Yitik zamanın birinde yitik bir memlekette kendilerine yitik yaşamlar inşa ediyordu insanlar: Kadınlar, erkekler, gençler, yaşlılar, çocuklardı bunlar. Bir gün çat kapı birisi geldi, tozlu yolardan geçerek. Elinde tahta bir valiz, sırtında beyaz bir gömlek vardı. Ayakkabıları da rugandı. Geldi ve doğruca okula yöneldi: "Öğretmenim," dedi. Öğretmen valizini açtı, çıkarttığı rengarenk boyaları öğrencilerine gösterdi. "Size renk getirdim," dedi ve ekledi, "yaşamınızı renklendirmeyi öğreteceğim size. Bu yitik zamanda, bu yitik memlekette yitip gitmeyeceksiniz. Tozlu sokaklarda, kıraç tarlalarda, küçücük pencereli yarı karanlık evlerde, taş merdivenlerin dibinde yitik insanlar olmaya mahkum değilsiniz. Size sınırlarınızı aşmasını öğreteceğim." Çocukluğumda, bir Nüf vardı, hala yaşıyor mu? Bilmiyorum... Çok fakirdi. Üstü başı perişandı. Kışın eli ayağı soğuktan kızarır, şişerdi. Biraz safça bir delikanlıydı. Düzgün konuşamazdı. Başkalarının işine giderdi, gündelikçi olarak. Onu çalıştıranlar eline ne verirse onu alırdı, hesap yapmasını bilmezdi. Dere kenarında izbe bir evi vardı. Anası babası yoktu, akrabaları da yoktu, sanki Nüf eviyle beraber gökten atılmış da yüzyıllardır orada yaşıyormuş gibiydi ama tuhaftır, herkesle de gen bağı varmış gibiydi Ona karşı anlaşılması zor, tarif edemeyeceğim bir sevgi duyulur, hatta güvenilirdi, onu kollarlardı da.
Birsen Karaca: 1996 yılında YÖK kararıyla doktora yapmak üzere Moskova Devlet Üniversitesi Filoloji Fakültesrne gönderildi. 1999 yılında Rus dili ve edebiyatı ve Ermeni dili ve edebiyatı alanlarında doktorasını tamamlayarak Ankara Üniversitesi'ndeki görevine döndü. 2002 yılında doçent, 2008 yılında profesör oldu. Halen Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinde çalışmaktadır. Edebiyat, çeviribilim ve Ermeni sorunu üzerine kitapları ve bilimsel makale-teri bulunan Birsen Karaca, Rusça ve Ermeniceden çeviriler yapmakta ve muhtelif dergilerde hikayeleri yayımlanmaktadır.
Yüksek duvarlarla örülü uzun yol, evin avlusunu sokağa bağlıyor. Bu yolun orta yerinde on altı, bilemediniz on yedi yaşlarında bir delikanlı, Selim, inşaat ve bahçe işlerinde kullanılan bir el arabasını görünürde çalışmak için kullanıyor, işin aslında ise kendisine müzik enstrümanı yapmış. Kafasını eğmiş, gözlerini arabanın önündeki tek tekere dikmiş, arabayı sağa sola yatırarak tekerden çıkan sesin tınısını değiştiriyor ve yaptığı müziği büyük bir zevkle dinliyor. Araba boş, bu nedenle çıkan ses dar yolda boğulup kalmıyor ama Selim'in kompozitörü olduğu müziği sokakta yapmak istiyormuş gibi bir hali var. Evet, yanılmadım, sokağa çıktı, sola, çeşmenin bulunduğu yöne döndü, başını kaldırdı, ilerde elinde su testisiyle giden Tefide Ebe'yi gördü.
- Açıklama
Yitik zamanın birinde yitik bir memlekette kendilerine yitik yaşamlar inşa ediyordu insanlar: Kadınlar, erkekler, gençler, yaşlılar, çocuklardı bunlar. Bir gün çat kapı birisi geldi, tozlu yolardan geçerek. Elinde tahta bir valiz, sırtında beyaz bir gömlek vardı. Ayakkabıları da rugandı. Geldi ve doğruca okula yöneldi: "Öğretmenim," dedi. Öğretmen valizini açtı, çıkarttığı rengarenk boyaları öğrencilerine gösterdi. "Size renk getirdim," dedi ve ekledi, "yaşamınızı renklendirmeyi öğreteceğim size. Bu yitik zamanda, bu yitik memlekette yitip gitmeyeceksiniz. Tozlu sokaklarda, kıraç tarlalarda, küçücük pencereli yarı karanlık evlerde, taş merdivenlerin dibinde yitik insanlar olmaya mahkum değilsiniz. Size sınırlarınızı aşmasını öğreteceğim." Çocukluğumda, bir Nüf vardı, hala yaşıyor mu? Bilmiyorum... Çok fakirdi. Üstü başı perişandı. Kışın eli ayağı soğuktan kızarır, şişerdi. Biraz safça bir delikanlıydı. Düzgün konuşamazdı. Başkalarının işine giderdi, gündelikçi olarak. Onu çalıştıranlar eline ne verirse onu alırdı, hesap yapmasını bilmezdi. Dere kenarında izbe bir evi vardı. Anası babası yoktu, akrabaları da yoktu, sanki Nüf eviyle beraber gökten atılmış da yüzyıllardır orada yaşıyormuş gibiydi ama tuhaftır, herkesle de gen bağı varmış gibiydi Ona karşı anlaşılması zor, tarif edemeyeceğim bir sevgi duyulur, hatta güvenilirdi, onu kollarlardı da.
Birsen Karaca: 1996 yılında YÖK kararıyla doktora yapmak üzere Moskova Devlet Üniversitesi Filoloji Fakültesrne gönderildi. 1999 yılında Rus dili ve edebiyatı ve Ermeni dili ve edebiyatı alanlarında doktorasını tamamlayarak Ankara Üniversitesi'ndeki görevine döndü. 2002 yılında doçent, 2008 yılında profesör oldu. Halen Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinde çalışmaktadır. Edebiyat, çeviribilim ve Ermeni sorunu üzerine kitapları ve bilimsel makale-teri bulunan Birsen Karaca, Rusça ve Ermeniceden çeviriler yapmakta ve muhtelif dergilerde hikayeleri yayımlanmaktadır.
Yüksek duvarlarla örülü uzun yol, evin avlusunu sokağa bağlıyor. Bu yolun orta yerinde on altı, bilemediniz on yedi yaşlarında bir delikanlı, Selim, inşaat ve bahçe işlerinde kullanılan bir el arabasını görünürde çalışmak için kullanıyor, işin aslında ise kendisine müzik enstrümanı yapmış. Kafasını eğmiş, gözlerini arabanın önündeki tek tekere dikmiş, arabayı sağa sola yatırarak tekerden çıkan sesin tınısını değiştiriyor ve yaptığı müziği büyük bir zevkle dinliyor. Araba boş, bu nedenle çıkan ses dar yolda boğulup kalmıyor ama Selim'in kompozitörü olduğu müziği sokakta yapmak istiyormuş gibi bir hali var. Evet, yanılmadım, sokağa çıktı, sola, çeşmenin bulunduğu yöne döndü, başını kaldırdı, ilerde elinde su testisiyle giden Tefide Ebe'yi gördü.
- Yorumlar
- Yorum yazBu kitaba henüz kimse yorum yapmamıştır.