Neden Geç Kaldık - Nasıl Yetişiriz
İleri ülkeleri yakalama ve kalkınma çabalarımız 300 yıldır umduğumuz sonuçları vermedi. Bilimsel araştırma ve teknolojiyi geliştirme ile, işe tohumdan, kökten başlamak gerekirken kestirme görünümlü çıkmaz yollara saptık. Bilimin ve teknolojinin meyvelerini dışarıdan ithal etmeyi tercih ettik. Osmanlı döneminde her tür ıslahatı geçmişin değerlerini koruma kaygısıyla geciktirdik. On yıllar geçtikten sonra başlatılan değişim çabalarının hızı düşük kaldı. Hızı yükseltilen değişim süreçlerinin ise kapsamı dar tutuldu. Zamanında, geniş kapsamlı, yeterli hızda ve bilimin kılavuzluğunda başlatılan atılımlar ise sürekli olamadı. Sonu gelmeyen savaşlar ve isyanlar nedeniyle dört başı mamur bir değişim sürecini başaramadık.
Cumhuriyet döneminde geçmişin hatalarından ders alma kararlılığıyla işe başladık. Ancak gecikmeleri, hatalı kararları ve süreklilik sorununu tamamıyla ortadan kaldıramadık. Gereken her şeyi yaptığımızda ise dış ekonomik şoklar, dünya krizleri ve komşu ülkelerdeki savaşlar yolumuzu kesti. Yüksek gelirli ülkeler blokunun eşiğine kadar geldik ama en uzun kesintisiz büyüme dönemi yedi yılı aşamadığı için hedefe ulaşamadık. Her atılımın ardından bir durgunluk veya kriz yılı geldi. Böylece orta gelir tuzağından bir türlü kurtulamadık.
Cumhuriyet'in 100. yılının arifesinde Türkiye için yeni bir umut yeşerecek gibi görünüyor. Geçmişin hatalarından ders alındığında ve sürekliliğe önem verildiğinde geleceğin sisi zamanla dağılacak.
Bilimsel araştırma ve teknoloji geliştirme çalışmaları yeni bir hız kazandığında ekonomi cari açığın kilitlediği prangadan kurtulacak.
Türkiye, 2027 yılında yüksek gelirli ülkeler safına katılmayı sağlayacak kaynaklara sahip görünüyor. Gelecek yıllarda demokrasinin derinleştirilmesi, hukukun üstünlüğü ve insan haklarının kökleştirilmesi sağlandığında ekonomi yeni bir büyüme ivmesi kazanacak. Türkiye 2035 yılına yeniden sanayileşmiş, çağdaş uygarlık düzeyini yakalamış, demokratik bir “teknoloji ülkesi” olarak girecek.
- Açıklama
İleri ülkeleri yakalama ve kalkınma çabalarımız 300 yıldır umduğumuz sonuçları vermedi. Bilimsel araştırma ve teknolojiyi geliştirme ile, işe tohumdan, kökten başlamak gerekirken kestirme görünümlü çıkmaz yollara saptık. Bilimin ve teknolojinin meyvelerini dışarıdan ithal etmeyi tercih ettik. Osmanlı döneminde her tür ıslahatı geçmişin değerlerini koruma kaygısıyla geciktirdik. On yıllar geçtikten sonra başlatılan değişim çabalarının hızı düşük kaldı. Hızı yükseltilen değişim süreçlerinin ise kapsamı dar tutuldu. Zamanında, geniş kapsamlı, yeterli hızda ve bilimin kılavuzluğunda başlatılan atılımlar ise sürekli olamadı. Sonu gelmeyen savaşlar ve isyanlar nedeniyle dört başı mamur bir değişim sürecini başaramadık.
Cumhuriyet döneminde geçmişin hatalarından ders alma kararlılığıyla işe başladık. Ancak gecikmeleri, hatalı kararları ve süreklilik sorununu tamamıyla ortadan kaldıramadık. Gereken her şeyi yaptığımızda ise dış ekonomik şoklar, dünya krizleri ve komşu ülkelerdeki savaşlar yolumuzu kesti. Yüksek gelirli ülkeler blokunun eşiğine kadar geldik ama en uzun kesintisiz büyüme dönemi yedi yılı aşamadığı için hedefe ulaşamadık. Her atılımın ardından bir durgunluk veya kriz yılı geldi. Böylece orta gelir tuzağından bir türlü kurtulamadık.
Cumhuriyet'in 100. yılının arifesinde Türkiye için yeni bir umut yeşerecek gibi görünüyor. Geçmişin hatalarından ders alındığında ve sürekliliğe önem verildiğinde geleceğin sisi zamanla dağılacak.
Bilimsel araştırma ve teknoloji geliştirme çalışmaları yeni bir hız kazandığında ekonomi cari açığın kilitlediği prangadan kurtulacak.
Türkiye, 2027 yılında yüksek gelirli ülkeler safına katılmayı sağlayacak kaynaklara sahip görünüyor. Gelecek yıllarda demokrasinin derinleştirilmesi, hukukun üstünlüğü ve insan haklarının kökleştirilmesi sağlandığında ekonomi yeni bir büyüme ivmesi kazanacak. Türkiye 2035 yılına yeniden sanayileşmiş, çağdaş uygarlık düzeyini yakalamış, demokratik bir “teknoloji ülkesi” olarak girecek.
- Yorumlar
- Yorum yazBu kitaba henüz kimse yorum yapmamıştır.