana gel muhakkak, dışarılardan gel sürekli.
- Yorumlar
- Yorum yazBu kitaba henüz kimse yorum yapmamıştır.